{"title":"Klasik Dönem İstihsān Taksiminin Artırılmasının İmkânı: İstihsān bi’l-İhtiyât Örneği","authors":"Ü. Şahi̇n","doi":"10.35415/sirnakifd.1237675","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1237675","url":null,"abstract":"İstihsān, Hanefî mezhebinde hüküm istinbat metotlarından birisi olarak kullanılmıştır. Klasik dönem Hanefî usulcüleri istihsānı dört ana başlık altında ele almış ve incelemişlerdir. Usul âlimleri istihsānı; istihsān bi’l-eser, istihsān bi’l-icmâ, istihsān bi’z-zarure ve kıyâs-ı hafî istihsānı şeklinde taksim etmişlerdir. Mezhebin istihsān anlayışı modern döneme kadar bu tasnif üzerinden gitmiştir. Ancak son zamanlarda istihsān için klasik dönemde yapılan taksimatın artırılmasının imkânı ele alınarak tartışılmıştır. Söz gelimi Şelebî (1910-1997) tarafından istihsān için yapılan mezkûr taksimatın artırılabileceği vurgulanmış ve konu bağlamında açıklamalarda bulunulmuştur. Fukahânın istihsān ile amel ettiği bazı yerlerin arka planında ihtiyat olduğu ifade edilmiştir. İstihsānın diğer türleri için yapılan isimlendirmelerde olduğu gibi burada da ihtiyat ilkesi sebebiyle istihsāna gidildiğinden dolayı tesmiye de o şekilde yapılmıştır. Zira istihsān türlerindeki isimlendirmelerde belirleyici olanın, istihsāna sevk eden neden olduğunu söylemek mümkündür. Nitekim istihsān türlerinde de bu durum açıkça görülmektedir. Bu makalede istihsānın farklı bir türü olabilecek istihsān bi’l-ihtiyât üzerinde durulmuştur. İstihsānın bu türü klasik dönem taksimi içerisinde yer almadığı için evvela bunun imkânı tartışılmıştır. Zira istihsān bi’l-ihtiyâtın klasik dönem tasnifi içerisinde olmaması, öne sürülecek bu istihsān türünün diğer istihsān türleri arasında olup olmadığının iyice tespit edilmesini gerekli kılmaktadır. Bundan dolayı çalışmada öncelikle ihtiyatın tanımına ve istihsān bi’l-ihtiyâtın diğer istihsān türlerden farklı bir nevi olduğu vurgulanmaya çalışılmıştır. Devamında ise farklı baplardan örneklere yer verilmek suretiyle istihsān bi’l-ihtiyâtın uygulanabilirliğinin gösterilmesine gayret edilmiştir. İstihsānın bu türünde ihtiyat, istihsāna gidilmesinin ana sebebini oluşturmakta ve bundan dolayı kıyas terk edilmektedir. Dolayısıyla istihsān bi’l-ihtiyât ile kastedilen ihtiyatın, ulemânın ihtilafından sakınmak anlamında olmadığı belirtilmelidir. Bahsi geçen ihtilafı daha çok el-hurûc mine’l-hilâf veya mürâʻâtü’l-hilâf ismiyle karşılamak mümkündür. Zira istihsān bi’l-ihtiyâtta maksut olan ihtiyat, kıyastan (udulü) dönmeyi gerektiren ihtiyat iken, mürâʻâtü’l-hilâfta ise ulemânın ihtilafından sakınmak ve iki fetva arasında tercih yapılmak durumunda kalınırsa daha güçlü olanın alınmasından ibarettir. Fukahânın istihsān ile hüküm verdiği her yerde kıyasın terki söz konusudur. İstihsān bi’l-ihtiyâtta ise istihsānın diğer dört türünde olmayan bir sebeple istihsāna başvurulmaktadır. O gerekçe ise fakîhler tarafından “ihtiyat” olarak tespit edilmiştir. Fukahâ istihsāna başvurduğu yerlerde kimi zaman “ihtiyat sebebiyle” veya “ihtiyattan dolayı” gibi ifadelerle istihsānın tercih edilmesindeki arka plana işaret etmektedirler. Ancak herhangi bir detay ilgili eserlerde görülmemektedir. Bu ise istihsānın bu türünün anlaşılması ve ihtiyat denilince akla ilk gelen ihtiyatta","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-04-03","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"48872594","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Zuhrî’s Mirajname Named Nûr-nâme-i Muhammed","authors":"Abdullah Uçar","doi":"10.35415/sirnakifd.1244306","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1244306","url":null,"abstract":"Klasik Türk edebiyatı bünyesinde kaleme alınan manzumeler, türlerine göre incelendiği zaman Hz. Peygamber’i methetmek için yazılan eserlerin çok fazla olduğu görülecektir. Naatlar başta olmak üzere mevlid, hicretü’n-Nebî, esmâ-i Nebî, gazavât-ı Nebî, mucizât-ı Nebî, ahlâku’n-Nebî, hilye, şefâat-nâme, kırk hadis, vefâtü’n-Nebî, Muhammediyye gibi pek çok türün Hz. Muhammed’i anlatmaya çalıştığı ve bunların sayısının da çokluğu fark edilecektir. Müslüman Türk halkının ve divan şairlerinin Hz. Peygamber’e olan sevgisini ve ona verdikleri değeri gösteren bu durum, edebiyatımızın geneline yayılmış ve bu sevgiyi ortaya koymak üzere yazılmış pek çok eserin çıkmasına vesile olmuştur. Onun hayatı sadece edebiyata değil diğer güzel sanat dallarına da ilham kaynağı olmuştur. \u0000Hz. Peygamber’in hayatında pek çok olağanüstü hadise/mucize cereyan etmiştir. Bunlardan biri olan miraç, hem Türk edebiyatında hem de diğer Müslüman milletlerin edebiyatlarında sıkça işlenen konulardan biri olmuştur. Miracı anlatan eserler miraç-nâme veya miraciye adıyla daha çok İran ve Türk edebiyatlarında kaleme alınmıştır. Bu konuda en çok eser edebiyat alanında verilmiş olmakla birlikte minyatür, musîkî, hat ve kitap sanatlarında ele alınan konulardan biri olmuştur. \u0000Türk edebiyatında en çok işlenen konulardan biri hâline gelen miraç, başlangıçta siyerlerin bir bölümü olarak ele alınmıştır, daha sonra müstakil bir tür olmuştur. 12. yüzyıldan beri gerek manzum gerekse mensur miraç-nâmeler yazılmıştır. Türk edebiyatında 16. yüzyıldan itibaren divanlarda da yer almaya başlayan miraciyeler, sonraki yüzyıllarda neredeyse her divanda kendine yer bulmuştur. Divan şairleri içinde miraciye yazma geleneği 19. yüzyılda da devam etmiştir. \u0000Çalışmaya konu olan 19. yüzyıl divan şairlerinden Zuhrî de eserinde miracı anlatan müelliflerden biridir. Tezkirelerde ve biyografik kaynaklarda Zuhrî’nin hayatı hakkında bilgi bulanamamıştır. Bu sebeple Zuhrî’ye ait bilgiler -geniş bilgi elde etmek mümkün olmasa da- Nûr-nâme-i Muhammed adlı eserinden çıkarılmıştır. Müellif, eserinde mahlasını iki yerde kullanmıştır. Eserin son beytinde Nûr-nâme-i Muhammed’in H 1253 / M 1837-38 yılında tamamlandığı belirtilmiştir. Mesnevide yer alan üç beyitte Gazi Sultan Mahmud Han zikredilmiştir. Eserin telif tarihinden hareketle bu padişahın Sultan II. Mahmud olduğu anlaşılmaktadır. Zuhrî, mesnevisinde Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve onun meşhur eseri Mesnevî’yi zikrettiği için ve dahi okuyucuya birkaç yerde “ey dede” diye hitap ettiği için Zuhrî’nin Mevlevi olduğuna kanaat getirilmiştir. Mesnevi nazım şekliyle ve miraciye nazım türüyle kaleme alınan 860 beyitlik Nûr-nâme-i Muhammed, Zuhrînin bilinen tek eseridir. Zuhrî, bu eserini üç bölüm olarak tasarlamıştır. Birinci bölümün önemli bir kısmını nûr-ı Muhammedî fikrine ayıran Zuhrî, asıl bölümde Hz. Muhammed’in bir gece Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya götürülmesini, Mescid-i Aksa’dan da Allah’ın katına yükselişini anlatmaktadır. Eserini fâilâtün fâilâtün fâilün kalıbıyl","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-04-02","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69798214","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Tasavvufî Açıdan Allah’a İzafe Edilen Zaman ve Mekan Problemi (Mahmud Üşnüvî’nin Ğâyetü’l-imkân fi dirâyeti’l-mekân Adlı Risalesi Bağlamında)","authors":"Ömer Tay","doi":"10.35415/sirnakifd.1243828","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1243828","url":null,"abstract":"Zaman ve mekan kavramları tarih boyunca ilim ehlinin üzerinde düşündüğü önemli iki konudur. Ancak bunda ittifak ettikleri düşünülemez. Zira filozoflar, kelamcılar ve mutasavvıflar her biri kendi penceresinden olaya farklı yaklaşmışlardır. Çalışmamızda felsefe ve kelamdan ziyade mutasavvıfların bu konuda ne düşündükleri üzerinde durmaya çalışacağız. Bu yüzden bu çalışmada Üşnüvî’nin Ğâyetü’l-imkân fî dirâyeti’l-mekân adlı Farsça el yazma eseri konu olarak seçilmiştir. Çalışma, tasavvuf cenahında zaman ve mekan konusunu geniş almakta ilk sayılan bu eserin nasıl bir yaklaşım sergilediğini ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Konuyu dağıtmamak adına esere bağlı kalmakla birlikte yer yer felsefe, kelam ve diğer mutasavvıfların görüşlerine yer verilmiştir. Üşnüvî bu eserinde Allah’a ait mekanı ve zamanı merkeze alarak zamanın ve mekanın farklı boyutlarını ve çeşitlerini açıklamıştır. Diğer sûfîler Allah hakkında tenzih yolunu seçerken Üşnüvî yaratılmışların zaman ve mekan kavramlarından farklı olarak Allah’a has bir mekan ve zaman kavramından bahsetmiştir. Üşnüvî, söz konusu risalede Hakk Teâlâ’nın mekanı ile mahlukatın mekanı arasında mânevî bir uzaklık olduğunu belirtmiştir. O, Allah’ın yaratıklara olan yakınlığını te’vil etmeden hulûl ve teşbihten uzak bir şekilde olmak üzere zâhirî anlamda ele almıştır. Allah’ın evrenle olan birlikteliğinin anlaşılması için sık sık ruhun cesetle olan birlikteliği örneğini vermiştir. Üşnüvî, ilk dönem kelam ekollerinde Allah’a ait mekanda ittifak olduğunu sadece mahiyet ve özellikleri hakkında ihtilafa düştüklerini belirtmiştir. Üşnüvî risalesinde sık sık kendini ehl-i sünnet olarak tanıtmış, yer yer filozoflara ve Mu’tezileye de eleştirilerde bulunmuştur. Üşnüvî, Allah’a ait mekan ve zaman kavramını hayli zor bir konu olduğunu ve bunu salt keşf ve ilhamla veya ruhun yardımıyla çözmenin imkansız olduğunu ancak keşf ve ilham bilgisini; Kur’ân, hadis ve ümmetin icmâ süzgecinden geçirdikten sonra doğru bir sonuç elde edileceğini belirtmiştir. Çünkü ona göre, mekanları tanımanın asıl kriterleri ayet, hadis ve ümmetin icmâ ettikleri şeylerdir. Üşnüvî, cismânî, ruhânî ve Allah’a ait olmak üzere üç çeşit mekan ve zamandan bahsetmiştir. Kesif ile latif cismânîlerin mekan ve hızlarında farklılık olsa da bunlar için daralma, sıkışma, yakınlık ve uzaklığın söz konusu olduğunu belirtmiştir. Üşnüvî, tüm bunların aklî delillerle sabit olduğunu ancak kendisinin ruhî ve kalbî mükaşefeler sayesinde bunu çözdüğünü ifade etmiştir. Aynı zamanda mükaşefe yolu kendisine açılmayanların aklî delillere başvurmaları gerektiğini belirtmiştir. Üşnüvî’ye göre ruh, Hz. Peygamber’in sünnetine ittiba ve riyâzete devam etmesiyle birlikte bu kesif kalıptan latif cismânîlerin mekanına ulaşabilir. Hatta mânevî anlamda daha güçlü olan ise eltaf cismânîlerin mekanına bile ulaşabilir. Son olarak Üşnüvî’ye göre, yüce Allah hakkındaki zaman kavramını anlamak hayli zor olduğunu Bu yüzden buna iman ve teslim olmak en doğrusudur.","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-03-28","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69798596","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Aristoteles’te Bedenin Formu Olarak Ruh: De Anima Şerhleri Üzerinden Bir Analiz","authors":"","doi":"10.35415/sirnakifd.1239333","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1239333","url":null,"abstract":"Aristoteles (ö. M.Ö. 322), ruhu bedenin formu olarak gören ilk kişidir. De Anima’da maddeyi bilkuvvelik (potentiality), formu ise bilfiillik (actuality) olarak tanımlar. Ardından da ruhun form olarak bilfiil olduğunu, bedenin bozulmasıyla da ortadan kalktığını iddia eder. Bu, Platoncu ruh anlayışına yöneltilmiş ilk büyük itirazdır. Zira, Aristoteles’in aksine, Platon (ö. M.Ö. 328/327) ise formu ezelî olarak kabul eder. Beden-ruh ayrımına dayanarak bedeni geçici, ruhu ise ezelî bir form olarak tanımlar. Platon’a göre ruh bir taraftan ezelî bir form, diğer taraftan da bedenin bozulmasına rağmen bozulmayan ölümsüz bir cevherdir. Antik çağ boyunca ruha dair bütün düşünceler bu iki filozofun söz konusu görüşleri doğrultusunda gelişir. Buradan, beden-ruh ayrımını kabul eden düalizm ve ayrımı reddeden monizm olmak üzere iki büyük felsefî düşünce doğar. Bu iki düşüncenin Platon ve Aristocu köklerle olan bağıntısı; onlarla ne derecede örtüştüğü veya ayrıştığı bu makalenin konusu değildir. Beden-ruh meselesini madde-form bağlamında ele alırken Aristoteles’in, bir yandan madde-form ayrımını kabul edip, diğer yandan beden-ruh ayrımını reddetmesi çözüme kavuşmamış bir mesele olarak geriye kalmıştır. Bu makalede Aristoteles’in, beden-ruh ayrımını reddeden anlayışı, bu anlayışın yol açtığı sorunlar açısından da irdelenerek analiz edilmektedir. Bilindiği gibi De Anima’ya pek çok şerh yazılmıştır. Afrodisyaslı Alexander (M.S. 3.yüzyıl) ile başlayan bu şerhler geleneği, Themistius (ö. 387), Simplicius (ö. 560), John Philoponus (ö. 570) ve İbn Ruşd (ö. 1198) ile devam etmiştir. İbn Ruşd, küçük, orta ve büyük olmak üzere De Anima’ya üç şerh yazmıştır. Küçük ve orta şerhte De Anima’daki fikirlerle büyük oranda paralellik gözlenirken, büyük şerhte bazı farklılıklar görülür. İbn Ruşd’ün farklılaştığı noktalar bazı hallerde Alexander şerhi ile örtüşür. Ayrıca İbn Ruşd, büyük şerhte sadece De Anima’ya değil, Alexander şerhine de bazı yorumlar getirir. Bu nedenle makaledeki analiz, biri De Anima’ya yapılan ilk şerh olması bakımından Alexander şerhi, diğeri ise İslam Meşşā’ī geleneğinin son önemli temsilcisi olan İbn Ruşd’ün büyük şerhi olmak üzere iki şerhe dayanmaktadır. Burada ayrıca iki şerh bağlamında geleneğin, Aristoteles ile örtüşen/ayrışan yönlerine de kısmen temas edilmektedir.","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-03-28","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69798507","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"İNTERNET VE SOSYAL MEDYADA ALGI YÖNETİMİ VE RİVAYETLERİN YANLI/Ş YORUMLANMASI -Onedio Örneği-","authors":"","doi":"10.35415/sirnakifd.1242086","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1242086","url":null,"abstract":"Geçmişten günümüze, belli durumlara alıştırılabilmek ya da belli şeyleri kabul etmeleri adına insanlar manipüle edilebilmişlerdir. Siyasî, askerî ya da sosyal anlamda algı yönetimi; meşhur bir kitap, halk içinde tanınmış biri, gazete haberleri ya da televizyon vasıtasıyla gerçekleştirilmiştir. Aynı şekilde hadisler üzerinden toplum mühendisliği çabası ve benimsetilmek istenen düşüncenin bir üst makama dayandırılarak ispatlanmaya çalışılması da İslâm’ın ilk dönemlerinden beri mevcut bir durumdur. Günümüze gelindiğinde ise karşılıklı iletişim ve etkileşimi sınırsız kılan ve artık kullanım noktasında diğer medya araçlarını neredeyse devre dışı bırakan online ortamlar eliyle algı yönetimi çok farklı bir şekle bürünmüştür. Ancak bu alanda yapılan çalışmaların yeterli olduğunu söylemek zordur. Bu sebeple araştırmanın konusu; hadisler üzerinde gerçekleştirilen yeni nesil algı yönetiminin boyutlarını, “onedio.com” isimli web sitesindeki bir haber üzerinden tahlil etmektir. Çalışmada bu alandaki eksikliğe bir katkı düşüncesiyle güncel algı yönetiminin bir örneği, online yayınların içeriğinin tartışmaya açılması amaçlanmıştır. Ayrıca hadis metinlerine ilişkin tarafsız görünen haberlerle, sözel ve görsel manada tüm usuller kullanılarak oluşturulan algı operasyonlarının boyutlarını somut bir şekilde sunmak hedeflenmiştir. Online ortamların çok geniş bir alanı içine alması sebebiyle Türkiye içerisinde son derece etkin “onedio.com” da yer alan bir haber ve ilgili haberde de toplamda on iki rivayet değerlendirmesi mevcutken bunların en bariz örnekler sunan yedi tanesi ile konu sınırlandırılmıştır. Makalede takip edilen yöntemleri çalışmayı ikiye bölerek izah etmek gerekir. İlk kısımda internet ve sosyal medya kullanım alanını tespit etme adına resmî ve gayr-ı resmî kaynaklar eliyle nicel tarama modellerinden kesitsel veri toplama teknikleri kullanılmıştır. İkinci kısımda ise bu kadar geniş kullanım ağı bulunan internet ortamında hadislerin yanlış sunumu ve rivayetlere ilişkin algı operasyonu, ana problematik alan olarak belirlenmiş; yapılan değerlendirmelere dair gelişen karşıt yaklaşımlar da alt problem sahası seçilmiştir. Bu kısımda, bilginin doğruluğunu tespit adına karşılaştırmalar yapılmış, içerik analizleri gerçekleştirilmiştir. Bu yönüyle makale nitel bir çalışmadır. Araştırmada online ortamların hadisler noktasında kısmen denetimden uzak kalmasının etkisiyle algı yönetiminin en etkin aracı sayıldığı varsayımından yola çıkılmıştır. Neticede rivayetlerin uzman olmayan kimselerin kasdî yorumlama ve manipülasyonlarıyla farklı mecralara çekildiği ve insanların yanlış yönlendirildiği, akademik anlamda rivayetlerin doğru izahlarını gerçekleştirecek online platformların eksik kaldığı bu yönüyle okuyucunun mezkûr algı oluşturucularla baş başa bırakıldığı söylenmelidir. Son tahlilde taraflı hadis değerlendirmeleri üzerinden toplum mühendisliği faaliyetlerinin yanı sıra, hadisleri savunma ve yayma gayesiyle de yanlış hadis yorumlamalarına dair ciddi bir sahanın va","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-03-27","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69798203","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Semantic Analysis of the Concept of Religion in Ignorance Poetry","authors":"Nurullah Oruç","doi":"10.35415/sirnakifd.1227726","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1227726","url":null,"abstract":"Arapça metinlerinde bazı kelimeler, yer aldıkları cümlenin siyakına bağlı olarak türlü türlü anlamlar ifade etmektedir. Bunlardan biri de şüphesiz ki din sözcüğüdür. Câhiliye devrinin ürünü olan şiirler, ait oldukları döneminin dini ve kültürel yönünü yansıtmada en önemli faktörler arasında yer alırlar. Diğer yandan şiirler, Arapça metinlerinin gerek gramer gerek lügat ve gerekse belagat ve fesahat açısından son derece zengin kaynaklar arasında yer alır. Nitekim, Arap dil uzmanları ve edebiyatçılarının ortaya koyduğu eserlerde ve tefsir, hadis, siyer, kelam, gibi Arapça kaynaklarının hemen hemen tümünde şiirlerden yararlanılması ve birçok konuya açıklık getirilmesi adına söz konusu şiirlerinin argüman olarak öne sürülmesi, onların nedenli öneme sahip olduklarının göstergesidir. Bu makalede Câhiliye dönemi şiirinde geçen din kavramanın anlamsal yönü ele alınmıştır. Çalışmada Câhiliye devrinde yaşamış insanların dine bakış açısı ve terim olarak bu sözcüğü hangi manalarda kullandıkları araştırılmıştır. Câhiliye devri şiirinde kullanılan din teriminin salt inanç veya ibadet anlamında mı, yoksa başka manaları da kapsamaktadır? sorusunu yanıtlayan özgün çalışmanın bulunmaması, böyle bir araştırmanın yapılması ihtiyacını doğurmuştur. Araştırmanın hedefinde bir yandan Câhiliye şiirlerinde zikredilen din kelimesinin kullanıldığı manaları incelemek, diğer yandan o dönemde yaşayan toplumun din anlayışını şiirler ışığında değerlendirmektir. Giriş ve bir bölümden oluşan bu çalışmada Câhiliye şiirleri taranmak suretiyle din kelimesinin geçtiği şiirlere yer verilmiştir. Bunu yaparken de tekrardan kaçınmak için din kavramının birebir aynı manada kullanıldığı şiirlerden sadece birer örnek verilmiş; diğerlerine ise kaynak göstermek suretiyle atıfta bulunulmuştur. Çalışmada öncelikle din kavramının kullanıldığı anlamlara yer verilmiş; ardından da Câhiliye şiirindeki kullanımı mütalaa edilmiştir. Câhiliye şiirinde geçen din kelimesinin hangi manada kullanıldığı araştırılırken, din kelimesinin zikredildiği ilgili beytin şerhlerinden yararlanmanın yanı sıra gerek beytin kendisine ve gerekse öncesi ve sonrasına bütüncül bakılarak değerlendirmeye çalışılmıştır. Konunun araştırılması yapılırken ilk tespitler olarak Câhiliye dönemi şiirlerinde zikredilen din kavramının bir manayla sınırlı olmayıp farklı manaları da ifade ettiği; bu manalardan ise özellikle inanç, ibadet, itaat, davranış ve ahlak anlamında kullanıldığı dikkat çekmektedir. Araştırmanın nihayetinde ise elde edilen en önemli sonuç ise putlara tapma ya da Allah’a yakınlaştıracağı düşüncesiyle onların aracı kılınması inancının hâkim olduğu Câhiliye döneminde, din kelimesinin bu inançtan ziyade ilahi vahye dayanan semavi dinler için kullanılmasıdır. Bu da şunu gösterir ki; o zamanda yaşayan insanların kahir ekseriyetinde Allah inancı mevcuttur. Putlar ise Allah ile kul arasında bir vesile olarak kullanılmaktadır. Din kelimesinin kullanıldığı anlamlarının incelemesi neticesinde hem olum hem olumsuz manada kullanı","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-03-21","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69797707","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Cüveynî’nin Mezhep İmamlarına Yönelik Tutumu: el-Burhân fî Usûli’l-Fıkh Adlı Eseri Örneğinde","authors":"Selman Demi̇rboğa","doi":"10.35415/sirnakifd.1254523","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1254523","url":null,"abstract":"İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî (ö. 478/1085), kelam ilminin yanı sıra fıkıh ve fıkıh usûlüne ilişkin pek çok eser kaleme almıştır. Fıkıh usûlüne ilişkin yazdığı en önemli eseri el-Burhân fî usûli’l-fıkh adlı eseridir. Bu eseri Cüveynî'nin fıkıh usûlüne dair günümüze ulaşan en son eseri olarak tavsif etmek mümkündür. Şâfiî usulcülerin yanı sıra Mâlikî usulcülerin de dikkatini çeken bu eser, Mâzerî (ö. 536/1141) ve Ebyârî (ö. 618/1219) gibi Mâlikî usulcüler tarafından şerhedilmiştir. Malikî usulcülerin bu esere ehemmiyet göstermelerinin temel sebeplerinden biri, Cüveynî'nin yer yer Mâlik (ö. 179/795) ve Eş‘arî kelamcı usulcülerini eleştirmesidir. \u0000Cüveynî'nin el-Burhân’ı son eserlerinden biri olması sebebiyle aynı zamanda ilmi olgunluğunu ve görüşlerinin tekamülünü yansıtması açısından da önem arz etmektedir. Zira bir usulcünün hangi görüşü esas aldığı ancak yazdığı son eserle belli olur. Aynı şekilde bu vasfı haiz olan eserler görüşlerin seyrinin takip edilmesi açısından da önemlidir. Cüveynî'nin özelde el-Burhân genelde diğer eserlerinde kendine özgün bir üslubunun bulunduğunu söylemek mümkündür. Bu açıdan Cüveynî'nin en önemli özelliğinin kullandığı edebi dil olduğu söylenebilir. Kullandığı dilin zorluğu sebebiyle el-Burhân “ümmetin bilmecesi/luğazu’l-umme” olarak nitelenmiştir. Kendine özgün temellendirmeleri ve akıl yürütmeleri de karakteristik özellikleri arasında yer almaktadır. Konuları veciz bir şekilde ele alması, hatalı olma ihtimali bulunan görüşleri nakilcilere nispet etmesi ve bazı fakihlere yönelik sert tutum içinde olmasını da temel özellikleri arasında saymak mümkündür. \u0000Cüveynî, el-Burhân’da bir çok fakih ve usulcünün görüşüne değinmiştir. Özellikle eserleri, günümüze ulaşmayan bazı usulcülerin görüşlerini aktarması açısından büyük önem arz etmektedir. Usulcü ve fakihlerin yanı sıra Ebû Hanîfe (ö. 150/767), Mâlik ve Şâfiî (ö. 204/820) gibi mezhep imamlarının görüşlerine de değinen Cüveynî, Ahmed b. Hanbel’e (ö. 241/855) ise sadece iki yerde atıfta bulunmuştur. Cüveynî mezhep imamlarının görüşlerine değinirken yer yer ağır eleştirilerde bulunmuştur. Söz konusu eleştirilere en çok maruz kalan imam, Ebû Hanîfe olmuştur. Ebû Hanîfe kadar olmasa da Mâlik'in de eleştirilerden payını aldığı görülmektedir. Ebû Hanîfe’ye yönelik eleştiriler hem şahıs hem de görüşlerine yönelik iken, Mâlik'e yönelik eleştiriler ise daha çok görüşlerine yönelik olmuştur. Ebû Hanîfe’ye yönelik sert tutumun altında Kündürî fitnesinin yanı sıra dönemin sosyal ve siyasal şartları, mezhepler arasındaki münazaralar ve mezhep savunusu gibi hususların etkili olduğu söylenebilir. Mâlik'e yönelik tutumunda ise daha çok Medine ehlinin ameli ve maslahat gibi konular etkili olmuştur. Cüveynî'nin Şâfiî’ye yönelik tutumu ise her iki imamdan farklıdır. Zira o, kendi mezhep imamını övmüş ve mezhebinin tercih edilmesi gerektiğini savunmuştur. \u0000Cüveynî’nin mezhep imamlarına yönelik tutumunu konu alan bu çalışmada öncelikle Cüveynî’nin takip ettiği yöntem ile bazı karakteristik öz","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-03-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69798952","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"The Life and Love Poetry of ‘Ulayya bt. al-Mahdī","authors":"Esat Ayyildiz","doi":"10.35415/sirnakifd.1234234","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1234234","url":null,"abstract":"‘Uleyye bt. el-Mehdî b. el-Mansûr, Abbâsî döneminde yaşamış bir kadın şair ve müzisyendir. Abbâsî hanedanlığına mensup olan ‘Uleyye hakkında günümüze fazla bilgi ulaşmış değildir. Ne var ki klasik kaynaklarda onun hayatına ilişkin bazı detaylardan bahsedilmektedir ve onun bazı şiirleri bu eserler sayesinde günümüze ulaşmayı başarmış durumdadır. ‘Uleyye, Abbâsî Halifesi Mehdî-Billâh’ın kızı ve onun halefi olan Hârûnürreşîd’in üvey kardeşidir. Özellikle Hârûnürreşîd’in onun eğitimiyle bizzat ilgilendiği ve kız kardeşini teşvik ettiği söylenmektedir. ‘Uleyye bt. el-Mehdî, Arap edebiyatında daha ziyade aşk şiirleriyle ve bu şiirleri için bestelediği şarkılarıyla tanınan bir sanatkârdır. Klasik kaynaklar, ‘Uleyye’nin çok yetenekli bir sanatçı olduğunu öne sürmekte, hatta kendisi gibi musikişinas olan erkek kardeşi İbrahim b. Mehdî’yi geçmeyi başardığını iddia etmektedir. ‘Uleyye bt. el-Mehdî’nin önemi, aşk ve şarap gibi genellikle erkek şairlerle ilişkilendirilen şiir temalarıyla iştigal eden bir kadın olmasından ileri gelmektedir. Bu makale kapsamında, klasik Arap edebiyatında karşımıza çıkan bu sıra dışı kadın şairin hayatının ve aşk şiirlerinin araştırılması planlanmaktadır. ‘Uleyye’nin şiirsel üretkenliğinin tetkik edilmesinin ve onun şairliğinin modern dünyaya tanıtılmasının, kadim Arap kadınının edebiyat tarihinde bıraktığı izlerin daha iyi idrak edilmesine imkân tanıyacağı düşünülmektedir. Bu bağlamda özellikle ‘Uleyye, şiir sanatında işlediği konular sebebiyle son derece ideal bir örnektir. ‘Uleyye’nin şiirsel mirasının bilimsel şekilde incelenmesinin, klasik Arap şiirinin dişil yönünün daha iyi anlaşılmasına katkı sağlaması amaçlanmaktadır. Çalışma kapsamında benimsenen yöntem, ‘Uleyye’nin aşk şiirlerine ilişkin ortaya atılan görüşlerin kendi dizeleri üzerinden ispatlanmasını ön görmektedir. ‘Uleyye’nin hayatının ele alındığı kısımda ise genel itibariyle klasik kaynakların rivayetlerine bağlı kalınmakta, ancak bu eserlerdeki bazı çelişkilere de değinilmektedir. ‘Uleyye’yi bizlere tanıtan kadim edebiyat tarihçileri, ‘Uleyye’nin son derece dindar bir kadın olduğunu iddia etmektedir. Ancak onun aşk şiirlerine bakıldığında, evli olmadığı insanlara aşk şiirleri nazmettiği tespit edilmektedir. Bu durum, çok mütedeyyin birisi olduğu öne sürülen ‘Uleyye’nin farazi yaşam tarzıyla çelişen bir tezat olarak karşımıza çıkmaktadır. ‘Uleyye’nin bir beyanında, söylediği şiirlerin esasen boş laflardan ibaret olduğunu belirttiği gözlemlenmektedir. Bu durum söz konusu şiirlerin edebî kaygılarla nazmedilmiş gerçeği yansıtmayan ürünler olduğunu düşündürmektedir. Ancak bahsi geçen aşk şiirlerinin gerçeklikle belirli bir dereceye kadar ilişkili olabileceğini gösteren verilere de rastlanmaktadır. Örneğin; ‘Uleyye’nin saray hadimleriyle gönül ilişkisi yaşadığını haber alan Hârûnürreşîd’in kız kardeşini bu kişilerle görüşmekten men ettiği, daha sonra bu yasak nedeniyle onun duyduğu üzüntüyü gidermek maksadıyla kardeşinin ilgi duyduğu hadimi ona armağan ettiği rivayet ","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-03-19","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69798186","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Muhammed Cürcanî'nin Çağdaşı Hatib Kazvînî'ye Beyan İlmindeki Meselelerde İtirazları: Eleştirel bir Çalışma","authors":"Salih Derşevi̇","doi":"10.35415/sirnakifd.1228499","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1228499","url":null,"abstract":"Bu araştırma, Muhammed b. Ali Cürcanî'nin \"el-İşârât ve't-Tenbihât fi 'Ilmi'l-Belağa\" adlı eserinde çağdaşı ve \"el-Îdâh fi Ulumi'l-Belağa” adlı meşhur kitabın yazarı Hatib Kazvinî'nin hatalarını belirtip düzelttiği belağat meselelerine dair eleştirel bir çalışmadır. Tartışma ve hilaf kaynağı olmasına rağmen birçok asırdan beri doğru kabul belağat meselelerini ortaya koyması bu araştırmanın ehemmiyetini öne çıkarmaktadır. Araştırmada, mezkur meseleler eleştirel ve analitik bir yaklaşımla ele alınmakta, tarafların delilleri sunulmakta ve aralarında tercih belirtmeye çalışılarak deliller tartışılmaktadır. Araştırma konusunun büyüklüğü göz önünde bulundurularak, araştırmada, diğer belağat bahislerine değinmeksizin yalnızca beyan ilmine dair meselelerle yetinilmiştir. Araştırmayı bu konuları gündeme getirmeye iten sebep, Muhammed Cürcanî’nin kitabının ve görüşlerinin -Kazvinî’ye çağdaş olması ve birçok belağat meselesinde ona karşıtlığına ragmen- layık olduğu ilgiyi görmemesidir. Araştırmayı bu meselelere ışık tutmaya ve onları tekrar günyüzüne çıkarmaya iten durumsa, belağat dersi açısından zengin bir konu olmalarıdır. Araştırmacıya göre Cürcânî, belağatçıların dikkatini birçok belâgat meselesinde eksiklik noktalarına ve araştırma alanlarına çekmeyi başarmış, ancak Kazvînî döneminden sonra retorikle uğraşanlar arasında bir yankı bulamamıştır.","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-03-14","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69798154","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Zor Konuların Öğretiminde DKAB Öğretmeni: Ölüm Konusu Örneği","authors":"Vahdeddin Şi̇mşek, Cemal Tosun","doi":"10.35415/sirnakifd.1181130","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1181130","url":null,"abstract":"Ölüm konusu bazen konu gereği bazen de öğrencilerin soruları çerçevesinde DKAB derslerinde anlatılmak durumundadır. Ölüme dair “zorlu” soruları bulunmaktadır. Bu bağlamda DKAB derslerinde öğrencilerin ölümle ilgili merak ettikleri, derslerde ölüm konusunun sunulmasının gerekçeleri, öğretmenlerin ölüm konusunu sunarken benimsedikleri yaklaşımları, öğretim yöntem-teknikleri, ölüm temasının öğretiminde öğretmenlerin yaşadıkları problemleri ve uygun bir pedagojik zeminde yapılan ölüm eğitimin çocukları nasıl etkilediği DKAB öğretmenlerinin görüşlerini ortaya koymak amacıyla bu çalışma yapılmıştır. Nitel b ir araştırma olan bu durum çalışması deseni olup, yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Araştırma kapsamında amaçlı örnek grubu seçilmiş, araştırma ya Ankara ve Kırıkkale’de farklı okul türlerinde görev yapan 21 DKAB öğretmeni katılmıştır. Öğretmenlere göre, ölümü konusu çocuklara anlatabilmek ya da çocukların ölüme dair zorlu sorularına cevap verebilmek için bazı yetkinliklere ve yeterliliklere sahip olmaları gerekmektedir. Bu yetkinlik/yeterlilikten bazıları; alan bilgisi: konuyla ilişkili ayet ve hadis, din bilimleri ve felsefe bilgisi, pedagoji bilgisi: öğrencilerin seviyesine uygun öğretim yöntem-teknikler, psikoloji alan bilgisi, iletişim ve empati kurabilme becerileridir. Ölüm konusu anlatılırken ölümü bir korkutma aracı olarak kullanmaması bilakis konu sunulurken Allah’ın çokça bağışlayıcı olduğuna vurgu yapılmalı ve yumuşak / yapıcı bir tutum benimsemesi gerektiği ortaya çıkmıştır.","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2022-12-07","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69797221","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}