[A Case of Presumptive Lophomonas Pneumonia in an Immunocompetent Man Presenting with Hemoptysis].

Lophomonas blattarum, genellikle alt solunum yollarını enfekte eden ve bronkopulmoner enfeksiyonlara neden olan bir protozoondur. Klinik bulguları özgül olmamakla birlikte; öksürük, balgam, ateş, göğüs rahatsızlığı ve solunum sıkıntısı gibi semptomları içerebilir. Lophomonas enfeksiyonunun tanısı, solunum sekresyonlarından elde edilen örneklerin ışık mikroskobuyla incelenerek parazitin morfolojik olarak tespit edilmesine dayanmaktadır. Parazitin silyalı bronşiyal epitel hücrelerinden ayırt edilmesi zordur ve bu ayrım, doğru tanı için kritik öneme sahiptir. Bu olgu raporunda, bağışıklık sistemi sağlam yetişkin bir erkekte L.blattarum saptanan bir vaka sunulmuştur. Kırk altı yaşındaki erkek hasta, hemoptizi, efor dispnesi, halsizlik, gece terlemesi ve balgamlı öksürük şikayetiyle hastaneye başvurmuştur. Toraks bilgisayarlı tomografide sağ üst lobda 2 cm apse/kist, komşuluğunda konsolidasyon/atelektazi ve buzlu cam dansiteleri gözlemlenmiştir. Pnömoni ön tanısıyla ampirik tedavi başlanmıştır. Hemoptizi nedeniyle fiberoptik bronkoskopi yapılmıştır. Hastadan asidorezistan basil incelemesi, kültür ve doğrudan mikroskobik inceleme için balgam ve bronkoalveolar lavaj (BAL) sıvısı örnekleri alınmıştır. BAL örneğinin doğrudan mikroskobik incelemesi ve Giemsa boyasıyla L.blattarum'a morfolojik olarak benzer trofozoitler gözlenmiştir. Tanının doğrulanması amacıyla yapılan polimeraz zincir reaksiyon analizinde hedef parazite özgü güvenilir sonuç elde edilememiştir. Bu nedenle, mikroskobik bulgularla uyumlu olarak olası Lophomonas enfeksiyonu düşünülmüş ve diğer nonspesifik antibiyotik tedavileri kesilerek metronidazol başlanmıştır. Tedavi sonrası, klinik ve radyolojik bulgularında dramatik bir iyileşme gözlenen hasta, sağlığına kavuşarak taburcu edilmiştir. Bu vaka, bağışıklık sistemi sağlam bireylerde de Lophomonas enfeksiyonunun görülebileceğini ve bronkopulmoner enfeksiyonlarla karışabilen bir klinik tabloya yol açabileceğini göstermektedir. Tanıda mikroskobik değerlendirmenin önemini vurgulamakla birlikte, moleküler yöntemlerin standart hale getirilmesinin gerekliliğini de ortaya koymaktadır. Klinik pratikte ampirik antibiyotik tedavisine cevap vermeyen olgularda lophomoniasis olasılığı göz ardı edilmemeli ve her şüpheli vaka dikkatle değerlendirilmelidir.