{"title":"[Evaluation of Pertussis Cases in Our Hospital: Five-Year Analysis].","authors":"Salim Yakut, Arjen Ulaba, Fadile Yildiz Zeyrek","doi":"10.5578/mb.202502140","DOIUrl":"https://doi.org/10.5578/mb.202502140","url":null,"abstract":"<p><p>Bu çalışmada, Ocak 2019-Haziran 2024 tarihleri arasında hastanemizde Bordetella pertussis/ parapertussis saptanan hastaların demografik özellikleri, mevsimsel dağılımı, klinik özellikleri, aşılanma durumları, mortalite oranlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Ocak 2019-Haziran 2024 tarihleri arasında hastanemize üst/alt solunum yolu enfeksiyonu şikayetleriyle başvuran hastalardan eSwab (Flocked swab, Copan Diagnostics, İtalya) kullanılarak elde edilen nazofarengeal sürüntü örnekleri, viral taşıma besiyerinde hastanemiz mikrobiyoloji laboratuvarında Film Array multipleks polimeraz zincir reaksiyonu (BioFire, bioMérieux Diagnostics, Fransa) cihazı kullanılarak üretici firmanın önerileri doğrultusunda test edilmiş ve sonuçlar değerlendirilmiştir. Hastaların demografik özellikleri, başvuru şikayeti, poliklinik/servis/ yoğun bakım ünitesinde takibi, nazofarengeal örneklerde saptanan etkenler, mekanik ventilasyon ihtiyacı, aşılanma durumları ve iyileşme/ölüm durumları Hastane Bilgi Yönetim Sistemi'nden elde edilmiştir. Bu çalışmada 34 hastada B.pertussis, 13 hastada ise B.parapertussis geni saptanmıştır. Hastaların altısının erişkin, 41'inin ise pediatrik yaş grubunda olduğu, pediatrik yaş grubundaki hastaların yarısının (n= 20) ise altı aydan küçük olduğu saptanmıştır. Altı hastanın aşı bilgisine ulaşılamamıştır. On sekiz hastanın aşısız, 17 hastanın yaşına göre tam aşılı ve altı hastanın ise eksik aşılı olduğu saptanmıştır. Koronavirüs hastalığı 2019 pandemisi sırasında yalnızca beş hastada tespit edilirken, pandemi sonrası dönemde ise 42 hastada tespit edilmiştir. Özellikle 2024 yılının ilk altı ayında 20 olgunun görülmesi dikkat çekmiştir. Çocuk yaş grubunda sekiz hastanın yoğun bakımda takip edildiği ve bunların dördünün altı aydan küçük olduğu bulunmuştur. Erişkin hastalarda ise üç hastanın yoğun bakımda takip edildiği ve ikisinin ileri yaşta (66 ve 70 yaş) olduğu tespit edilmiştir. Yoğun bakım ünitesine yatırılan hastaların sekizinde mekanik ventilasyon gereksinimi doğmuş ve bu hastaların beşi (üçü altı aydan küçük, ikisi iki yaşında) kaybedilmiştir. Kaybedilen üç hastada etkenin B.pertussis olduğu ve aşısız oldukları, iki hastada ise etkenin B.parapertussis olduğu ve bu hastalardan birinin aşısız, diğerinin ise dört doz aşılı olduğu bulunmuştur. Sonuç olarak boğmaca olgularında yıllara göre önemli oranda bir artış olduğu, 2024 yılının ilk altı ayında bir önceki yıla göre olgu sayısının iki kat arttığı, özellikle küçük yaş çocuklarda ve bebeklerde mortalitenin arttığı ve şiddetli olguların çoğunun aşısız olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca B.parapertussis saptanılan 13 olgudan ikisinin kaybedilmesi B.parapertussis'e bağlı enfeksiyonların da şiddetli ve öldürücü seyredebileceğini göstermiştir. Aynı zamanda B.parapertussis saptanan hastalardan yalnızca birinin aşısız olması, B.pertussis'e yönelik yapılan aşının B.parapertussis'e karşı çapraz koruma sağlamadığını düşündürmektedir.</p>","PeriodicalId":18509,"journal":{"name":"Mikrobiyoloji bulteni","volume":"59 2","pages":"132-144"},"PeriodicalIF":1.1,"publicationDate":"2025-04-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"143981443","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"医学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"[Successful Treatment of Glandular Tularemia with Azithromycin in a Pregnant Patient and Literature Review].","authors":"Mustafa Arslan, Ahmet Mert Cavnar, Meral Turan","doi":"10.5578/mb.202502133","DOIUrl":"https://doi.org/10.5578/mb.202502133","url":null,"abstract":"<p><p>Tularemi Francisella tularensis bakterisinin neden olduğu bir zoonozdur. F.tularensis küçük pleomorfik, hareketsiz, zorunlu aerop, fakültatif hücre içi parazitliği gösteren, gram-negatif bir bakteridir. Bakterinin hem insanlarda hem de hayvanlarda hastalık yaptığı bilinmektedir ve bilinen en enfeksiyöz bakterilerden biridir. Bakterinin vücuda giriş yoluna göre hastalığın farklı klinik formları vardır. Hastalığın bulaş yolları; bakteriyle kontamine olmuş suyun içilmesi, kene ısırığı, av eti yenmesi, enfekte hayvanlara ait doku ya da sıvılarla temas ve enfekte aerosollerin inhalasyonu olarak sıralanabilir. Gebe hayvanlarda düşük yapma potansiyeli olmakla beraber, bu tehlikenin insanlar üzerindeki sıklığı, gebelikteki tularemi olgularının sayısındaki azlık nedeniyle belirsizliğini korumaktadır. F.tularensis'in dört alt türü vardır. Bunların virülansı ve coğrafik dağılımları farklıdır. Türkiye'de rastlanan alt türü daha iyi kliniğe sahip olan F.tularensis alt tip holarctica'dır. Tedavisinde aminoglikozidler (streptomisin, amikasin), kinolonlar ve tetrasiklinler kullanılmaktadır. Ancak bu ilaçların fetotoksisiteleri nedeniyle gebelikte kullanımları sakıncalıdır. Dünya Sağlık Örgütü, gebelik dönemindeki tularemi tedavisinde gentamisin veya siprofloksasin kullanılmasını önermektedir. Bu olgu raporunda, gebeliğin ikinci trimesterinde gelişen tularemi enfeksiyonu sunulmuş ve ilgili literatür gözden geçirilmiştir. Boyun bölgesinde ağrılı şişlik şikayetiyle başvuran 23 yaşında 16 haftalık gebe kadının Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü Ulusal Yüksek Riskli Patojenler Referans Laboratuvarlarına gönderilen serum örneğinde tularemi için mikroaglütinasyon testi titresi 1/1280'in üzerinde saptanmış ve hastaya tularemi tanısı konulmuştur. Klinik formu glandüler tularemi olan hastaya gentamisin tedavisi planlanmış ancak hasta ve yakınının bu tedaviyi kabul etmemeleri üzerine hastaya oral azitromisin (500 mg/gün, altı hafta süreyle) başlanmıştır. Hasta doğuma kadar klinik, laboratuvar bulguları ve obstetrik ultrasonografiyle yakından takip edilmiştir. Gebeliğin 39. haftasında komplikasyonsuz bir doğum gerçekleşmiştir. Doğum sonrası ikinci aya kadar yapılan kontrollerde anne ve bebeğin sağlık durumlarının iyi olduğu görülmüştür. \"Tularemi, gebelik, azitromisin\" anahtar kelimeleri kullanılarak yapılan PubMed taramasında literatürde üç farklı ülkeden (Avusturya, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri) yayımlanan vaka sunumlarında gebelik esnasındaki tularemi olgularının azitromisinle başarılı şekilde tedavi edildiği saptanmıştır. Bu olgu raporu, bilindiği kadarıyla literatürde azitromisinle başarılı olarak tedavi edilen dördüncü olgudur. Türkiye'den bildirilmiş gebelikte tularemi olguları olsa da azitromisin deneyimi ülkemiz için bir ilk olma özelliği taşımaktadır.</p>","PeriodicalId":18509,"journal":{"name":"Mikrobiyoloji bulteni","volume":"59 2","pages":"242-249"},"PeriodicalIF":1.1,"publicationDate":"2025-04-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"144033052","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"医学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Emine Çelik Tellioğlu, Aziz Ahmad Hamidi, Furkan Karagöz, Ercan Yenilmez
{"title":"[A Case of Dengue Fever Presenting with Fever and Atypical Skin Rash and A Literature Review].","authors":"Emine Çelik Tellioğlu, Aziz Ahmad Hamidi, Furkan Karagöz, Ercan Yenilmez","doi":"10.5578/mb.202502146","DOIUrl":"https://doi.org/10.5578/mb.202502146","url":null,"abstract":"<p><p>Dengue virüsü, Dang ateşi hastalığına neden olan artropod kaynaklı bir flavivirüstür. Amerika, Güneydoğu Asya, Afrika, Doğu Akdeniz, Batı Pasifik ülkeleri gibi tropikal ve subtropikal bölgelerde sıklıkla görülmekte iken son yıllarda daha geniş bir coğrafyaya yayıldığı gözlenmiştir. Dang ateşi küresel olarak en yaygın görülen sivrisinek kaynaklı enfeksiyondur. Ülkemizde bildirilen olgular, bu bölgelere seyahat öyküsü bulunan importe olgulardır. Ancak Aedes türü sivrisineklerin coğrafyamızda varlığı, küresel iklim değişikliği ve artan uluslararası seyahat gibi faktörlerle, bu sivrisineklerin virüsle enfekte hale gelerek gelecekte salgınlara yol açabileceği öngörülmektedir. Sivrisinek teması sonrası inkübasyon 3-7 gün olup genellikle ateş ve döküntü ile seyretmektedir. Asemptomatikten hemorajik sendromlarla birlikte şok ve ölüme kadar ilerleyebilen geniş bir klinik yelpazeye sahiptir. Tanıda nükleik asit tayini için gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu [real-time polymerase chain reaction (RT-PCR)], NS1 (yapısal olmayan protein 1) antijen tespiti, IgM ve IgG antikor tayini kullanılmaktadır. Bu raporda, Kosta Rika'dan ülkemize geri döndükten sonra gelişen bir importe Dang ateşi olgusu sunulmuştur. Otuz dokuz yaşında bir kadın hasta ülkemize döndükten iki gün sonra başlayan ateş, miyalji, halsizlik ve bacaklarda döküntü şikayetiyle polikliniğimize başvurmuştur. Eşlik eden boğaz ağrısı, kuru öksürük, iştah kaybı, ishal şikayetlerinin de olduğu öğrenilmiştir. Fizik muayenesinde ateş ve ayaklarda belirgin makülopapüler döküntü saptanmıştır. Yakın klinik takibi ve destek tedavisi amacıyla servisimize yatırılarak izlenmiştir. Yapılan tetkiklerinde, kan sayımı sonucunda lökopeni (3500/μL) ve lenfopeni (700/μL) ile C-reaktif protein yüksekliği (14 mg/L) saptanmıştır. Ayırıcı tanı açısından yapılan ELISA ile bakılan EBVVCA IgM, CMV IgM, anti-insan immün yetmezlik virüsü ve anti-hepatit C virüsü test sonuçları negatif, nazofarengeal sürüntüyle yapılan solunum yolu multipleks PCR test sonucu negatif bulunmuştur. Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü Ulusal Arbovirüs ve Viral Zoonotik Hastalıklar Laboratuvarında serum Dengue virüs RT-PCR test sonucu pozitif saptanmıştır. İmmünofloresan antikor yöntemiyle bakılan DENV IgG ve IgM antikorları pozitif bulunmuştur. İlk beş gün serviste yatırılarak, sonrasında ayaktan izlenen hastanın takibinde klinik ve laboratuvar bulgularında tamamen düzelme sağlandığı gözlemlenmiştir. Bu olgu raporu ve literatür incelemesinde seyahatle ilişkili enfeksiyonların önemi ve bu enfeksiyonların ayırıcı tanısında Dang ateşinin dikkate alınması vurgulanmıştır.</p>","PeriodicalId":18509,"journal":{"name":"Mikrobiyoloji bulteni","volume":"59 2","pages":"250-256"},"PeriodicalIF":1.1,"publicationDate":"2025-04-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"143992816","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"医学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Emrah Güler, Ahmet Özbilgin, İbrahim Çavuş, Yener Özel, Cumhur Gündüz, Kaya Süer, Tamer Şanlidağ
{"title":"[Molecular Characterization of Cutaneous Leishmaniasis and Canine Leishmaniasis Strains Isolated from Northern Cyprus and Their Clinical Reflections in Mice Models].","authors":"Emrah Güler, Ahmet Özbilgin, İbrahim Çavuş, Yener Özel, Cumhur Gündüz, Kaya Süer, Tamer Şanlidağ","doi":"10.5578/mb.202502149","DOIUrl":"https://doi.org/10.5578/mb.202502149","url":null,"abstract":"<p><p>Layşmanyazis, tropikal ve subtropikal bölgelerde Leishmania türlerinin neden olduğu parazitik bir enfeksiyondur. Doğu Akdeniz havzasında yer alan Kıbrıs, layşmanyazis için endemik kabul edilmektedir. Bu çalışmada, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde izole edilen iki Leishmania suşunun sekanslanarak kökenlerinin araştırılması ayrıca bu suşların farelerdeki klinik yansımaları incelenerek in vivo hayvan modellerinin oluşturulması amaçlanmıştır. Alnında lupoid lezyonu olan yedi yaşındaki bir kız hastadan biyopsi örneği alınmış ve yayma preparatlarında amastigotlar tespit edilmiştir. Örneğin zenginleştirilmiş NNN besiyerinde yapılan kültürü sonucu promastigotların saptanmasını takiben hastaya kutanöz layşmanyazis (KL) tanısı koyulmuştur (no: 504). Dört yaşında boxer cinsi bir bekçi köpeği, kilo kaybı, halsizlik, tüy dökülmesi ve lenfadenopati şikayetleriyle bir veteriner kliniğine götürülmüştür. Kanin layşmanyazis (KanL) semptomları bulunan köpekten kan örneği alınmıştır. Kan örneğinin zenginleştirilmiş NNN besiyerinde kültürü yapılmış ve promastigotların üremesiyle KanL teşhisi konulmuştur (no: 753). KL ve KanL olgularından elde edilen Leishmania promastigotları kriyoprezerve edilmiş ve Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Tıbbi Parazitoloji Laboratuvarı Parazit Bankasında saklanmıştır. İzolatlar kullanılacakları zaman RPMI-1640 besiyerine aktarılmış, çalışma için gerekli olan 107 promastigot/mL konsantrasyonuna kadar çoğaltılmıştır. Üreyen izolatlardan, Leishmania'nın ITS-1 ve cpb E/F bölgelerine özgü primerler kullanılarak tür tayinleri yapılmıştır. Tür tanımlaması yapılan Kuzey Kıbrıs izolatlarının dizi analizlerinden elde edilen verilere göre bir filogenetik ağaç oluşturulmuştur. In vivo çalışmalar için Kuzey Kıbrıs Leishmania izolatlarına ek olarak, karşılaştırma yapılması amacıyla, Manisa'dan izole edilen birer tane Leishmania donovani (MLd) ve Leishmania tropica (MLt) izolatı çalışmaya dahil edilmiştir. Her grupta beş adet Mus musculus (Balb/c) fare olacak şekilde sekiz çalışma grubu ve iki kontrol grubu (enfekte olmamış) (toplam 10 grup ve 50 Balb/c fare) oluşturulmuştur. KL hayvan modeli için MLt, 753, MLd ve 504 suşlarıyla ayrı ayrı dört fare çalışma grubu kullanılmıştır. Diğer dört fare grubu ise aynı suşlarla VL hayvan modeli için ayrılmıştır. Ayrıca, KL ve VL modelleri için birer grup negatif kontrol grubu olarak belirlenmiştir. KL gruplarındaki fareler, hazırlanan promastigot süspansiyonundan 100 µL ile sağ ayak tabanına intradermal yolla enfekte edilmiş ve farelerin ayak tabanı genişliği ve yüksekliği altı hafta boyunca her hafta olacak şekilde ölçülmüştür. VL gruplarındaki farelere ise 100 µL promastigot süspansiyonu intraperitoneal yolla peritondan verilmiş ve farelerdeki VL semptomları takip edilmiştir. Enjeksiyondan 30 gün sonra otopsi yapılarak dalak ve karaciğerleri çıkartılıp boyutları ölçülmüştür. Çalışmada, moleküler olarak karakterize edilen iki Leishmania izolatından biri L.donovani (insan suşu, no: 504), diğeri ise L.tropic","PeriodicalId":18509,"journal":{"name":"Mikrobiyoloji bulteni","volume":"59 2","pages":"203-216"},"PeriodicalIF":1.1,"publicationDate":"2025-04-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"144009934","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"医学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"[Approach to Hepatitis C Microelimination through Re-Engagement of Missing Patients Registered in Hospital Information Management System].","authors":"Elif Doyuk Kartal, Özlem Bayrak, Gonca Demirbüken","doi":"10.5578/mb.202502138","DOIUrl":"https://doi.org/10.5578/mb.202502138","url":null,"abstract":"<p><p>Günümüzde etkin tedaviler sayesinde hepatit C virüsü (HCV) eliminasyonu mümkün hale gelmiştir. Bu çalışmada, sağlık kurumlarında kullanılan Hastane Bilgi Yönetim Sistemi (HBYS) aracılığıyla mevcut anti-HCV pozitif olgularla iletişim sağlanarak, olguların tanı ve tedavi sürecinin tamamlanması amacıyla global eliminasyona ulaşma yolunda mikro-eliminasyon stratejilerinin arttırılması konusunda farkındalık oluşturulması amaçlanmıştır. Çalışmaya Ocak 2013-Ocak 2022 tarihleri arasında HBYS'de anti-HCV pozitif sonuca sahip 18 yaş üstü hastalar dahil edilmiştir. Çalışma geriye/ileriye dönük olarak yürütülmüştür. Hastaların elektronik tıbbi kayıtlarından HCV RNA testi yapılıp yapılmadığı, tedavi alıp almadıkları ve istem yapan bölümler elde edilmiştir. HCV RNA testi ve tedavi kaydı olmayan hastalar görevli yetkin bir doktor tarafından telefonla iletişim kurularak bilgilendirilmiştir. Olgular tanı ve tedavi sürecinin tamamlanması için hastaneye davet edilmiştir. Hastaneye başvuran olgulardan tedavi kriterini taşıyanlar direkt etkili antiviral (DEA) ilaçlarla tedavi edilmiştir. Anti-HCV seropozitiflik oranı hastaların 1658 (%1.38)'inde saptanmıştır. Anti-HCV seropozitif saptanan olguların 1282 (%77.3)'sine HCV RNA testi yapılmış, 376 (%22.7)'sına yapılmamıştır. HCV RNA testi yapılmayan olguların daha yaşlı (ort. yaş sırasıyla 64.53 yıl, p< 0.001) olduğu tespit edilmiştir. HCV RNA istemi yapılmayan olguların önemli bir bölümünün ilgili uzmanlık dallarına ait olmayan hastalar olduğu belirlenmiştir (%74.5, %25.5, p< 0.001). HCV RNA testi istenen olgularda pozitif sonuç, hastaların 741 (%58)'inde saptanmıştır. Hastaların 494 (%66.2)'ünün hastanede tedavi kaydı bulunduğu belirlenmiştir. Tedavi alan hastaların 66 (%13)'sı pegile interferon temelli tedavi alırken, 428 (%86.6)'i DEA tedavi almıştır. HCV RNA testi yapılmayan 150 (%39.9) olguyla telefon iletişimi gerçekleştirilmiş, 37 olgu (%24.7)'nun durumunu bilmediği anlaşılmıştır. Toplam 59 (%39.3) olgunun poliklinik ziyareti yaptığı belirlenmiştir. On dört (%23.7) olguya kronik hepatit C tanısı konularak tedavi önerilirken iki olgu tedavi olmak istememiştir. On iki olguya DEA ilaçlar ile tedavi verilmiş olup tamamında kür elde edilmiştir. Sağlık hizmet sunucularının HBYS'sinde yer alan bazı anti-HCV pozitif bireyler, tanı ve tedavi süreçleri tamamlanmadan sistemde \"kayıp hasta\" olarak kalmaktadır. Bu hastaların özellikle hepatitle ilişkili olmayan uzmanlık dallarınca yapılan istemlerde ve 60 yaş üzeri bireylerde tespiti sağlanır sağlanmaz refleks test tanımlamaları ile HCV RNA analizlerinin gerçekleştirilmesi ve hastaların ilgili uzmanlık dallarına yönlendirilmesini sağlayacak uyarı sistemlerinin kurulması gereklidir. Kayıp hastalarla yeniden iletişime geçilerek tanı ve tedavi süreçlerinin tamamlanması, hem bireysel sağlık kazanımı hem de toplum sağlığı açısından büyük önem taşımaktadır. Bu strateji, HCV mikroeliminasyonu hedefinde önemli bir adım olup, nihai olarak global eliminasyon hedefine ulaşılmasına","PeriodicalId":18509,"journal":{"name":"Mikrobiyoloji bulteni","volume":"59 2","pages":"191-202"},"PeriodicalIF":1.1,"publicationDate":"2025-04-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"144033051","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"医学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"[The Investigation of Blastocystis Frequency and Subtypes in Routine Laboratory Faecal Samples].","authors":"Yeliz Çetinkol, Savaş Aslan, Betül Fatmanur Yildirim, Hatice Ertabaklar, Erdoğan Malatyali","doi":"10.5578/mb.202502150","DOIUrl":"https://doi.org/10.5578/mb.202502150","url":null,"abstract":"<p><p>İnsanlarda kolonda yerleşen zoonotik bir protist olan Blastocystis, son yıllarda özellikle patojenitesi ve genetik çeşitliliğiyle önemli bir araştırma konusu olmuştur. Farklı bölgelerde yapılan moleküler epidemiyoloji çalışmaları, Blastocystis'in toplumdaki dağılımını ve bunu etkileyen faktörlerin araştırılmasına olanak sağlamıştır. Bu çalışmada rutin laboratuvar dışkı örneklerinde Blastocystis görülme sıklığının, alt tip [subtype (ST)] dağılımının ve ilişkili klinik bulguların değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Araştırma kapsamında, Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tıp Fakültesi, Klinik Mikrobiyoloji Laboratuvarına rutin parazitoloji incelemesi için gönderilen dışkı örnekleri değerlendirilmiştir. İki aylık sürede toplanan 252 dışkı örneğinde Blastocystis pozitifliği ilk başta direkt mikroskopi (DM) ile araştırılmıştır. Daha sonra örneklerden genomik DNA izolasyonu yapılarak polimeraz zincir reaksiyonu [polymerase chain reaction (PCR)] ile Blastocystis pozitifliği incelenmiştir. Blastocystis küçük alt-ünite ribozomal RNA (SSU rRNA) kısmi gen sekansları temel alınarak veri tabanları karşılaştırmaları yapılmış ve filogenetik analizlerle ST'ler belirlenmiştir. Ayrıca, olası miks ST'lerin varlığı ST-spesifik primerler kullanılarak araştırılmıştır. Dışkı örneği alınan bireylerde yaş, cinsiyet, yerleşim yeri, klinik bulgular ile enterik adenovirüs ve rotavirüs pozitifliği incelenmiştir. Çalışmada, 252 dışkı örneğinin 11 (%4.3)'inde DM yöntemiyle Blastocystis formları tespit edilmiş, yapılan PCR incelemesinde ise 16 örnekte (%6.3) Blastocystis pozitifliği saptanmıştır. Sekans analizleri sonucunda ST dağılımı ST3 (dokuz izolat, %56.2), ST2 (dört izolat, %25) ve ST1 (üç izolat, %18.8) olarak belirlenmiştir. Örneklerde miks ST'lerin varlığına rastlanmamıştır. Blastocystis pozitifliği açısından kadınlar (%5.8) ve erkekler (%6.8) arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (p> 0.05). Bununla birlikte, Blastocystis pozitif olguların yaş ortalaması, negatif olanlardan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek tespit edilmiştir (p< 0.05). Çalışma kapsamındaki 172 kişide enterik adenovirüs ve rotavirüs pozitifliği immünokromatografik hızlı tanı testiyle değerlendirilmiştir. Tüm örneklerde adenovirüs negatif saptanırken, 19 (%11)'unda ise rotavirüs pozitif olarak bulunmuştur. Blastocystis pozitifliği ile klinik bulgular arasındaki ilişki değerlendirildiğinde anlamlı bir farklılık saptanmamıştır. Çalışmada ST dağılımı incelendiğinde diğer verilerle uyumlu olduğu görülmüştür. Görülen klinik bulgular değerlendirildiğinde ise Blastocystis'in asemptomatik kolonizasyonu fikri bu çalışma tarafından da desteklenmiştir. Blastocystis tanısında birden fazla yöntemin birlikte kullanılmasının pozitif örneklerin tespit edilmesi olasılığını artıracağı ve ayrıca Blastocystis ve viral etkenlerin birlikteliği konusunda, mikrobiyotayı da göz önüne alan daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç olduğu düşünülmektedir.</p>","PeriodicalId":18509,"journal":{"name":"Mikrobiyoloji bulteni","volume":"59 2","pages":"217-227"},"PeriodicalIF":1.1,"publicationDate":"2025-04-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"143978538","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"医学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"[Investigation of Indoleamine 2,3-Dioxygenase Enzyme in SARS-CoV-2 Infection According to Disease Severity].","authors":"Mert Karaca, Gözde Arslan, Diğdem Yöyen Ermiş, Salih Haldun Bal, Esra Kunt Uzaslan, Fahir Özkalemkaş, Aslı Ceren Macunluoğlu, Ferah Budak, Emel Yilmaz, Arzu Yilmaztepe Oral, Halis Akalin, Haluk Barbaros Oral","doi":"10.5578/mb.2025131","DOIUrl":"https://doi.org/10.5578/mb.2025131","url":null,"abstract":"<p><p>Kinürenin yolağı, yol boyunca oluşan metabolitler ve enzimler aracılığıyla neredeyse tüm bağışıklık tepkileriyle etkileşime girmektedir. Hız sınırlayıcı enzim olan indolamin 2,3-dioksijenaz (IDO), yolağın başlangıç adımında oksidoredüktaz olarak görev yapmakta olup triptofanın kinürenine dönüşümünü katalizler ve çeşitli enfeksiyöz hastalıkların patogeneziyle ilişkilendirilmiştir. Bu çalışmada, koronavirüs hastalığı 2019 [coronavirus diseases-2019 (COVID-19)] hastalarının serum IDO-1 düzeyleri, Th1-2- 17 ile ilişkili sitokinlerin düzeyleri ve hematolojik parametreler, hastalığın şiddeti (hafif, orta, şiddetli) göz önünde bulundurularak araştırılması amaçlanmıştır. Yüz otuz hasta ve 91 sağlıklı kontrol için IDO1 serum seviyeleri enzim ilişkili immünsorban assay [enzyme linked immunosorbant assay (ELISA)] yöntemi kullanılarak ölçülmüş ve karşılaştırılmıştır. IDO gen lokusundaki daha önce enflamasyonla ilişkilendirilmiş olan tek nükleotit polimorfizm [single nucleotid polymorphism (SNP)] bölgesi taranmıştır. SNP analizleri, erime eğrisi (melting curve) analiziyle gerçekleştirilmiştir. Kırk COVID-19 hastasının IDO-1 intronik varyant rs7820268 ve IDO-2 inaktivitesinden sorumlu rs4503083 SNP bölgeleri, elli iki sağlıklı kontrol ile karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Tüm sonuçlar istatistiksel olarak analiz edilmiş ve karşılaştırılmıştır. IDO-1 serum konsantrasyonları hasta grubunda sağlıklı kontrol grubuna göre anlamlı olarak düşük bulunmuştur (p< 0.0001). Ayrıca, şiddetli hasta grubundaki IDO-1 serum seviyeleri, hafif hasta grubundan daha düşük olarak belirlenmiştir (p= 0.026). Hasta grubunda IL-4, IL-6, IL-10, TNF-α serum seviyeleri anlamlı derecede yüksek bulunurken, IFN-γ seviyeleri düşük olarak tespit edilmiştir. IDO1 ve IL-6 seviyeleri arasında ise negatif bir korelasyon bulunmuştur (r= -0.3503, p= 0.0391). Hastalık şiddetine göre sınıflandırılan hasta gruplarında lenfosit, monosit, nötrofil ve akut faz reaktan değerleri karşılaştırıldığında anlamlı farklılıklar bulunmuştur. SNP analizi sonucunda, rs7820268 IDO-1 bölgesi için CC genotipi COVID-19 hasta grubunda sağlıklı kontrol grubuna göre önemli ölçüde daha yüksek bulunmuştur (p= 0.0017). Bu veriler, IDO-1 rs7820268 SNP bölgesindeki polimorfizmin COVID-19'a duyarlılıkla ilişkili olabileceğini düşündürmektedir.</p>","PeriodicalId":18509,"journal":{"name":"Mikrobiyoloji bulteni","volume":"59 2","pages":"174-190"},"PeriodicalIF":1.1,"publicationDate":"2025-04-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"144035349","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"医学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Yener Özel, İbrahim Çavuş, Umut Yilmaz, Ayşegül Dalmizrak, Feyzullah Tokay, Sema Bağdat, Gülhan Vardar Ünlü, Mehmet Ünlü, Ahmet Özbilgin
{"title":"[Investigation of the Combination of Silver Nanoparticles Hybridized with Essential Oil Components with Antileishmanial Drugs].","authors":"Yener Özel, İbrahim Çavuş, Umut Yilmaz, Ayşegül Dalmizrak, Feyzullah Tokay, Sema Bağdat, Gülhan Vardar Ünlü, Mehmet Ünlü, Ahmet Özbilgin","doi":"10.5578/mb.202502139","DOIUrl":"https://doi.org/10.5578/mb.202502139","url":null,"abstract":"<p><p>Layşmanyaz; hijyen, altyapı ve vektör kontrolü gibi önleyici tedbirlerin yetersiz olduğu ülkelerde, yaklaşık 12-15 milyon insanı etkileyen önemli bir tropikal hastalıktır. Yoğun araştırmalara rağmen layşmanyaz için tam anlamıyla etkili bir önlem ve tedavi yöntemi hala bulunmamaktadır. Antiparaziter ilaçların yan etkileri ve ciddi sorunlara yol açabilmeleri nedeniyle, uygun tedavi yöntemlerinin keşfi ve geliştirilmesi veya güçlü antilayşmanyal bileşiklerin bulunmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çalışmada, gümüş nanoparçacık (NP)'lar ile birlikte sentezlenen sinnamaldehit (Sin), karvakrol (Kar) ve timol (Tim) gibi uçucu yağ bileşenlerinden oluşan hibrit NP'lerin sitotoksik aktivitesinin, antilayşmanyal etkinliğinin ve antilayşmanyal ilaçlarla kombinasyonunun araştırılması amaçlanmıştır. Gümüş (Ag)'ün, NP olarak sentezlenmesi sırasında indirgeyici olarak amiloz tercih edilmiştir. Sentez sonucunda merkezinde okside amiloz bulunan Sin Ag (OA-SinAgNP), Kar Ag (OA-KarAgNP) ve Tim Ag (OA-TimAgNP) olmak üzere üç farklı hibrit NP sentezlenmiştir. Sentezlenen NP'ler, FT-IR spektrometresi ve buna ek olarak geçirimli elektron mikroskobu [transmission electron microscope (TEM)] ve taramalı elektron mikroskobu [scanning electron microscope (SEM)] analizleriyle karakterize edilmiştir. NP'lerin sitotoksisitesi L929 fibroblastlara, antilayşmanyal aktivitesi ise Leishmania tropica (MHOM/AZ/1974/SAF-K27) suşuna karşı sıvı mikrodilüsyon yöntemiyle belirlenmiştir. NP komplekslerinin antilayşmanyal ilaçlar olan pentostam ve miltefosin ile etkileşimleri ise dama tahtası yöntemiyle belirlenmiştir. Karakterizasyon analizleri, amiloz yüzeyinin Ag, Sin, Kar ve Tim ile kaplandığını ve oluşan hibrit komplekslerin başarılı bir şekilde sentezlenebildiğini göstermiştir. Hibrit NP komplekslerinin SEM analizlerinde, yapının merkezini oluşturan okside amilozun yüzeylerinde Ag iyonları ile uçucu yağ bileşenlerinin yerleştiği ve NP kompleksinin başarıyla sentezlendiği görülmüştür. Alınan görüntülerde NP'lerin morfolojik şekillerinin yuvarlak görünümden düzensiz kenarlı görünümlere kadar değiştiği saptanmıştır. TEM analizinde ise NP boyutlarının değişken olup OA-SinAgNP için 9.34-14.45 nm aralığında, OA-KarAgNP için 9.88-32.3 nm aralığında ve OA-TimAgNP için 12.01-20.01 nm aralığında olduğu saptanmıştır. OA-SinAgNP, OA-KarAgNP ve OA-TimAgNP hibrit NP komplekslerinin fibroblast hücrelerine karşı sitotoksik etkinliklerinin 24, 48 ve 72. saatlerde, sırasıyla, 209.6-169.5 µg/mL, 190.4- 172.3 µg/mL ve 286.4-259.8 µg/mL aralığında; antilayşmanyal aktivitelerinin ise sırasıyla, 66.04-53.87 µg/mL, 54.44-47.01 µg/mL ve 78.14-58.33 µg/mL arasında olduğu gözlenmiştir. NP'lerin antilayşmanyal etkinliğinin yüksek olduğu ve seçicilik indeksinin > 3 olduğu saptanmıştır. Başarıyla sentezlenen tüm hibrit NP komplekslerinin pentostam ve miltefosinle kombinasyonlarında sinerjik etkileşim tespit edilmiştir. Layşmanyazın tedavisinde geleneksel ilaçlara kıyasla toksisitesi düşük yeni biyoaktif bileşik","PeriodicalId":18509,"journal":{"name":"Mikrobiyoloji bulteni","volume":"59 2","pages":"228-241"},"PeriodicalIF":1.1,"publicationDate":"2025-04-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"144017469","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"医学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"[Evaluation of Rapid Syndromic Molecular Test in the Diagnosis of Patients with Central Nervous System Infections].","authors":"Ajda Turhan, Gözde Akkuş Kayali, Furkan Polat, Feriha Çilli, Dilek Yeşim Metin, Murat Ersel, Çağrı Uslu, Eylem Ulaş Saz, Hüsnü Pullukçu, Bedriye Karaman, Dilara Aktert Ayar, Seyfi Durmaz, Candan Çiçek","doi":"10.5578/mb.202502145","DOIUrl":"https://doi.org/10.5578/mb.202502145","url":null,"abstract":"<p><p>Merkezi sinir sistemi (MSS) enfeksiyonlarının tanısı zor ve zaman alıcıdır. FilmArray menenjit/ ensefalit paneli (BioFire Diagnostics®, Salt Lake City, UT, Amerika Birleşik Devletleri) (FA-ME), yaygın toplum kaynaklı menenjit/ensefalit etkeni olan 14 mikroorganizmanın hızlı tespiti için tasarlanmıştır. Bu çalışmada, 01.06.2018 ile 31.08.2022 tarihleri arasında MSS enfeksiyonu ön tanısıyla hastanemize başvuran 1588 hastanın beyin omurilik sıvısı (BOS) örneklerinin FA-ME test sonuçlarının; konvansiyonel mikrobiyolojik testler, BOS biyokimyasal testleri, klinik bulgular ve radyolojik görüntüleme sonuçlarıyla birlikte karşılaştırılarak panelin etkinliğinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. BOS örnekleri FA-ME paneliyle test edilen 1588 hastanın sonuçları Gram boyama, kültür-antibiyogram, kriptokok antijen testi, doğrulama amacıyla uygulanan diğer viral multipleks polimeraz zincir reaksiyonu testleri, BOS biyokimyasal test sonuçları, klinik bulgular ve radyolojik görüntüleme sonuçlarıyla birlikte değerlendirilmiştir. Sonuçlar, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Laboratuvarlarının arşiv ve doğrulama testi kayıtlarıyla elektronik hasta dosyalarının incelenmesi yoluyla elde edilmiştir. Verilerin değerlendirilmesinde IBM SPSS Statistics 25.0 programı kullanılmıştır. 1588 örnekte ortalama %10 pozitiflik oranı bulunmuştur. En sık tespit edilen etken herpes simpleks virüs tip 1'dir. Bu çalışmada, 10 örnek (%7.8) yanlış pozitif olarak değerlendirilmiş ve 17 pozitif örnek (%13.4) klinik olarak anlamlı bulunmamıştır. Negatif 1488 örnek değerlendirildiğinde, panelde yer almayan mikroorganizmalar 27 olguda konvansiyonel yöntemlerle tespit edilmiştir. Ayrıca, bir klinik örnekte Cryptococcus neoformans yanlış negatif olarak tespit edilmiştir. Nöroloji kliniği 28 pozitif örneğe sahip olan en fazla örnek gönderen bölüm (728) olmakla birlikte, yanlış pozitif ve klinik olarak anlamlı olmayan sonuçlar hariç tutulduğunda bu sayı 14'e düşmüştür. Örneğin laboratuvara kabulünden sonra tanıya kadar geçen süre ortalama 3.2 saat (200 dakika) olarak tespit edilmiştir. Öte yandan 1588 hastanın BOS örneklerinden elde edilen FA-ME panel sonuçları geleneksel test sonuçlarıyla birlikte değerlendirildiğinde genel pozitiflik oranı yaklaşık %10 olarak bulunmuş ve bu oranın literatürle uyumlu olduğu belirlenmiştir. Düzeltme yapılmış pozitif sonuçların analizinde, literatürle uyumlu olarak erkek hastalarda pozitiflik oranının anlamlı derecede daha yüksek olduğu (p= 0.008) saptanmıştır. Nöroloji hastalarında, FA-ME panel pozitifliği, modifiye Reller kriterleri göz önüne alınarak değerlendirildiğinde, gerçek bir MSS enfeksiyonu göstergesi olmamış ve enfeksiyonu dışlamak amacıyla testin gereksiz yere uygulandığı sonucuna varılmıştır. FA-ME testinin yalnızca enfeksiyon hastalıkları uzmanının görüşü doğrultusunda istenmesi sağlanarak pahalı bir testin gereksiz kullanımı önlenmiştir. Panelde saptanan insan herpes simpleks virüs-6 pozitifliklerinin hastanın ya","PeriodicalId":18509,"journal":{"name":"Mikrobiyoloji bulteni","volume":"59 2","pages":"158-173"},"PeriodicalIF":1.1,"publicationDate":"2025-04-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"143981448","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"医学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"[Antibiotic Susceptibility Profile and Biofilm Formation in Sequential Chronic Pseudomonas aeruginosa Isolates from Pediatric Patients with Cystic Fibrosis].","authors":"Öznur Gürpinar Tosun, Özgen Köseoğlu Eser","doi":"10.5578/mb.20250232","DOIUrl":"https://doi.org/10.5578/mb.20250232","url":null,"abstract":"<p><p>Kistik fibrozis (KF), solunum yollarında yoğun mukus birikimi nedeniyle kronik enfeksiyonlara yol açan genetik bir hastalıktır. Pseudomonas aeruginosa, KF hastalarında sık rastlanan ve uzun süreli enfeksiyonlara ve kolonizasyona neden olan önemli bir patojendir. Bu çalışma, KF çocuk hastalarının solunum yolu örneklerinden ardışık olarak elde edilen P.aeruginosa izolatlarının antibiyotik duyarlılık profillerinin ve biyofilm oluşturma yeteneklerinin karşılaştırılmasını amaçlamıştır. Hacettepe Üniversitesi İhsan Doğramacı Çocuk Hastanesi KF Ünitesinde 2021-2023 yılları arasında prospektif olarak takip edilen KF hastalarından (n= 80) alınan solunum yolu örneklerinde üreyen ardışık kronik P.aeruginosa izolatları incelenmiştir. Bakteri tür tanımlaması MALDI-TOF MS ile yapılmış ve konvansiyonel yöntemlerle doğrulanmıştır. Antibiyotik duyarlılık testleri EUCAST önerileri doğrultusunda sıvı mikrodilüsyon ve gradiyent test yöntemleriyle gerçekleştirilmiştir. Antibiyotik direnç genleri (blaVIM, blaIMP, blaNDM, blaKPC) polimeraz zincir reaksiyonu yöntemiyle incelenmiştir. Biyofilm oluşumu, kristal viyole mikrotitrasyon plak yöntemiyle değerlendirilmiştir. Kistik fibrozis hastalarında eşlik eden en sık sistemik bulgu ekzokrin pankreas yetmezliği (n= 58) ve bronşektazi (n= 44) olarak saptanmıştır. P.aeruginosa dışında 56 hastada başka bir etkenin daha ürediği [metisiline duyarlı Staphylococcus aureus (n= 46), metisiline dirençli S.aureus (n= 31), Acinetobacter spp. (n= 2) ve tüberküloz dışı mikobakteri (n= 2)] saptanmıştır. Bu çalışmada, izolatların antibiyotik direnci seftazidime en yüksek (%3.75), kolistine en düşük (%1.25) bulunmuştur. Tobramisin, meropenem ve levofloksasine direnç %2.5 olarak saptanırken, siprofloksasine direnç tespit edilmemiştir. Antibiyotik direnç genleri açısından en sık saptanan gen blaVIM olup ilk izolatlarda %12.5, sonraki izolatlarda ise %10 oranında belirlenmiştir. Çalışmaya dahil edilen izolatların hiçbrisinde blaKPC, blaIMP ve blaNDM direnç genleri saptanmamıştır. Biyofilm oluşumu değerlendirildiğinde, ilk izolatların %77.5'inde, sonraki ardışık 80 izolatın 59 (%73.7)'unda kantitatif olarak biyofilm oluşumu gösterilmiştir. İzolatların 11 (%18.6)'inin güçlü pozitif, 33 (%55.9)'ünün orta pozitif ve 15 (%25.4)'inin zayıf pozitif biyofilm oluşturduğu saptanmıştır. Sonuç olarak, P.aeruginosa'nın KF hastalarında yüksek biyofilm oluşturma kapasitesine sahip olduğu belirlenirken antibiyotik tedavisinin mikroorganizmanın eradikasyonunda etkin rol oynamadığı saptanmıştır. Bu çalışma, ardışık izolatların biyofilm yapımı ve antibiyotik direnç paternlerinde anlamlı değişiklikler göstermediğini ortaya koymuştur. Benzer antibiyotik duyarlılık ve biyofilm yapımı gösteren ardışık P.aeruginosa izolatlarında bakterinin yok edilmesi için antibiyofilm duyarlılık testlerinin yapılması ve yeni antibiyofilm tedavi stratejilerinin geliştirilmesi önem arz etmektedir.</p>","PeriodicalId":18509,"journal":{"name":"Mikrobiyoloji bulteni","volume":"59 2","pages":"145-157"},"PeriodicalIF":1.1,"publicationDate":"2025-04-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"144009230","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"医学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}