{"title":"Islam, Literature and Society in Mongol Anatolia, A. C. S. Peacock, Cambridge University Press, 2019, 297 shf ; ISBN 978-1-1108-49936-1 (Hardback).","authors":"Seher Karadağ","doi":"10.53718/gttad.1274509","DOIUrl":"https://doi.org/10.53718/gttad.1274509","url":null,"abstract":"Islam, Literature and Society in Mongol Anatolia, A. C. S. Peacock, Cambridge University Press, 2019, 297 shf ; ISBN 978-1-1108-49936-1 (Hardback) adlı kitap incelenmiştir.","PeriodicalId":150594,"journal":{"name":"Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi","volume":"2 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"128858143","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"SULTAN HÜSEYİN BAYKARA DÖNEMİ DERVİŞ ALİ İSYANI (1492-1493)","authors":"Arazgül Rejepova","doi":"10.53718/gttad.1263212","DOIUrl":"https://doi.org/10.53718/gttad.1263212","url":null,"abstract":"Sultan Hüseyin Baykara (1438-1506), Timurlu devletinin kurucusu Emir Timur’un haleflerinden olup, Timurluların Horasan’daki (1469-1506) son hükümdarıdır. Sultan Hüseyin Baykara’nın çocukluktan itibaren arkadaşı olan Nizamüddîn Ali Şir Nevâî (1441-1501), Timurlu mirzalarından döneminin Horasan hükümdarı Ebû’l Kasım Babür’ün (ö.1457) Sebzevar topraklarının emiri Gıyaseddin Kiçkine’nin oğludur. Ebû’l Kasım Babür, Sultan Hüseyin Baykara ile Ali Şir Nevâî’ye çocukluklarından itibaren sahip çıkmış ve hanedan sarayında birlikte eğitim almalarını sağlamıştır. Sultan Hüseyin Baykara ile Ali Şir Nevâî arsındaki tarihe damgasını vuran önemli arkadaşlık bu dönemden itibaren başlamıştır. Ebû’l Kasım Babür, Meşhed’e gittiğinde bu iki genci yanından götürmüş, fakat ziyareti esnasında Meşhed’de vefat etmiştir. Bunun üzerine Horasan toprakları bir diğer Timurlu mirzası olan ve Maveraünnehir topraklarının hükümdarı Ebû Said Mirza’nın (ö.1469) hâkimiyeti altına girmiştir. Ebû Said Mirza’nın Horasan’ı ele geçirmesi sonucunda Sultan Hüseyin Baykara ile Ali Şir Nevâî’nin, döneminin siyasi nedenlerden ötürü bir süreliğine yolları ayrılmıştır. Bu dönemde Sultan Hüseyin Baykara Merv’e gitmiş, Ali Şir Nevâî ise kısa süre Meşhed’de kalmış, sonra Herat’a gelmiş ardından Semerkant’a gitmiştir. İki arkadaşın ayrılığı Sultan Hüseyin Baykara’nın 1469 senesinde Horasan topraklarını ele geçirerek Herat’ta saltanat tahtına oturması ile son bulmuştur. Sultan Hüseyin Baykara önemli mücadeleler ile elde ettiği hükümdarlığının ilk günlerinden itibaren çocukluk arkadaşı Ali Şir Nevâî’nin Semerkant’tan Herat’a kendi yanına gelmesini sağlamıştır. \u0000Bu çalışmada ele alınan Derviş Ali, Ali Şir Nevâî’nin kardeşidir. Ancak onun doğum tarihi, çocukluğu, gençliği ve eğitim durumu ile ilgili detaylı bilgiler yoktur. Hatta Derviş Ali’nin Ali Şir Nevâî’den büyük veya küçük olduğuna dair çelişkili ifadelere denk gelinmiştir. Onun hakkında, kardeşi Ali Şir Nevâî’nin Sultan Hüseyin Baykara’nın yakın arkadaşı olmasından ötürü kendisine de devlet divanı içerisinde emirlik unvanı tahsis edildiğine dair bilgiler mevcuttur. Derviş Ali’nin, tarih sayfalarında esas isminin geçtiği yer ise Sultan Hüseyin Baykara’nın oğlu, Belh hâkimi İbrahim Hüseyin Mirza’nın yanında kitabdâr vazifesini yerine getirdiği döneme aittir. Bu dönemde İbrahim Mirza’nın yerine Belh’i yönettiği ve bu süreç içerisinde kendine göre bazı gerekçeleri olduğu düşüncesinden ötürü devlete karşı isyana kalkışması ile gündeme gelmiştir. Bazı kaynaklarda belirtilen bilgilere göre; Derviş Ali’nin isyana kalkışmasının sebebi kardeşi Ali Şir Nevâî’nin Herat’tan uzaklaştırılarak Astarâbad valisi tayin edilmesinden itibaren onun devlet nezdinde itibarsızlaştığı görüşünden kaynaklanmaktadır. \u0000Sultan Hüseyin Baykara, Ali Şir Nevâî’yi Astarabad emiri görevine atayarak payitahttan uzaklaşmasına sebep olmuştur. Bu süreçte devletin ekonomik sıkıntısını düzelteceği sözünü verdiği için Nevâî’nin muhalifi Mecdeddin Muhammed’i devletin en üst düzey görevine ","PeriodicalId":150594,"journal":{"name":"Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi","volume":"134 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-18","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"123358600","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"SAHA(YAKUT) BOYLARI VE RUS İŞGALİNİN ARDINDAN YAKUT BÖLGESİNE YENİDEN YERLEŞİM","authors":"Yusuf Kiliçaslan","doi":"10.53718/gttad.1294647","DOIUrl":"https://doi.org/10.53718/gttad.1294647","url":null,"abstract":"Saha ulusunun ortaya çıkışı Moğol baskısının bir tezahürü olarak bugün tarihçiler tarafından kabul edilmektedir. Efsanelere göre Sahaların atası Omogay-Bay ve Elley olarak belirtilmektedir. Omogay-Bay ve Elley grubu Lena Nehri’nin orta akımına, Erkeney ve Tüymada vadilerine yerleşmişlerdir. Omogay-Bay’ın devamı olarak Namlar, Elley’in devamı olarak ise Kangalaslar kabul edilmektedir. Özellikle bölgede Türk varlığı Kangalas boyu ile ilişkilendirilmektedir. Nam boyunun ise Türk-Moğol etnogenezi sonucunda oluştuğu yaygın görüştür. Kangalasların Sahalar arasında en kalabalık boy olması, Rus işgalinin ardından içlerinden ayrılan uruğların diğer etnik grupları hâkimiyet altına almasıyla yakından ilişkilidir. Bilinmeyen coğrafya da yeni yaşam koşullarına hızlı uyum sağlayan Sahalar, sığır yetiştiriciliği, balıkçılık ve avcılık gibi hayati önem taşıyan alanlarda eski bilgi birikimleriyle kısa sürede uzmanlaşmışlardır. Bilim adamları bu kültür dairesini Pastoral Arktik Medeniyeti olarak tanımlamaktadırlar. XVII. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren Sahaların yerleşik oldukları bölgeler Lena’nın orta ve üst akımları, Yana ve Olekma nehrinin aşağı boyları, Vilyu, Zjigan, Molodi ve Omyakon bölgeleridir. Rusların bölgeye geldiği 1620 ve yerleşmeye başladığı 1630’lu yıllarda Sahalar nehir güzergâhlarında boylar halinde yaşamını sürdürmekteydiler. Yakut bölgesine Saha Türklerinin hâkim olmasıyla bölgede ikamet eden Tunguz grupları ise dağ-tayga bölgelerine çekilmişilerdir. Rus gücünün Orta Lena havzasında baskın unsur haline gelmesi bölgede konar-göçer halde yaşayan tüm etnik grupları hareket etmesine dolayısıyla yeni bir göç dalgasına sebep olmuştur. Rus işgalinden kısa süre önce gerçekleşen Tunguz-Saha mücadelesinin sonucunda yerel toplulukların göçü ile belirsizleşen boy sınırları ve etki alanları ikinci göç dalgasıyla daha da karmaşık hale gelmiştir. Bu belirsizlik yeni boyların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Rus kaynaklarının verdiği bilgilere göre Lena ırmağının orta akımında altı Saha boyunun ismi zikredilmektedir. Sonraki yüzyıllarda Bayagantay ve Dupsin gibi ismi zikredilmeyen yeni boyların varlığı bu göç dalgasıyla açıklanabilmektedir. Sahaların bugün yaşadıkları topraklar Sayan Dağlarının eteklerinden başlayarak, Angara Nehri’nden, Lena Nehri’nin üst akımına kadar olan bölgeyi içine alır. Sahaların kökenleri hakkında tartışılan farklı nazariyeler onların tarihi coğrafyalarını belirlememize yardım etmektedir. Sahaların kökeni hakkında en çok kabul gören güney köken nazariyesidir. Bunu savunan bilim adamları erken dönemde Sahaların Baykal Gölü’nün güneyi ile Angara Nehri arasında yaşadıklarını oradan Lena havzasına geldiklerini kabul ederler. Kuzey’de İndirgka ve Kolım nehirleri arası Tunguzlar ve Yukagirler’in yaşadığı topraklardır. Lena ve Olenk nehirlerinin kesiştiği noktada ise Tunguzlar ve Sahalar ikamet etmekteydi. Sahaların efsanelerinde önceden Lena Nehri’nin yukarı akımıyla Baykal Gölü’nün batısında Buryatlar ve Moğollar ile komşu olduğu anl","PeriodicalId":150594,"journal":{"name":"Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi","volume":"205 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-17","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"116512034","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"MİLLİ BİLİNCİN TAŞIYICILARI – SUFİ GRUPLARININ RUS VE SOVYET İŞGALİNE KARŞI AYAKLANMALARI","authors":"Fuzuli Bayat","doi":"10.53718/gttad.1252735","DOIUrl":"https://doi.org/10.53718/gttad.1252735","url":null,"abstract":"Rus Imparatorluğu’nun genişleme politikası sonusunda Türklerin meskun olduğu yerler işgal altına girdi. Çarlık Rusyası’nın uyguladığı yönetim politikası ilk yıllarda yerel nüfusla iyi geçinme, daha sonra onların eski inançlarını ve dinlerini asimile etmek, milli geleneklerini dejenere etmek üzerine kuruldu. Sibirya’da bu siyasi amaç şamanist Türkleri önce Hristiyanlaştırmak, sonra da Ruslaştırmak üzerine inşa edilmiştise, Orta Asya, Volgaboyu, Kafkaslar, Dağıstan ve Azerbaycan’da İslam adına mücadele eden tarikat yapılarını tasfiye etmek hedef olarak belirlenmişti. Resmi İslâm’ın dinî kurumları kısa zamanda “beyaz kralla” iyi geçinmek yolunu tuttukları hâlde siyasi bir örgüt gibi kurumsallaşan Müridizm, İşanizm, Kadirilik, Seyitlik işgale karşı ayaklanma başlattı. Milli değerleri koruma adı altında yapılan tüm ayaklanmalar ayrı ayrı isyancı grupları birleştirebilen karizmatik lider yoksunluğu, belirli stratejik planın olmaması isyanların aynı anda başlamaması ayaklanmaların mağlubiyeti ile neticelendi. Çarlık Rusyası döneminde Müslüman Türk memleketlerinde mücadeleye öncüllük eden işanlar, müritler, seyitler, dervişler vb. tarikat üyeleri aynı şekilde Sovyet idolojisinin din politikasına karşı da barışmaz tavır sergilediler. Öldürülen, sürgün edilen sufi grupları üyelerinin başlattıkları hareket zayıflasa da, kesintiye uğrasa da milli bilinç yaşamağa devam etti ve bağımsızlıkla, komünist rejimin çökmesiyle nihayi hedefine ulaştı. \u0000Makalede, 1830’da Car-Balaken (Hamzet Bey, Mehmet Han, Kafi Molla) ayaklanması, 1879’da Gök-Tepe direnişi ve arkasınca 1880-1881 Ahal-Teke (Kurbanmurat İşan ve Kerimberdi İşan) ayaklanması, 1880-1890 yıllarında İşanların Fergana isyanları, 1898’de Andican (Dukçi İşan) ayaklanması, Şeyh Şamil’in Kafkas Savaşı (1834-1859), 1916 Ayaklanması (İşanlar ve Bibi Soliha), Sovyet dönemi başkaldırıları, örneğin Karamakçin Karmaşası (Molla Jumagazı), Basmacı Hareketi, Çelebiler isyanı (Hacı Kasım Çelebi ve Behlul Behçet), Zakatala, Kuba, Şeki ayaklanmaları, özellikle İşan Şarifulla Tlyaşev ve müridlerinin anti-Sovyet propagandası (1948) vs. araştırma objesi olmuştur. Tüm bu isyanların manevi liderleri İslâmiyet’ten önceki gelenekleri yaşatan evliya grupları idi. Ayrıca din adı altında milli bağımsızlık mücadelesinin 1940’lara kadar devam ettiği tarihi faktlarla ortaya konulmuştur. \u0000Milli mücadelede önemli rol oynayan sufi grupları, aydınlar ve siyasi faallar Sovyetler Birliği’nin güçlenmesiyle çok büyük kayıplar verdiler. Direnişçi İşanlık, Seyitlik, Çelebilik, Müridizm ideolojisi kesintiye uğradı, bu ölüm-kalım savaşından sağ kurtulanlar ise gizli faaliyete geçerek, mücadele ruhunu bağımsızlığa kadar yaşattılar. Sovyet rejimi bu ateist savaşta ince bir siyasetle dinî kurumları da yanlarına çekebildiler. Dinî kurumlar, İşanizm, Müridizm, Kadirilik gibi tarikatların evliya kültü ve ziyaretler bağlamında gerçekleştirilen uygulamalarına karşı çıktılar ve bu savaşçı kesimi halkın gözünden salmağa çalıştılar, sonuçta onların yok edilmes","PeriodicalId":150594,"journal":{"name":"Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi","volume":"43 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-17","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"130737849","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"BENGAL'İN TÜRK İSLÂM HÂKİMİYETİNE GİRMESİNDE MUHAMMED BAHTİYAR KALAÇ'IN ROLÜ VE ÖNEMİ","authors":"Enes Fırat Önel","doi":"10.53718/gttad.1247104","DOIUrl":"https://doi.org/10.53718/gttad.1247104","url":null,"abstract":"Hindistan’ın doğusunda, Burma’nın batısında yer alan, kuzeyinde Tibet ve Assam, güneyinde körfez ile sınırlı Bengal; Maurya, Gupta, Pala ve Sena başta olmak üzere çok sayıda imparatorluk ve hanedanlığa ev sahipliği yaparken Hinduizm, Budizm, Brahmanizm, Cainizm gibi inanışlar için en önemli merkezlerden biri olmuştur. Birbirinden farklı siyasi teşekkül ve inanışlar çerçevesinde özgün bir kültür ve coğrafyayı bünyesinde barındıran Bengal’in, İslâm dini ile ilk temasları IX.-X. yüzyıllarda Müslüman tüccarlar vasıtasıyla gerçekleşmiştir. Yaklaşık yüz yıllık iki taraf arasındaki bu ticari ilişki, vuku bulacak Muhammed Bahtiyar Kalaç’ın fethi için meşru bir zemin hazırlamıştır. Müslüman tüccarların Bengal’in körfeze sınırı olan kısmında, sahil kesiminde Bengal halkı ile olan ilk temasları süre gelen yıllarda gittikçe artmış, bu durum iki tarafın birbirini yakından tanıması noktasında önem arz etmiştir. Ticaret faaliyetleri sebebiyle gelişen ikili ilişkiler karşılıklı güvenin tesisine ortam hazırlamış, \u0000Gurlu sultanı Muizeddin Muhammed’in Hindistan seferleri doğrultusunda Pencap bölgesinin fethi ve idaresiyle görevlendirilen Kutbeddin Aybeg, Delhi’de hâkimiyetini tesis ederken Muhammed Bahtiyar Kalaç’ı da hizmetine almıştır. Türkmenlerin Kalaç boyuna mensup olan Muhammed Bahtiyar, her ne kadar Bengal halkı ve Müslüman tüccarlar arasındaki ilk etkileşim Bengal’in güney kısmında gerçekleşse de, hedefi olarak gördüğü söz konusu bölge için sefer güzergâhı olarak kuzeybatı bölgesini tercih etmiştir. O, seferin başında hedef olarak Leknevtî’yi göstermesine rağmen ani bir manevra ile yönünü Sena hanedanlığının merkez şehri Nadia’ya çevirmiştir. Müslüman tüccarlar ile Bengal halkı arasındaki ticari ilişkiyi lehine kullanmak isteyen Muhammed Bahtiyar Kalaç, Sena racası Laksmanasena’nın saray kapısına kadar tüccar kılığında gelmiş bu durum bölge halkı tarafından şüphe duyulmamasını sağlamıştır. Nitekim dönemin Sena racası Laksmanasena’yı hazırlıksız yakalayan, onun sarayına baskın yapmak suretiyle yenilgiye uğratan Muhammed Bahtiyar Kalaç, hiçbir Türk komutanının erişemediği Bengal coğrafyasının ilk kez Türk-İslâm hâkimiyeti altına girmesini sağlamıştır. \u0000Muhammed Bahtiyar Kalaç, Bengal’e hâkim olmasının ardından İslâmiyet’in kalıcı ve sistemli bir şekilde tesisi için hankâh, medrese ve camii başta olmak üzere bölgedeki ilk İslâm müesseselerini kurmuştur. Muhammed Bahtiyar Kalaç’ın Bengal’i fethi ve mimari eserlerin inşası, pek çok Müslüman din adamının Bengal’e gelerek burada dini faaliyetler yürütmesine vesile olmuş böylece müesseseleşmeye doğru gidilmiştir. Bengal’de Müslüman nüfusun artış göstermesi, fetih neticesinde Türkistan coğrafyasından ve Kalaç boyundan kayda değer bir nüfusun bu bölgeye gelmesi Bengal’de Türk varlığının tesisi için de ayrı bir öneme sahipti. Nitekim günümüzde Hindistan ile Myanmar arasında kalan kuzeyde Tibet, güneyde körfez ile sınırları çevrelenen Bangladeş’te nüfusun çoğunluğunu Müslümanların teşkil etmesinde en önemli başarı Muha","PeriodicalId":150594,"journal":{"name":"Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi","volume":"EM-27 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-17","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"126525452","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"MOĞOL SİVİL VALİLERİ DÖNEMİNDE HORASAN (1233-1256)","authors":"Kurban Durmuşoğlu","doi":"10.53718/gttad.1282756","DOIUrl":"https://doi.org/10.53718/gttad.1282756","url":null,"abstract":"Geçmişten günümüze kadar birçok farklı medeniyete ev sahipliği yapmış olan Horasan coğrafyası, idarî anlamda hem zor hem de bir o kadar karışık dönemi Moğol hâkimiyetiyle yaşamıştı. Cengiz Han liderliğindeki Moğollar 1218 yılındaki Ortar hadisesinden sonra Ön Asya’da hâkimiyet kurmaya başlamışlardı. Cengiz Han’ın önderliğinde başlayan bu süreçte Moğollar, önce Mâverâünnehir ardından İran coğrafyasında Hârezmşâhlara ağır bir darbe vurmuş ve bölgeyi ele geçirmişlerdi. Bu süreç, aynı zamanda İran’a bağlı idarî bir bölge olan Horasan coğrafyasını da Moğol istilâsına maruz bırakmıştı. Büyük bir yıkımdan sonra ele geçirilen Horasan coğrafyası, Moğol idaresine boyun eğmek zorunda kalmıştı. Horasan coğrafyası, Moğol toprağı hâline geldikten sonra Cengiz Han’ın ülüşüne dâhil edilmemişti. Bu bölge bütün Moğollar için müşterek bir toprak parçası olarak yönetilmeye başlamıştı. Dolayısıyla bu durum Horasan coğrafyasında bütün Moğol şehzâdelerinin hak iddia ettiği, idarî anlamda karışık bir yapıyı ortaya çıkarmıştı. Bu sebeple Moğollar, Horasan coğrafyasına hâkim olduktan sonra bölgede idarî anlamda birtakım yeni uygulamaları hayata geçirmeye başlamıştı. Bu bağlamda Horasan coğrafyası, Cengiz Han döneminde askerî valilerle idare edilmişti. Ancak Horasan coğrafyasında özellikle Hârezmşâh etkinliğinin kırılamaması yüzünden bu sistem başarılı olmamıştı. Bu yüzden Cengiz’in ölümünden sonra onun ardılları döneminde Horasan’da aynı sistemin benimsenmediği görülmektedir. Cengiz Han’dan sonra tahta geçen Ögedey Han ile başlayan süreçte, Horasan coğrafyasında sivil valiler üzerinden yeni bir idarî yapı ortaya çıkmıştı. Bölgede görev alan sivil valiler, müşterek bir toprak parçası kabul edilen Horasan coğrafyasını merkez Karakorum adına idare etmişlerdi. Moğol hanı tarafından bölgeye atanan bu valiler, bölgede yalnız olmamıştı. Bütün Moğol şehzâdeleri Horasan’daki haklarından mahrum kalmamak için valilerle birlikte bölgeye birer temsilci göndermişlerdi. Bu da bölgede bir çıkar çatışmasının ortaya çıkmasının yanı sıra idarî anlamda da hakimiyet kurmak isteyen Moğol şehzâdelerinin hâkimiyet mücadelesine sahne olmuştu. Horasan coğrafyasındaki bu karışık durum, Möngke Han’ın kardeşi Hülegü’yü daha merkeziyetçi bir idarenin kurulabilmesi için Ön Asya’ya görevlendirmesine kadar devam etmişti. Hülegü’nün Ön Asya’da İran merkezli bir Moğol şube devleti olan İlhanlıları kurmasıyla Horasan bir İlhanlı toprağı hâline gelmişti. Böylece artık bölgede bundan sonra İlhanlı idaresi başlamış olacaktı. İlhanlı Devleti’nin kuruluşuna kadar geçen süreçte Horasan’da üç sivil vali görev almıştı. Bu makale, Moğollarda Ögedey Han döneminden itibaren Horasan’da görev alan Cin Timur, Körgüz ve Argun Aka’nın valiliklerini dönemin çağdaş kaynakları üzerinden incelemekte; ayrıca Moğollar döneminde Horasan’ın sivil valiler tarafından nasıl idare edildiğine dair bilgi vermektedir.","PeriodicalId":150594,"journal":{"name":"Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi","volume":"2 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129597727","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"ÇİNGİZ KAGAN’A KARŞI İLK İSYAN: HOYİN İRGEN (ORMANLI BOYLAR) İSYANI (1216)","authors":"Abdul Metin Çeli̇kbi̇lek","doi":"10.53718/gttad.1270443","DOIUrl":"https://doi.org/10.53718/gttad.1270443","url":null,"abstract":"XII. asır bozkır coğrafyasında özellikle de Mogolistan (yani Ötüken vadisi) topraklarında birçok Türk ve Mogol boyu yaşamamıştır. Bu boylar, coğrafi şartlardan dolayı iki kısma ayrılmıştır. Birinci ve büyük bir kısmı bozkırlı olup konargöçer hayvancı boylardır. İkinci kısım ise kuzeydeki ormanlarda avcı toplayıcı olarak hayat süren ormanlı boylardır. Bozkırlı ve ormanlı boylar Çingiz Kagan’ın zuhuruna kadar boy veya iller şeklinde dağınık ve birbiriyle mücadele halinde yaşamışlardır. Bu duruma Çingiz Kagan son verecektir. Çingiz Kagan tarafından 1206’da kurulan Türk-Mogol Kaganlığı kısa süre içerisinde çok geniş bir coğrafyayı ele geçirerek idaresi altına almıştır. Çingiz Kagan’ın kurduğu devlet, o çağda bilinen dünyanın yarısına hükmetme başarısı göstermiştir. 1206’da Mogolistan coğrafyasındaki bozkırlı boyların büyük çoğunluğunu, 1207’de de ormanlı Türk ve Mogol boylarını kendine tâbi kılmıştır. Çingiz Kagan’ın katı idaresi, dağınık boylardan bir ordu-millet yaratmış olması, siyasi evliliklerle birçok etnik grubu kendine tâbi kılması ve oldukça disiplinli orduların caydırıcılığı sayesinde Türk-Mogol Kaganlığı’nda ciddi ayaklanmalar görülmemiştir. Ancak Hoyin İrgen olarak litaretüre geçen ormanlı boylar, Çingiz Kagan’a karşı en ciddi isyanı başlatmışlardır. Hoyin irgen bölgesinin idaresi 1206 kurultayında Barin boyuna mensup Korçi Usun’a verilmiştir. Korçi Usun’un bölgede yaptıkları kötü icraatlar, özelliklede nişanlı, hatta evli kadınları kendine eş yapması büyük bir isyana sebep olmuştur. Eski Türk boylarından olan Tümetlerin Kori kolu Çingiz Kagan’a başkaldırmıştır. Bu isyanın önderi Kori Tümet reisi ölünce kocasının yerine geçen Botokuy Tarkun Hatun’dur. Korçi Usun’un Türk töresine aykırı işlerinden dolayı Hoyin İrgen (Ormanlı Boylar) Botokuy Tarkun Hatun’un etrafında toplanarak isyan etmişlerdir. Çingiz Kagan’ın idarecisi, isyanın baş müsebbibi Korçi Usun’u esir almışlardır. Ardından Çingiz Kagan’ın olayların yatışması ve arabuluculuk yapması için Türk ve Mogol töresini bilen Oyrat boyu reisi Kuduka/Huduha Beki’yi elçi olarak bölgeye göndermiştir. İsyancılar Kuduka/Huduha Beki’yi de esir etmişlerdir. İsyanı bir an önce bastırmak isteyen Çingiz Kagan en sevdiği komutanlarından Borokul Noyan’ı ordusu ile göndermiştir. Ancak Borokul Noyan ve askerleri isyancılar tarafından pusuya düşürülerek öldürülmüştür. Bu duruma çok öfkelenen Çingiz Kagan bizzat kendisi ordusu ile isyanı bastırmak istemişse de danışmanları onu durdurmuş ve tecrübeli bir generalin gönderilmesine ikna etmişlerdir. Bunun üzerine Çingiz Kagan Hoyin İrgen isyanını kökünden çözmesi için Dorbey (Dorbai) Dohşin’i komutan olarak görevlendirmiştir. Onun akıllıca politikaları neticesinde isyan bastırılmıştır. İsyancıların başı Kori Tümet reisi Botokuy Tarkun Hatun Oyrat reisi Kuduka/Huduha Beki ile evlendirilerek bir daha isyan etmemesi için kontral altına alınmıştır. Bu isyanın bastırılmasıyla büyük bir isyan dalgasının önüne geçilmiştir. Zira Türk-Mogol Kaganlığı’ndan memnun olmaya","PeriodicalId":150594,"journal":{"name":"Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-02","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129275729","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"BÂBÜR’ÜN İKTİDAR MÜCADELESİNDE MEŞRUİYET KAYNAĞI OLARAK TÜRKLÜK, TİMUR VE TİMURLU MİRASI","authors":"Cihan Oruç","doi":"10.53718/gttad.1262208","DOIUrl":"https://doi.org/10.53718/gttad.1262208","url":null,"abstract":"İslam’dan önce de sonra da Türk hükümdarlarının siyasi iktidarları ilahi menşelidir. Ayrıca eski Türklerde hükümranlık, hakimiyeti ilahi menşeli olan Oğuz Han soyuna dayanmaktadır. Kısacası siyasi iktidarın meşruiyet kaynağı ilahi güç ve soy menşelidir. Timur ve bazı halefleri Oğuz soyundan gelmedikleri için Cengiz Han soyundan birini tahta çıkarmışlardı. Soyu baba tarafından Türk asıllı Timur’a, anne tarafından ise Moğol asıllı Cengiz’e dayanan Bâbür, Timurlu ataları gibi Cengiz yasasını sahiplenmemişti. Moğolların büyük bir kısmını yağmacı, kültürsüz, barbar ve güvenilmez savaşçılar olarak görmekteydi. Anne tarafından Moğol olmasına rağmen Moğolca bilmiyordu. Bâbür, Türkçeyi anadili olarak öğrenmiş ve bu dili kullanma becerisini geliştirmişti. Sağlam bir Türklük bilinci edinen Bâbür, Bâbürnâme adıyla meşhur eserini Türkçe yazmıştır. Bu eserde açıkça kendisini, ordusunu ve devletini Türk olarak görmektedir. Babası Ömer Şeyh Mirza’nın vefatından sonra on bir yaşında Fergana’nın hakimi oldu. Bâbür’ün Türklük hassasiyeti, onun Türk asıllı babası tarafından atası olan Timur ve mirasını sahiplenmesi sonucunu doğurmuştu. Bâbür, çocukluğundan itibaren hayranı olduğu Timurlu mirası Semerkant’ı almak istiyordu. Bu yüzden defalarca Semerkant hakimiyeti için mücadeleye girişmişti. Bâbür, burada Özbek hanı Şeybânî’ye karşı şehrin ahalisinin desteğini almak maksadıyla onlara Timur ve haleflerinin bu şehre yaptığı hizmetleri ve onların buradaki mirasını hatırlattı. Bu vesileyle Timurlu mirasını Semerkant’taki hakimiyet iddiasının meşruiyet kaynağı olarak gördüğünü ortaya koyuyordu. Bâbür, ahalinin desteğiyle şehri 1500 yılında zapt etti. Şeybânî, çok geçmeden şehri geri almış ve yapılan barıştan sonra Bâbür’ün buradan ayrılmasına izin vermişti. Bâbür, dayılarının da yardımıyla kardeşi Cihangir’e bırakmış olduğu Fergana bölgesi üzerine yürüdü. Fakat bölgeyi işgal eden Şeybâni karşısında başarısız oldu ve Kabil’e giderek burayı ele geçidi. O, Şeybânî Han’ın Herat merkezli Timurlu Devleti’ni tehdit etmesine sessiz kalmadı. Timurlu Hanedanı’nı bu tehlike karşısında uyarmış ve harekete geçti. Ancak Timurlu Devleti’nin yıkılışını engelleyemedi. Bâbür’ün bu girişimleri, Timurlu mirasını sahiplendiği hususundaki düşüncesini yansıtmaktadır. Bâbür, son kez 1513 senesinde Şiiliği kabul etmek ve Safevi himayesini onaylamak koşuluyla Şah İsmail’in askeri desteğini alarak Semerkant’ın yeniden hakimi oldu. Çoğunluğu Sünni olan Semerkant ahalisi, Safevi ve Şii himayesini tanımadılar. Onlar, yeniden Sünni Özbek idaresi altına girdiler. Kabil’e çekilmek zorunda kalan Bâbür, ilerleyen yıllarda Hindistan’a yöneldi. Atası Timur’un Hindistan seferinden itibaren kıtanın kuzeyindeki bazı vilayetlerin onun evlatlarının, yani Türk tasarrufunda olduğunu öne sürmekte ve buraları kendi mülkü kabul etmektedir. Dolayısıyla Türklüğü ve Timurlu mirasını siyasi amaçlarının meşruiyet kaynağı olarak görmektedir. Bâbür, ahali tarafından kendisinin bir barış elçisi vasıtasıyla Türk’e ait olan vil","PeriodicalId":150594,"journal":{"name":"Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi","volume":"15 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-05-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"116846550","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"BANA KIZILBAŞ DEDİ: SÖZLÜ SALDIRI ARACI OLARAK KÜFÜR VE HAKARET (AMASYA ÖRNEĞİ)","authors":"Merve Karakulak","doi":"10.53718/gttad.1280933","DOIUrl":"https://doi.org/10.53718/gttad.1280933","url":null,"abstract":"Küfür ya da hakaret, çok eski zamanlardan itibaren insanlar arasında sinir ya da öfke halinde, nedenli ya da nedensiz olarak cinsiyet fark etmeksizin kullanılagelen bir saldırı aracıdır. Sözel saldırı olarak da değerlendirebileceğimiz bu tür kelimeler, rahatsızlık verilen boyuta ulaştığında saldırıya maruz kalan kişiler tarafından mahkemeye taşınmış ve bu vesileyle de Osmanlı şer’iyye sicillerine işlenmiştir. Kadı önderliğinde toplanan mahkemeye intikal eden her türlü davanın kaydedildiği şer’iyye sicilleri, sosyoekonomik yapının analiz edilmesine yardımcı olan önemli bir kaynak grubunu teşkil etmektedir. Bu bağlamda 1750-1800 yılları arasında Amasya’ya ait olan 20 adet şer’iyye sicili taranmış, ancak küfür ve hakaret davalarının nispeten daha yoğunlukta olduğu 1761-1764 yılları arasını kapsayan 50 ve 51 numaralı defterlerin verileri incelenmiştir. Nitekim bu çalışmayla da şer’iyye sicillerinden elde edilen veriler ışığında insanlar üzerinde psikolojik bir buhrana neden olabilecek küfür ve hakaret içeren kelime türleri ve bunların bir taşra kenti olan Amasya’da, halk nezdinde anlamsal olarak nasıl karşılık bulduğu ortaya koyulmaya çalışılmıştır. \u0000XVIII. yüzyılın ikinci yarısında Amasya, yerel ayan ailelerine mensup kişiler tarafından yönetilen bir sancak hüviyetindedir. Amasya, kökenleri XVI. yüzyıla uzanan değişimlerin yarattığı huzursuzlukların bir başka ifade ile Celali İsyanlarının etkilerinin oldukça tesirli hissedildiği bölgelerin başında gelmiştir. XVIII. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin geçirdiği genel yönetim krizinin bir yansıması olarak desantralizasyon süreciyle Amasya ve çevresinde gerek kişi gerekse kollektif olarak yaygınlık gösteren eşkıyalık olayları bölgesel asayiş ve sükunu neredeyse ortadan kaldırmıştır. Toplumsal şiddeti önüne geçilemez seviyeye getiren söz konusu bu ortamda, cinayet, adam yaralama, hırsızlık, gasp, zina, taciz, tecavüz, küfür ve hakaret gibi pek çok olay şer’iyye sicillerine yansımıştır. Sıradanlaşan şiddet ve ağırlaşan hayat koşulları diğer suç oranlarında olduğu üzere küfür ve hakaret davalarının frekansını da muhakkak arttırmıştır. Ancak buradaki amaç, sayısal karşılaştırmanın ve olay tespitinin ötesinde hakaret ve küfür davalarının vaka analizi ile çözümlenmesi sonucu toplumsal doku ve mevcut şiddet ortamı hakkında daha açıklayıcı veriler sunmaktır. Bir psikolojik şiddet unsuru olarak öteden beri toplum içerisinde var olan küfür, sadece şiddetin bir boyutunu değil toplumsal dokuda tahkir edilen, hor görülen ve hakarete konu edilen “kavramsallaştırma” ve “ötekileştirme” süreçleri hakkında da ipuçları sunar. Amasya şer’iyye sicillerindeki hakaret ve küfür davaları bu çerçevede, şiddetin bireysel etkileri kadar ayrıştırıcı bir söylem olarak işlevi de ele anılarak değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bununla birlikte sosyal tarihin ana kaynakları arasında yer alan şer’iyye sicillerine yansıyan bu küfür ve hakaret davaları, küfür ve hakaretin cezai müeyyidelerinin ötesinde linguistik olarak küfür ve hakaretin çeşitli","PeriodicalId":150594,"journal":{"name":"Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi","volume":"34 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-05-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"117306462","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"IRAN’S ARMENIA AND AZERBAIJAN POLICY: GEOPOLITICAL REALITIES AND COMPARATIVE ANALYSIS","authors":"Emin Şihali̇yev","doi":"10.53718/gttad.1265068","DOIUrl":"https://doi.org/10.53718/gttad.1265068","url":null,"abstract":"ABSTRACT \u0000The Second Karabakh War that led to Armenia’s defeat as a result of Azerbaijan’s victorious counter-offensive dubbed as “Iron Fist” was not just a war fought between the two countries, but also a deciding factor of the new geo-political situation in the South Caucasus region. It is beyond a doubt that there are countries reluctant to accept these new geo-political realities that are trying to destabilize the situation and Iran is one of these states. Despite the Azer¬baijani people’s being part of the Islamic civilization and the country’s historical and cultural proximity to Iran, the Iranian state has placed an emphasis on gaining significant leverage of influence in the region, prioritizing Armenia in its quest for a strategic ally. Moreover, on many occasions, Iran has backed Armenian military aggression against Azerbaijan either openly or covertly. Azerbaijan has sought to comply with the principles of good neighborliness, considering the current geo-political situation, instead of taking a tough stance against Iran. At the same time, Azerbaijan has established bilateral political, economic and cultural ties with Iran. Nevertheless, Iran moved to expand its relations with Armenia, keeping in mind its concerns over “the Azerbaijan Republic’s unification with the territories in northern Iran densely populated by Turkish”. From Iran’s viewpoint, Armenia fulfills the emerging task of protecting western and northern Iran from the influence of the Turks. On the other hand, capitalizing on the Armenian community’s political clout in the United States and Europe meets Iran’s interests. As for Armenia’s reasoning, it considers Iran as a country capable of revitalizing its economy and its approach to bilateral relations remains unchanged. Other factors contributing to the strengthened Iranian-Armenian relations included Turkey’s growing geopolitical influence in the region, and Azerbaijan’s close relations with Turkey. Although new geo-political realities emerged in the South Caucasus region during and after the 44-day war, Iran has been attempting to destabilize the situation ever since due to its reluctance to accept the facts. Unsurprisingly, ample evidence is available concerning Iran's cooperation with both Armenia and the separatist entity, as well as its involvement in joint illegal activities in the Azerbaijani territories that were under Armenian occupation for nearly 30 years. Azerbaijan liberated its territory from the Armenian occupation as a result of the 44-day Patriotic War, which led to the emergence of new geo-political realities in the South Caucasus. Evidently, Iran is utterly perturbed over this situation, given that the new geo-political environment inceases the influence of Azerbaijan and Turkey in the region as part of their cooperation. Furthermore, the strengthening of a strategic alliance between Turkey and Azerbaijan and the expanding cooperation and integration in the Turkic world in general come into play. Overal","PeriodicalId":150594,"journal":{"name":"Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi","volume":"34 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-05-26","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"125033615","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}