{"title":"EVLİ BİREYLERDE ŞİDDETE YÖNELİK TUTUM VE MANEVİ İYİ OLMA","authors":"Tuğçe Karademi̇r, Sema Eryücel","doi":"10.35415/sirnakifd.1257691","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1257691","url":null,"abstract":"The aim of this study is to examine the relationship between married individuals' attitudes towards violence and their spiritual wellbeing scores. The research was carried out with married participants living in Muratpaşa, Antalya. Married participants did not participate in the study as couples, but as individuals. 269 (56.8%) participants were female and 205 (43.2%) were male, and thus, the data of 474 participants were studied in the research. \u0000Intimate Violence Responsibility Scale (IVRS) and Spiritual Well-Being Scale forms and socio-demographic information form were applied to the participants. SPSS 22.0 was used for the statistical analysis of the data obtained from the scales while descriptive statistics T-Test and Anova were performed during the evaluation phase. The relationship between dependent and independent variables was tested with Pearson correlation. According to the research findings, while there was a significant negative relationship between the sub-dimensions of transcendence and violence and the sub-dimensions of control and abuse, a positive relationship was found between harmony with nature, violence, control and abuse. \u0000According to the T-Test and Anova results obtained from the study, the violence sub-dimension was higher in women, and the control and abuse sub-dimensions were higher in male participants. There was a negative correlation between the age of 65 and over and the control sub-dimension while control and abuse sub-dimension scores of those who graduated from high school were found to be lower in terms of the education level. As for the anomie sub-dimension, it was found to be low in primary school graduates. It has been found out that spiritual well-being (transcendence) increased, the scores of attitude towards violence decreased. In this sense, it is suggested that spiritual education programs will be influential in changing the attitudes towards violence.","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-04-11","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69799138","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Dijitalleşmenin Dini Hükümlere Etkisi: Metaverse Örneği","authors":"Hamit Kamer, Adnan Algül","doi":"10.35415/sirnakifd.1227877","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1227877","url":null,"abstract":"İnternet tabanlı teknolojik gelişmeler günden güne artmakta, hızlı bir şekilde insan hayatına dâhil olmaktadır. Sınırlı etkileşim özelliklerine sahip web 2.0’a göre daha ileri bir teknoloji olarak gündeme gelen web 3.0 ve Metaverse teknolojisi kullanıcıların etkileşim seviyelerini arttırarak sanal gerçeklik tecrübesini insana sunmaktadır. İlerievren, evrenötesi anlamlarına karşılık gelen Metaverse, kavram olarak daha eskiye dayanmasına karşın, dijital platform şirketlerinin yatırımlarını bu teknolojiye yönlendirmesiyle tekrardan gündeme gelmiştir. Bilişim şirketlerinin sanal teknolojiye dair beklentileri yüksek olmakta; ekonomi, sağlık, eğitim vb. alanlarda önemli katkılarının olacağı düşünülmektedir. Zamanla dünyanın her yerinde hayatın değişmez bir parçası olma yolunda ilerleyen Metaverse teknolojisinin fıkhi açıdan incelenmesi ve kullanım sınırlılıklarının belirlenmesi gerekir. Zira mezkûr teknoloji, hızla toplum hayatına girdiği gibi aynı paralellikte Müslümanların yaşantısında da yer edinmektedir. \u0000İslam hukukunda, toplum ve bireyin faydasını sağlayan, dinin genel prensipleriyle çelişmeyen her eşyada serbestlik ilkesi esas alınmaktadır. Bu prensibe göre çağın ilerlemesiyle birlikte ortaya çıkan her yeni ürün ve eşyanın İslamî ilkelere ters düşmediği sürece helal olduğu varsayılır. Buna göre son çeyrek asırdır hayatın önemli bir parçası olarak interneti kullanmak bizatihi haram olmamakla birlikte fıkhın ilgi alanı, bu teknolojinin nasıl kullanıldığı yönündedir. İlk etapta dijital dünyanın fıkhî açıdan kullanım sınırlılıkları belirlenirken, server katılımcılarının fiillerinin dini/hukukî boyutu ele alınacaktır. Metaverse’e doğru evrilen yaşamda akıllara gelen önemli bir soru olarak Metaverse’teki ürünlerin hukuki niteliğinin ne olduğu, temlik işlemlerinin dijital sahada nasıl gerçekleştirileceği ve dijital niteliğe sahip mülkiyete yönelik haksız eylemlerden kimlerin sorumlu tutulacağıdır. \u0000Elde bulunan fıkıh mirası incelendiğinde, sanal dünyaya bağlanarak gerçekleştirilen tasarrufların klasik fıkıh doktrinindeki mecliste hazır olan kişinin tasarruflarına kıyas edilmesi daha isabetli görülmektedir. Hem evrensel hukukun hem de fıkhın insana tanımış olduğu haklar kapsamında kişi dokunulmazlığı, maddi güvenlik, fikri mülkiyet gibi kişisel hakların dokunulmazlığı ilkesi yaşanılan dünyada toplum düzenini sağladığı gibi sanal dünyada da yürürlükte kabul edilir. Medeni hukuk kapsamında değerlendirilen şahsi bilgiler, Metaverse kullanıcılarının bilgileri için de geçerli olmakta, tasarlanan NFT ürünleri ve sanal cüzdanlara yönelik haksız fiiller İslam ilkelerine aykırı görülmektedir. Klasik fıkıh doktrininde ayrıntılı şekilde incelenen satış teamülleri dikkate alındığında sanal dünya teknolojisinde satışa konulmuş ürünlerin gerçekteki hallerine en yakın şekilde olması gerekmektedir. Akdin mahalli olan ürünün İslam’da mal hükmünde olması (mütekavvim) sahih bir sözleşmenin temel gerekliliklerindendir. Dolayısıyla bu teknolojideki kullanım sınırlılıklarınd","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-04-11","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69797917","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"SOME ETHICAL CONCERNS ABOUT END OF LIFE: A PARADIGM SHIFT FROM ARS MORIENDI TO MEDICALIZED DEATH","authors":"","doi":"10.35415/sirnakifd.1230066","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1230066","url":null,"abstract":"Medicine carries several goals, including preventing and curing diseases, relieving pain and suffering, and avoiding premature death to promote and maintain the person’s health from birth to death. Through medical, pharmaceutical, and technological developments in the last century, medicine has started to play a bigger role in end-of-life matters, which has led to a longer life. Nevertheless, it is questionable whether a longer life produces a better life. Prior to the relevant advances, in earlier centuries, death was considered a natural and inevitable end and mostly managed through religious approaches, such as the Ars moriendi. However, the medical and technological breakthroughs have prompted a delusive perception as if medicine is potent to achieve whatever wished. Aggressive treatment or demand for it largely results from that interpretation of medical power. In this context, the article concisely examines that situation and underscores its impact on the matters of where, how, and when to die and suggests home-based palliative care, which also covers social, emotional, and spiritual support, to mitigate the pertinent ethical problems.","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-04-09","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69797860","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Shahristānī’s Method of Using Ḥadīth in Mafātīh al-Asrār","authors":"","doi":"10.35415/sirnakifd.1243080","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1243080","url":null,"abstract":"Yaşadığı dönemin önde gelen âlimlerinden ve yöneticilerinden olan Şehristânî birçok alanda eser yazmış, velut bir şahsiyettir. Buna rağmen kelam ve mezhepler tarihi kimliğiyle şöhret bulduğu kadar tefsir ve hadis hüviyeti ile bulmamıştır. Bu durum klasik literatürde onun müfessir ve muhaddis kimliğinden fazla söz edilmemiş olmasından kaynaklanmaktadır. İslam’ın ikinci ana kaynağını oluşturan hadis ilminden başta müfessirler olmak üzere pek çok alanda çalışma yapan âlimler faydalanmaktadır. Müfessir âyetleri açıklarken, fakîh hüküm istinbât ederken, kelamcılar inanç esaslarını açıklarken, dilci dil kurallarına örnekler getirirken hadislerden yararlanmaktadır. Tefsirciler, rivayete dayanan âyetleri açıklarken hadislere müracaat etmeden tefsir yapmalarının zor olduğunu bilmektedir. Nitekim türü ne olursa olsun hemen hemen bütün tefsir kitaplarında hadis rivayetleri yer almaktadır. Bu minvalde her müfessir gibi Şehristânî de âyetlerin açıklanmasına yardımcı olan rivayetlere tefsirinde yer vermeye gayret göstermektedir. Te’lifleri incelendiğinde onun hadis ve hadis ilmiyle ilgili hiçbir eser yazmadığı görülmektedir. Bu, onun fikir ve düşüncelerini daha çok kelâm, felsefe, dinler ve mezhepler tarihi meseleleri üzerinde yoğunlaştırmasından kaynaklanmaktadır. Buna rağmen onun Mefâtîhu’l-esrâr ismini taşıyan tefsirinin diğer İslâmî ilimlerle birlikte hadis alanını da ilgilendiren birçok yönü bulunmaktadır. Tefsir metodolojisinde serdedilen rivayet, dirâyet ve işrârî tefsir metodunun birçok özelliğini eserinde mezceden Şehristânî, kitabında kendisine has bir yöntem izlemektedir. Âyetleri açıklarken yaşadığı asırdaki mevcut kaynaklardan, sebeb-i nüzûl, âyetler arası münasebet, kıssa, fıkıh, kıraat, nahiv, lügat ve meâni açısından yararlanarak görüşler aktardıktan sonra âyetlerin derin boyutlarını esrâr başlıklarında açıklamaktadır. Âyet ve hadisleri; imân-küfür, mü’min-kâfir, zâhir-bâtın gibi çift yönlü olarak izah etmektedir. O, âyet ve hadislerin yanı sıra birçok âlimin görüşünden de yararlanmaktadır. Görüş sahiplerinin ismini kimi zaman tek tek vermekte kimi zaman da onların yerine bir grup sahâbî, Kur’ân ehli, ümmetin âlimleri, bazı âlimler “şöyle dedi” gibi ifadeler kullanmaktadır. Düşüncesine hizmet eden sahih hadislerin yanı sıra hasen, zayıf ve kaynakları tespit edilemeyen çokça hadisi eserinde aktarmaktadır. Ancak kullandığı rivayetlerin sıhhatiyle ilgili hiçbir değerlendirmede bulunmadığı gibi kaynağını da çok nadir belirtmektedir. Ayrıca herhangi bir kaynak belirtmeden hukiye, ruviye gibi meçhul kalıplarla da rivayetlere yer vermektedir. Şehristânî ve eserleri üzerinde yapılan akademik çalışmalara bakıldığında onun hadisçi kimliğini öne çıkaran çalışmaların neredeyse hiç yapılmadığı görülmektedir. Dolayısıyla Şehristânî’nin Mefâtîhu’l-esrâr’da hadis kullanma yöntemi özelinde bir çalışmanın yapılmamış olması, konunun esaslı bir şekilde ele alınmasını gerekli kılmaktadır. Zira görüşlerini temellendirmek için kullandığı hadislerin epistemolojik açıd","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-04-09","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69798422","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Şark Müderrislerinin Hadis ve Sünnet Algıları: Van Örneği","authors":"Rıdvan Kalaç","doi":"10.35415/sirnakifd.1239118","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1239118","url":null,"abstract":"Günümüzde Doğu Anadolu Bölgesi’nde aktif olarak geleneksel eğitim veren çok sayıda medrese bulunmaktadır. Bu medreseler devlet desteği olmadan toplum desteğiyle ayakta durmayı başarmış ve doğu toplumuna rehberlik etme ve onların dini hayat tarzını yönlendirme noktasında önemli bir misyon üstlenmiştir. Bu anlamda son dönemde medreseleriyle ön plana çıkan illerden birisi de Van’dır. Buradaki medreselerin eğitim müfredatına bakıldığında hadis ilminin de öğretildiği ve müderrislerin hadis ve sünnet konusunda önemli bir birikime sahip oldukları görülmektedir. Bu araştırmanın amacı, Van’da tedris faaliyeti yürüten bu medreselerdeki bazı müderrislerin hadis ve sünnet algılarını incelemektir. Araştırmanın verileri, Van ilinde aktif faaliyet sürdüren medreselerden seçilen bir örneklem grubunun müderrislerine açık uçlu sorulardan oluşan yarı yapılandırılmış görüşme formları aracılığıyla toplanmıştır. Bu veriler ışığında müderrislerin hadis ve sünnet yaklaşımları, sünnetin dindeki konumu, sünnetin vahiy mahsulü olup olmadığı, Hz. Peygamber’in helal veya haram kılma yetkisinin olup olmadığı ve Hz. Peygamber’in sünneti denilince ilk olarak akıllarına ne geldiği gibi pek çok konu hakkında anlamlı bulunan tespitler paylaşılmıştır. Araştırmada tespit edilen önemli bir husus, müderrislerin hadis ve sünneti, Kur’an’ın tefsiri ve beyanı olarak görmeleridir. Ancak bunun yanında müderrisler, hadis ve sünnetle ilgili bazı konularda farklı yaklaşımlar da sergilemişlerdir. Örneğin müderrislerin büyük bir kısmı (14 kişi), hadis ve sünnetin birbirinden farklı manalara sahip olduğunu düşünmektedir. Bu yaklaşımı benimseyen 8 müderris, sünnet ile hadis arasında umum-husus ilişkisi olduğunu belirtmişlerdir. Diğer taraftan hadis ve sünnetin aynı anlama geldiği görüşünün de altı katılımcı tarafından benimsendiği ortaya çıkmaktadır. Müderrislerin hadis ve sünnetin vahiy ile olan ilişkisine dair bazı önemli görüşleri tespit edilmiştir. Örneğin müderrislerden 13 kişi sünnet ve hadisin tamamının vahiy mahsulü olduğunu savunurken geri kalanlar ise sadece bir kısmının vahiy mahsulü olabileceğini ifade etmişlerdir. Hadis ile sünnetin vahiy ile olan ilişkisine dair bu yaklaşıma sahip olanların yarısından fazlasının (11 kişi), savundukları düşüncelerinde tenakuz yaşamışlardır. Nitekim bu katılımcılar sünnet ve hadisin tamamının vahiy kaynaklı olduğunu ifade ederken tıp hadisleriyle ilgili kendilerine yöneltilen soruda beklenilenin aksine cevap vermiş ve tıp hadislerinin bir kısmının veya tamamının tecrübeye dayandığını savunmuşlardır. Müderrislerin tamamına yakını, sünnetin Kur’an gibi bağlayıcı olduğunu savunmuşlardır. Katılımcılardan üç kişi sünnetin tamamını bağlayıcı görmemektedir. Bunlara göre Hz. Peygamber’in beşer vasfıyla yaptıkları ile yaratılış icabı sevdiği veya haz etmediği şeylerin bağlayıcılığı yoktur. Yine müderrislerin bir kısmının zihinlerinde ahlaki sünnetler öncelikliyken bir kısmında ise şekli sünnetler önceliklidir. Müderrislerin yarısına yakını (8 kişi) Kütüb-i sit","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-04-08","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"47671399","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"İ’câzu’l-Kur’ân İlminin Oluşumunda Te’vilü Müşkili’l-Kur’ân İsimli Eserin Rolü","authors":"Emrullah Ülgen","doi":"10.35415/sirnakifd.1245522","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1245522","url":null,"abstract":"Kur’ân-ı Kerîm’in en önemli özelliklerinden birisi, edebî ve belâğî açıdan i’câz düzeyinde olmasıdır. Kur’ân’ın i’câzıyla ilgili erken dönem çalışmaları, daha ziyade onun bu yönüyle ilgilidir. Bulunduğu dönemin genel yapısına uygun olarak İbn Kuteybe de Te’vilü Müşkili’l-Kur’ân’da ayetleri, Arap dilbilimi ve retoriği açısından incelemektedir. Müellifin, eserdeki asıl gayesinin Kur’ân’da çelişki ve dilsel hatalar olduğu iddialarına edebî ve belâğî açıdan cevap vermek olduğu düşünüldüğünde, eserin i’câz açısından incelenmesi önem arz etmektedir. Buradan hareketle eserde geçen konu başlıkları ve eserin sistematiği dikkate alınarak İbn Kuteybe’nin i’câzu’l-Kur’ân ilmine ne tür katkıları olduğu tespit edilmeye çalışılmıştır. \u0000Hicrî dördüncü asırda müstakil bir ilim haline gelen i’câzu’l-Kur’ân ilminin ilk nüveleri erken dönemlerden itibaren oluşmaya başlamıştır. Hicrî ikinci asırda ayetleri çeşitli açılardan araştırma konusu yapan eserlerde, Kur’ân’ın edebî i’cazıyla ilgili işaretlerin varlığı da bunu desteklemektedir. Özellikle ayetleri dil bilimsel açıdan inceleyen eserlerde sistematik olmamakla birlikte, ayetler üzerinde yapılan retorik analizlerde Kur’ân’ın i’câzıyla ilgili bilgiler bulunmaktadır. İ’câzu’l-Kur’ân ilmi açısından henüz teşekkül süreci olarak değerlendirilebilecek bu evre, söz konusu ilme kaynaklık etmesi açısından önem arz etmektedir. Hicrî üçüncü asra gelindiğinde ise benzer durumun devam ettiği, i’câzu’l-Kur’ân’ın henüz müstakil bir ilim hüviyetini elde etmediği görülmektedir. Ancak bir önceki dönemden farklı olarak bu dönemde telif edilen eserlerde, Kur’ân’ın i’câzına temel oluşturacak retorik kavram ve bilgilerin belirginleştiği ve olgunlaştığı görülmektedir. Özellikle ayetlerin edebî ve belâğî hususiyetlerini önceleyen eserler, bir sonraki asırda bağımsız olan bu ilmin tarihsel sürecine kaynaklık etmişlerdir. Şüphesiz bunlar arasında Te’vilü Müşkili’l-Kur’ân’ın ayrı bir yeri vardır. Söz konusu eseri bu alanda öne çıkaran başlıca faktör, i’câzın gerek teorik gerekse uygulama açısından henüz başlangıç evresinde olduğu hicrî ikinci asır ile bağımsız bir ilim formuna dönüştüğü dördüncü asır arasında köprü işlevi görmesidir. Kendisinden sonra telif edilen i’câzu’l-Kur’ân’la ilgili ilk eserlerin temel kaynakları arasında yer alması, bunun delilidir. Genelde erken dönem tefsir çalışmaları özelde i’câz çalışmaları açısından Te’vilu Müşkili’l-Kur’ân’ı öne çıkaran faktörlerden birisi de zahiren müşkil addedilen çok sayıda ayetle ilgili retorik tahlillere yer vermesidir. Bunların hatırı sayılır miktarda Kur’ân’ın edebî i’câzıyla ilgili tespitler olduğu düşünüldüğünde, eserin i’câzu’l-Kur’ân ilmi açısından önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla eserin, önemli bir kısmı retorik temeller üzerinde inşa edilen bu ilmin tarihsel sürecine ne tür katkısı olduğunun bilinmesi önem arz etmektedir.","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-04-08","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69799049","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"A Comprasion Essay on Iamblichus’ Theurge Rituals and Ibn Ṭufayl’s Riyazah in Terms of The Possibility of Mental Seeing","authors":"Ömer Ceran","doi":"10.35415/sirnakifd.1227722","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1227722","url":null,"abstract":"İamblichus, üçüncü ve dördüncü yüzyıllarda Şam bölgesinde yaşamış, Yeni Platoncu düşünce geleneği içerisinde değerlendirilen bir Arap filozofudur. İbn Ṭufeyl, Endülüs coğrafyasında yaşamış önemli Müslüman Arap filozoflardan biridir. Çalışmamız her iki filozofa göre bir tür içe dönüş ile ilahi hakikatlerin temaşa edilmesi suretiyle gerçek bilgi ve mutluluğa ulaşılmasının bazı ritüeller gerektirip gerektirmediği sorunu üzerinde yoğunlaşacaktır. Bu çerçevede her iki filozofun düşünceleri karşılaştırılacaktır. Bunun için önce felsefi arka plana değinilecek ve her iki filozofun etkilendiği Pisagor, Platon ve Plotinus’un konuyla ilgili düşünceleri ortaya konacak, daha sonra İamblichus ile İbn Ṭufeyl’in özgün düşünceleri ile önceki gelenekten ayrıldıkları noktalar tespit edilerek aralarındaki benzer ve farklı noktalar tespit edilmeye çalışılacaktır. İamblichus, Yeni Platonculuğa yaptığı en özgün katkı olan theurge düşüncesinde ulaşılması arzu edilen bu düşünsel/akli seviye için bir takım günlük ritüelleri zorunlu kılar. İbn Ṭufeyl ise elimize ulaşan tek felsefi eseri Ḥayy b. Yaḳẓān’da bir tür içsel tecrübeyle elde edilecek bu düşünsel seviye için riyazet dediği günlük hayatta bazı faaliyetlerin yapılmasını öngörür. Her iki filozofun düşüncelerinde gerek Platon’un gerekse Plotinus’un düşüncelerinin etkisi göze çarpmaktadır. Bu iki filozofun düşüncelerinde de Pisagor’un etkisi açıkça göze çarpar. Bununla beraber İamblichus ile İbn Tufeyl’in düşünceleri arasındaki benzerlik İbn Tufeyl’in daha sonra yaşamış olmasından dolayı İamblichus’tan etkilenmiş olabileceği izlemini doğurmaktadır. Bununla beraber biz böyle bir etki söz konusu olsa bile İbn Tufeyl’in özellikle ritüeller/riyazat konusundaki düşüncelerinin tek kaynağının İamblichus olamayacağını düşünüyoruz.","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-04-08","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69797338","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Being An Orphan ın An Ottoman Subprovince: Nevsehir (1874-1926)","authors":"Murat Öntuğ, Serkan Erdoğan","doi":"10.35415/sirnakifd.1258010","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1258010","url":null,"abstract":"Yüce Allah kâinatın düzen ve dirliğini korumak, kollamak ve muhafaza etmek için “sünnetullah” prensibi gereği insanoğlunu Âdem ve Havvâ’dan yaratmıştır. Bu yaratılışın başlangıcı olduğu gibi sonu da vardır, bu da ölümdür. Bu ölümün ne zaman, nerede ve nasıl olacağını başta Peygamberler olmak üzere Allah’tan başka kimse bilemez ve bilemeyecektir. Ölümlerden geriye, hayata tutunmak için baba ve ana desteğini kaybeden yetim ve öksüzler kalmaktadır. İslâm dininin yüce öğütleri, bu husus üzerinde durmakta, hayatın her alanında sosyal dayanışma ve yardımlaşma üzerine sıklıkla vurgu yapmakta ve buna özen göstermektedir. Kur’ân ve Sünnet ile, yetimin yaşam alanı içerisinde sahip olduğu veya olmadığı haklarının korunması ve kollanmasını titizlikle konu edinmiş, faziletli ve erdemli bir yaşam sürmesi için birtakım şartlar ve esaslar çıkarılmıştır. Böylelikle yetimin korunması, barınması, kefaleti ve malının ihsan üzere değerlendirilmesi hedeflenmiştir. Kur’ân'da on iki sûrede, toplam yirmi üç yerde yetimin hakkının gasp edilmemesi ve ona zulüm edilmemesi gerektiği belirtilmiştir. Dünyaya yetim olarak gelen İslâm Peygamberi, yetim hak ve hukukunun muhafaza edilmesi hususunda insanlığın vicdanına seslenerek önleyici, teşvik edici emir ve yasaklar getirmiştir. Bu yasak ve teşvikler Osmanlı’da devam etmiş ve yetimler, reşit olana kadar vasi gözetimi ve hayırseverlerin ve devlet kurumlarının desteği ile maddi-manevi korunmuştur. Nitekim Osmanlı toplumunda birçok vakıf, yetimhane ve bilumum kurumlar yetimlere dönük çok çeşitli hizmetler sunmuş; hatta zaman içerisinde yetim çocukların sayılarının artması ile onlara yönelik müstakil müesseseler tesis edilmiştir. İşbu müesseseler yetim çocukların sağlıklı bir şekilde yetiştirilmesi, topluma faydalı birer fert haline getirilmesi ve ihtiyaçlarının karşılanması adına önemli bir görev üstlenmiştir. Osmanlı tarihinde genel olarak “Eytam Sandıkları” olarak adlandırılan bu kurumlar yetimlerin haklarını da korumuş ve modern manada bir “fon” gibi hareket ederek onların atalarından kalan menkul ve gayrimenkul emtialarını muhafaza etmiştir. Buna delil olarak şu ayetler gösterilmiştir: “Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri (gözetip) deneyin, eğer onlarda akılca bir olgunlaşma görürseniz hemen mallarını kendilerine verin”. Ayette geçen \"evlilik çağı\" ifadesinden ergenlik çağının gerekliği açıkça görülmüş ve yetimin mental ve fiziksel olarak rüştünü ispat etmesi istenmiştir. \u0000Her ne kadar İslami bir bağlamla ilişkilendirilmiş ve şeriatla doğrudan bir bağları haizmiş gibi gözükse de işbu kurumlar yalnızca Müslüman yetimler ile ilgilenmemiş; aynı zamanda, “Allah’ın Müslüman Devletlere Emaneti” olarak kabul edilen, semavi dinlere mensup yetimler de bu kurumlardan fazlasıyla istifade etmiştir. Bu bağlamda, işbu çalışmanın konusunu oluşturan Nevşehir kazası da sahip olduğu bu özellik hasebiyle seçilmiş; bölgede bulunan Hristiyan yetim sayısının fazlalığı mezkûr müessesenin kapsamını daha iyi anlamak adına farklı bir perspektif su","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-04-08","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69798698","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Üniversite Öğrencilerinde Din-Kadın-Evlilik İlişkisine Bakış (Atatürk Üniversitesi Örneği)","authors":"Lokman Cerrah","doi":"10.35415/sirnakifd.1228352","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1228352","url":null,"abstract":"Sanayileşme süreci ile beraber kadının ev dışına çıkması ve çalışma hayatında yer alması geleneksel aile anlayışını ve bu anlayışa dayalı yaşam tarzını kökten değişime uğratmıştır. Özellikle geleneklerin ve dinin etkisinin asgariye indiği modern toplumlarda değişimin boyutu çok daha büyük olmuştur. Bu araştırma üniversite öğrencilerinin kadının özgürlüğüne, eş seçimine, nikah tercihlerine ve evlilik dışı cinsel ilişkiye bakışlarını ve bu bakış açısının bazı değişkenler açısından (cinsiyet, eğitim görülen alan, mezun olunan lise türü, ailenin dini yaşam durumu ve öğrencilik süresince konaklanılan yer) farklılaşıp farklılaşmadığını incelemeye yöneliktir. Araştırma kesitsel, nicel ve betimsel bir araştırma olarak tasarlanmıştır. Nicel ve betimsel bir tarama modelini esas alan çalışmada Atatürk Üniversitesi örgün lisans öğrencilerinden kesitsel örnekleme yöntemi ile belirlenen katılımcılar örneklemi oluşturmaktadır. \u0000Araştırmaya katılan üniversite öğrencileri yedi farklı eğitim alanından ve %63,4’ü kız öğrencilerden oluşmaktadır. Öğrencilerin en çok 1. Sınıf ve en az dördüncü sınıf seviyesinden katılımlarının olduğu görülmektedir. Çoğunlukla Anadolu Lisesi ve İmam Hatip Lisesi mezunu olan öğrencilerin %47,7’sinin Kredi Yurtlar Kurumu’na ait yurtlarda kalmaktadırlar. Ailelerin dini yaşama derecelerine bakıldığında ise öğrencilerin %73’ünü ailelerini dindar olarak tanımlamaktadırlar. \u0000Araştırma sonuçlarına göre, katılımcı üniversite öğrencileri, dini nikah-resmi nikah birlikteliğini tercih etmekte, evlilik dışı cinsel ilişkiye önemli ölçüde olumsuz bakmakta, eş seçiminde dindarlığı bir kıstas olarak görmekte ve %50 oranında kadınların da erkekler gibi özgür olması gerektiğine inanmaktadırlar. Ayrıca cinsiyet, eğitim görülen alan, mezun olunan lise türü gibi değişkenler bu görüşlerde bir farklılığa yol açmaktadır. \u0000Özellikle dinin bu bağlamda nikah tercihlerinde, evlilik dışı cinsel ilişkiye bakışta, evlenilecek kişide dindarlık kriterini aramada önemli farklılığa yol açtığı söylenebilir. Çünkü eğitim görülen alanı ilahiyat, mezun oldukları lise türü İmam hatip lisesi olanlar ve ailesinin çok dindar olduğunu söyleyenlerin diğer gruplara göre daha yüksek oranda resmi-dini nikâhı birlikte istedikleri dikkat çekmektedir. Yine aynı grup öğrenciler evlilik dışı cinsel ilişkiye diğer gruplara göre çok yüksek oranda olumsuz bakmaktadırlar. Ayrıca din bilimleri öğrencilerinin neredeyse tamamına yakının (%90,4) evlenecekleri kişinin dindar olmasını tercih ettikleri görülmektedir. Benzer bir yaklaşma kadınların erkekler kadar özgür olmaları gerektiği düşüncesine katılım noktasında da rastlanmaktadır. Çünkü kadınlarında erkekler kadar özgür olması gerektiği düşüncesine en düşük katılım (%13,9) din bilimleri öğrencilerinde ve (%28,1) İHL mezunu olan öğrencilerde gerçekleşmiştir. \u0000Bütün bu veriler dört şekilde yorumlanabilir. Birincisi dini nikâhın toplumun yeniliğe en açık, düşünen ve sorgulayan ve çağı en iyi okuma imkânına sahip kesimi olan üniversite öğrencileri","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-04-07","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69798062","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Dilbilimsel Kaynaklarda Sahih Kıraatlere Yönelik Eleştirel Yaklaşımlar","authors":"S. Yıldız","doi":"10.35415/sirnakifd.1258595","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1258595","url":null,"abstract":"Bu makalede, erken dönem dilbilimsel kaynaklarda sahih kıraatlere yönelik eleştirel yaklaşımlar ve bu eleştirilere verilen cevaplar irdelenmiştir. Kur’an kıraatleri, kelimelerin farklı okunuşlarına konu olması sebebiyle dil ve nahiv çalışmaları sahasında önemli bir etkiye sahip olmuştur. Bu çerçevede erken dönem dil bilginleri, özellikle lahn olgusu ile birlikte nahiv ilminin de bir meselesi haline gelen kıraat vecihlerini dil ve iʿrab yönünden ele almışlar, fasih ve beliğ kıraat vecihlerini tespit noktasında dilsel ihticâca yönelmişlerdir. Dilin derlenmesi ve kullanım keyfiyetine yönelik Basra ve Kûfe merkezli olmak üzere iki önemli ekol ön plana çıkmıştır. Basra dil ekolüne mensup dil bilginleri semâʿa dayalı olarak eski Arap şiirinden çokça istifade etmişler, dilsel kıyasta şâz ve geçersiz olan kullanımları Kur’an kıraatinde makbul görmemişlerdir. Bu şekildeki okuyuşları yaygın olan kıraatler içerisinde yer alsa bile tenkide tabi tutmuşlar, hatta tenkidin de ötesinde kimi zaman bu kıraatleri lahn, hata, galat, vehm, zayıf, kabîh ve radî gibi kavramlarla reddetmişlerdir. Basra dil ekolünün öncülerinden olan Sîbeveyh’in (ö. 180/796), sahih kıraatlere yönelik eleştiri geleneğini başlatan ilk dilbilgini olduğu genel kabul görmüştür. Bu süreç, Yahya b. Ziyâd el-Ferrâ (ö. 207/822), Müberred (ö. 286/900), Ahfeş el-Evsat (ö. 215/830), İbn Kuteybe (ö. 276/889), Zeccâc (ö. 311/923), Nehhâs (ö. 338/950), Ebû Ali el-Fârisî (ö. 377/987) ve İbn Cinnî (ö. 392/1002) gibi dilsel kimliğinin yanı sıra kıraatçı kimliği de bulunan âlimlerle sistematik bir tarza bürünmüştür. Ancak İbn Mücâhid (ö. 324/936) ve Mekkî b. Ebû Tâlib (ö. 437/1045) gibi kıraatçı kimliği ile temayüz etmiş âlimlerin de bu gelenek içerisinde yer alması hayli ilginç bir durum oluşturmuştur. Zira zikri geçen âlimlerin kıraatlerin tedvininde, tasnifinde ve belli kriterlere bağlı olarak sistemleştirilmesinde çok büyük katkılarının olduğu bilinen bir husustur. Sahih kıraatlere yönelik sonraki süreçlerde ortaya çıkan geleneksel algının bu dönemde henüz netleşmemiş olması, bunda etkili bir unsur olarak gözükmektedir. Sahih kıraatleri tespit noktasında rivâyet ve telakkîyi esas alan kıraat âlimleri öncülüğündeki bir grup âlim ise dil bilginleri tarafından dilsel yönden tenkit edilen bu kıraatlerin aslında problemli olmadığını, eski Arap şiirinde bunların çokça referanslarının bulunduğunu dile getirmişlerdir. Ayrıca bu kıraatlerin Hz. Peygamber’den semâen ve lafzen tevâtür yoluyla nakledildiklerini, bu sebeple onların ekolden ekole değişkenlik gösteren dil kurallarıyla zayıf düşürülemeyeceğini söyleyerek bütün bu iddiaları reddetmişlerdir. Güncelliğini koruyan bu mesele hakkında ülkemizde -belli şahıs ve eserlerle sınırlı olmak kaydıyla- akademik düzeyde çok az sayıda çalışmanın yapılmış olması, konunun kapsamlı bir şekilde ele alınmasını gerekli kılmaktadır. Bu makale, sahih kıraatlere yönelik eleştirel yaklaşımların tarihi seyrini takip etmeyi, eleştirilerin nelere yönelik olduğunu, hangi saiklerle ","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-04-03","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69799220","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}