{"title":"Ebû İshak el-Fezârî (ö. 188/804) ve Kitâbü’s-Siyer Adlı Eseri","authors":"Ömer Sabuncu, Mahmut Sabuncu","doi":"10.30623/hij.1445022","DOIUrl":"https://doi.org/10.30623/hij.1445022","url":null,"abstract":"İslâmî ilimler literatürü, muazzam bir yekûnu içermektedir. Bu “muazzamlık”, sadece sayı açısından olmayıp içerdiği malumat açısından da böyledir. Bu noktada özellikle Hicrî ikinci asırda başlatılan tedvin ve tasnif faaliyetleri bütün yazım usulüne etki etmiş ve çeşitli metotlarla kaleme alınmış eserler tarihteki yerlerini almaya başlamışlardır. Zikri geçen edebiyatın birçok dalına dair önemli eserler mevcut olmakla birlikte birçok eserin günümüze ulaşmadığı da ifade edilmektedir. Bu duruma etki eden sebepler arasında müellifinin geniş bir öğrenci ağına sahip olmaması dolayısıyla rivayet silsilesinin devam edememesi, eserin sonraki bir eserin gölgesinde kalması ve kitabın istinsah edilmeye değer bulunmaması gibi nedenler sayılabilir. Tamamı günümüze ulaşmayan eserlerden biri de Kûfeli mücahit âlim Ebû İshâk el-Fezârî’nin (ö. 188/804) Kitâbü’s-siyer’idir. \u0000İslâm fıkhının devletler hukuku hükümlerini inceleyen ilim dalına siyer denilmektedir. Hicrî ikinci asırda Kûfe ve Şâm şehirlerinde önemli eserler verilen bu alanın önde gelen isimlerinden biri Ebû İshâk el-Fezârî’dir. Kûfeli olup Bağdât, Şâm ve Mıssîse’de hayatını sürdürmüş olan Fezârî, siyer alanındaki birikimleriyle öne çıkan Süfyân es-Sevrî (ö. 161/778) ve Evzâî’den (ö. 157/774) ders almıştır. Bu derslerin sonucu hocalarından aldığı birikimi kitaplaştırmış ve Kitâbü’s-siyer’i telif etmiştir. Eserin büyük kısmının günümüze ulaşmadığı düşünülmektedir. Bununla birlikte kitabın eldeki kısmı, dönemin telif anlayışına dair önemli ipuçları sunmaktadır. \u0000Bu makalenin konusu Ebû İshâk el-Fezârî ve onun Kitâbü’s-siyer’idir. Araştırıldığı kadarıyla hem Fezârî hem kitabı hakkında Türkçe’de ansiklopedi maddesi haricinde bir çalışma tespit edilememiştir. Ancak hem müellif hem eseri hicrî ikinci asrın telif mantığının anlaşılması için önem arz etmektedir. Buna binâen bu makalenin amacı tamamı günümüze ulaşmamış bir eserin eldeki kısmından hareketle hicrî ikinci asrın telif usulüne dair bazı çıkarımlar yapmaktır. Ayrıca Fezârî’nin hayatıyla eseri arasında nasıl bir bağlantı olduğunun tespit edilmesi de amaçlanmıştır. Çalışmanın yöntemi literatür taramasıdır. Devletler arası hukuk manasındaki siyer alanında oluşmuş olan sınırlı literatür ve ilgili diğer kaynaklar taranmış ve ilgili başlıklar altında ele alınmıştır. Bununla birlikte kaynak taraması açısından bir sınırlama yapılmamıştır. Çünkü günümüze sadece bir kısmının ulaştığı düşünülen bir kitabın diğer bölümlerine dair farklı kaynaklarda bazı bulgular tespit edilebilmektedir. \u0000Çalışmada ulaşılan sonuçlardan bir kısmı şöyledir. Fezârî, hayatı ile eseri arasında uyum olan bir âlimdir. Süfyân es-Sevrî ve Evzâî gibi siyer alanında önemli birikim sahibi olan âlimlerden ders alan müellif, bu birikimi Kitâbü’s-siyer isimli eseriyle ortaya koymuştur. Bununla birlikte, bu hükümlerin bilinmesine en çok ihtiyaç duyulan yerlerden olan serhad şehri Mıssîse’ye gitmiş ve şehrin ahalisinin ve mücahitlerin bu hükümleri öğrenmelerine vesile olmuştur. Dolayısıyla o, hayat-","PeriodicalId":502495,"journal":{"name":"Harran Theology Journal","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-06-11","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141357779","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Pagan Kültürünün Etkisiyle Şekillenen Câhiliye Dönemi Anlayışı","authors":"Enver Polatoğlu","doi":"10.30623/hij.1416005","DOIUrl":"https://doi.org/10.30623/hij.1416005","url":null,"abstract":"Kur’ân-ı Kerîm’in ilk indiği toplumda temel değer yargıları muhafaza edilmiş, İslâm’ın ruhuna ve ahlak anlayışına uymayan hususlar yeniden düzenlenerek evrensel esaslar ortaya konmuştur. Yüce Kur’an’ın nüzulüyle beraber toplumların yaşadıkları temel sorunlar peyder pey insanların gündemine taşınmış ve uygun çözüm yolları üzerinde durulmuştur. Tarih boyunca Müslümanlar Kur’an’ın daha iyi anlaşılabilmesini sağlamak amacıyla önemli çabalar ortaya koymuş, İslam’a ve insan haklarına aykırı konuların sebepleri üzerinde çalışmalar yapmışlardır. Yüce Kur’an’da ve hadîs-i şeriflerde İslam öncesi anlayışın pek çok açıdan tenkit edildiğine şahit olmaktayız. Pagan kültürünün etkisinde kalarak ayrışmaya, ırkçılığa ve taassuba dönüşen düşünceler, âyet-i kerîmelerin inmeye devam ettiği dönemde vahyin etkileşimiyle Kur’an temelli bir mana ve muhteva kazanmaya başlamıştır. \u0000Putperestliğin yaygınlaştığı, ibadet adı altında dinin esaslarının tahrif edildiği, insan hakları ihlallerinin çoğaldığı, haksız kazancın normal alışveriş şeklinde addedildiği bir dönem olan Câhiliye çağı; inanç, tutum ve davranış yönüyle daima eleştiri konusu olmuştur. İçinde pek çok farklı unsur ve nitelik barındıran bu dönemin zaman, zemin ve şartlar bağlamında ele alınması; inanç, itikat ve sosyal hayat açısından değerlendirilmesi önem taşımaktadır. Realitede var olan bu karakteristik yapının Kur’an ekseninde bir değerlendirmeye tabi tutulması, dinî açıdan olduğu kadar tarihî açıdan da gereklilik arz etmektedir. \u0000Kur’an’ın daha iyi anlaşılabilmesi, dönemin şartları içerisinde yer alan sebeplerin ve kavramların doğru tespit edilmesine ve kendi tarihî bağlamında doğru değerlendirilmesine bağlıdır. Bir kavramın doğru analiz edilebilmesi, onun kapsam ve etki alanını doğru tespit etmekle bağlantılıdır. Bu bakımdan “Câhiliye” kavramıyla nitelenen yapıyı ortaya koyarak bu anlayışın etkilediği alanları tespit etmek, dönemin varsayıma dayalı genel mantıksal anlayışını çözümlemeye çalışmak ve dine uygun tashih etmek gereği ortaya çıkmaktadır. İşte bu çalışmada paganist ilah anlayışının etkisiyle şekillenen ve şirkin egemenliğinde kalarak diğer bütün alanları da kapsayan yapıyı, bütüncül bir bakış açısıyla araştırmak üzere yola çıkılmış; temel kaynaklar esas alınarak Câhiliye adetlerinin inançtan ibadete ve itikattan insan anlayışına kadar genel mantığını, tutumunu ve etkisini ortaya koymak amaçlanmıştır. Bu amaç bağlamında dönemin atalar kültüne dayalı anlayışının yol açtığı problemli alanların sınırlarını belirleyerek, insan hak ve özgürlükleri noktasında yaşanan mağduriyetleri de tespit etmek mümkün olmaktadır. \u0000Bu çalışmada elde edilen en genel bulgu ve sonuçlara göre kavramsal açıdan “Câhiliye” tarihteki belli bir döneme işaret etmekle beraber, fikirsel ve zihinsel anlamda tarihin diğer bazı dönemlerinde de etkisini sürdüren bir yapıya sahip olmuştur. “Atalar kültü” ve buna bağlı olarak ortaya çıkan “paganist” yapı beraberinde inanç ve ahlak sorunlarını da doğurmuştur. Sorunlu ilah anlayışının p","PeriodicalId":502495,"journal":{"name":"Harran Theology Journal","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-06-11","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141358435","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Kur’ân’a Göre Âhiretteki Sorgunun Mahiyeti","authors":"H. Kılıç","doi":"10.30623/hij.1434879","DOIUrl":"https://doi.org/10.30623/hij.1434879","url":null,"abstract":"Âhiret hayatına ilişkin yapılan tasvirler Kur’ân’da en yoğun şekilde işlenen konular arasında yer almaktadır. Bunun en temel sebebi, âhiret inancı ve hesap verme bilincini insanın zihin ve gönlüne yerleştirerek davranışlarının olumlu yönde değişimini sağlayabilmektir. Ayrıca birçok farklı olay ve hadisenin yaşandığı âhiretin çeşitli aşamaları hakkında muhatapları bilgilendirmek de bu sebepler arasında yer almaktadır. İnsanın yaptıklarının hesabını vermek üzere sorguya çekileceği süreç âhiretin önemli aşamalarından biri olarak ön plana çıkmaktadır. Sorgu âhiretin en temel esaslarından biri olmasına rağmen bazı âyetlerde bu gerçekle çelişecek şekilde günahkâr ve suçluların sorguya çekilmeyeceğine, onların konuşmasına, özür beyanında bulunmasına müsaade edilmeyeceğine dair çeşitli bilgilere rastlanmaktadır. Âyetler arasındaki bu müşkillik genellikle âhiret gününün çok uzun bir zaman dilimini içeren farklı aşamalardan oluştuğu, bu aşamaların bazılarında sorgu yapılacağı, bazılarında ise sorgunun olmayacağı şeklindeki teoriyle izale edilmiştir. Ancak Kur’ân’da kıyamet-âhiret süreçlerinin sistemli bir aşama ve sıralama çerçevesinde anlatma gibi bir gayenin bulunmaması önerilen çözüm yöntemini yetersiz hale getirmektedir. Âyetlerin bağlamı ve konuyla ilgili rivayet malzemesi birlikte değerlendirildiğinde çelişki arz eden hususların her biri esasında âhiret hayatının korkunç ahvaline yönelik farklı anlam çağrışımları yapmaktadır. Buna göre sorguya çekme, işledikleri kötü söz ve eylemler sebebiyle suçlu ve günahkârların kusurlarını, hatalarını ortaya dökerek onları rezil etme ve aşağılama amacına matuftur. Sorguyu nefyeden ifadeler ise azabı hak eden kimselere kesinlikle merhamet edilmeyeceğini, onlar için özür ve mazerette bulunma müddeti kadar bile süre verilmeden cehenneme atılacakları uyarı ve ikazını içermektedir. Sorgunun azarlama ve kınama eylemine dayalı psikolojik bir azap vasıtası olması sebebiyle bu incitici muameleye maruz kalacak grup olarak müşrikler ön plana çıkmakla beraber bazı âyetlerde müminlerin hatta peygamber ve meleklerin sorguya çekileceğine işaret edilmektedir. Bu bakımdan çalışma konuyla ilgili müşkillik arz eden hususları açıklığa kavuşturma, sorgunun işlenen ameller hakkında bilgi sahibi olmaktan ziyade kötü amel sahiplerinin psikolojik şiddete maruz kalacağı bir aşamaya tekabül ettiğini vurgulama amacı taşımaktadır. Bunun için ilk olarak sorgu süreci ve bu süreçle çelişen âyet ifadelerinin genel bir değerlendirmesi yapılarak âhiretteki sorgunun günahkârlara yönelik uyarı ve tehdit anlamı içerdiği belirtilecektir. Ardından Kur’ân’da sorgulanacak hususlar muhatap kitleyi gözeten bir tasnif doğrultusunda incelenecektir. Bu sayede sorgu konusu yapılacak söz ve eylemlerin benzerlikleri, ortak noktaları tespit edileceği gibi peygamber ve melekler için bu sürecin taşıdığı anlama ilişkin belirli bir kanaate ulaşılacaktır. Son olarak ise cennete girecek müminlerin sorgulanıp sorgulanmayacakları veya bu süreç sırasında müşriklerden fark","PeriodicalId":502495,"journal":{"name":"Harran Theology Journal","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-06-10","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141366660","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Siyasi Tarih Temelinde Lübnan’ın Mezhebe Dayalı Yönetim Anlayışının Şekillenmesi (1831-1943)","authors":"Abdullah Ekinci, Abdullah Orak","doi":"10.30623/hij.1409166","DOIUrl":"https://doi.org/10.30623/hij.1409166","url":null,"abstract":"Lübnan, jeopolitik ve jeostratejik öneminin yanı sıra tarihi mirası ve kültürel zenginliğiyle Ortadoğu’da ön plana çıkan ülkelerden biridir. Ülkede çeşitli dini toplulukların bir arada yaşaması ülkenin mezhepsel karakterini belirginleştirmiştir. Bu durumun bir sonucu olarak Lübnan, doğu ve batı dünyasının birleştiği, kesiştiği ve zaman zaman da ayrıştığı bir yer olmuştur. \u0000XX. yüzyılın ikinci çeyreğinde Lübnan’daki Hristiyan ve Müslüman toplulukların Lübnan’ın geleceğine dair farklı tasavvurları bulunmaktaydı. Bu sırada “Lübnanlı Hristiyanlar” ile “Arap Müslümanlar” şeklinde iki farklı kavram kullanılmaktaydı. Bununla ilintili olarak ülkedeki dini toplulukların Lübnan’ın batı ya da doğu dünyasıyla uyumlu bir görünüme sahip olması gerektiği yönünde tartışmaları mevcuttu. Nihayetinde Marunî Cumhurbaşkanı Bişâre el-Hûrî ile Sünni Başbakan Riyâd es-Sulh “Ulusal Pakt” adı altında Lübnan’daki Hristiyan ve Müslüman toplulukların uyumunu sağladı. Ulusal Pakt’la Lübnan’ın mezhebe dayalı yönetim anlayışı yerleşik hale geldi. \u0000Lübnan’daki farklı dinsel kimliklere sahip toplulukların her birinin ülkeye bakışı, bu toplulukların çıkarlarını geliştirme çabaları, Ortadoğu’daki bölgesel sorunlar ve Lübnan üzerinde uluslararası etkilerin yoğunlaşması ülkeyi istikrarsızlığa sürükledi. Lübnan 1975 yılında başlayan ve on beş yıl süren bir iç savaşa sahne oldu. Nihayetinde ülkedeki dini toplulukların çatışan menfaatleri bir noktada uzlaştırıldı ve çatışma ortamı sona erdirildi. Ancak günümüzde Lübnan zaman zaman siyasi, sosyal ve ekonomik sorunlarla gündeme gelmektedir. Ülkenin çeşitli alanlarda karşılaştığı sorunlar büyük ölçüde mezhebe dayalı yönetim anlayışından kaynaklanmaktadır. Bu çalışmada siyasi tarih temelinde Lübnan’ın mezhebe dayalı yönetim anlayışının oluşum sürecinin ortaya konulması amaçlanmaktadır. Çalışmada Lübnan’ın mezhebe dayalı yönetim anlayışının XIX. yüzyılda oluşmaya başladığı ve bir asırlık sürecin sonucunda bu anlayışın yerleşik hale geldiği savunulmaktadır. \u0000Lübnan’ın mezhebe dayalı yönetim anlayışının oluşum sürecini anlayabilmek adına araştırma üç dönem üzerine yoğunlaştırıldı. Bunlar; XIX. yüzyılın başlarından üçüncü çeyreğe uzanan dönem, XIX. yüzyılın son çeyreği ve XX. yüzyılın ilk çeyreğini kapsayan dönem ve Büyük Lübnan’ın kuruluşundan 1943 yılında Ulusal Pakt’ın kabul edilmesine uzanan dönemdir. Çalışmada eleştirel sosyal bilim anlayışı çerçevesinde tarama, tasnif ve tahlile yer verildi. Öncelikle, genel tarih araştırmaları yöntemlerinden kaynak taraması kullanıldı. Bu yöntemle literatürde araştırma konusu hakkında kaleme alınan akademik çalışmalar taranarak çalışmanın bağlamı kuruldu. Çalışmanın diğer bir yöntemi de arşiv taramasıdır. Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi’nde (BOA) tarama yapılarak XIX. yüzyıl Osmanlı Lübnan’ı ile ilgili belgelere ulaşıldı ve tahlil edilen bu belgelerden konu bağlamında istifade edildi. \u0000Araştırma neticesinde, XIX. yüzyılın ikinci ve üçüncü çeyreğinde Lübnan’ın idari yapısındaki değişim ve dönüşümlerin, mo","PeriodicalId":502495,"journal":{"name":"Harran Theology Journal","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-06-10","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141361069","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Zuhruf Sûresinin 88. Âyeti Bağlamında Dil Kurallarının Kıraatlerin Anlaşılmasındaki Rolü ve Etkisi","authors":"Ahmet Taşdoğan","doi":"10.30623/hij.1436130","DOIUrl":"https://doi.org/10.30623/hij.1436130","url":null,"abstract":"Kur’ân-ı Kerîm metninde bulunan kelimelerinin anlaşılmasında dil kurallarının nirengi nokta ve önemi haiz olduğu müsellemdir. Bu durum, kıraat farklılıklarının bulunduğu kelimelerde daha fazla önem kazanmaktadır. Zira her müfessirin kendi anlayışıyla Kur’ân’ı tefsir etme çabası, dil kurallarının kıraatlerin anlaşılmasındaki etkisini değerli kılmaktadır. Muhtelif kıraat vecihlerinin cümle yapısı bakımından konumu veya sözcüğün yapısı gibi durumların dil kuralları çerçevesinde açıklanması, Kur’ân âyetlerinin tefsirine farklı yorumlar katabilmektedir. Bu sayede Kur’ân’ın yorumlanmasında zenginlik ve genişlik sağlanmaktadır. Dil, bir dil ürünü olan Kur’ân’ın dolayısıyla onun bir parçası olan kıraatlerin anlaşılmasında başvurulması gereken önemli bir olgudur. Nitekim Kur’ân kelimelerinin nasıl okunması gerektiğini inceleyen kıraatlerin sıhhat şartlarından biri olan dil kurallarına uygunluk şartı, dilin kıraatlerin anlaşılmasındaki önemini ortaya koymaktadır. Bu çerçevede çalışmanın amacı, muhtelif kıraat vecihleri olan bir kelimenin cümle yapısı açısından konumu sebebiyle ilgili âyete birçok anlam kattığını göstermek, bunun Kur’ân yorumuna zenginlik kattığını ortaya koymaktır. Her ne kadar benzer çalışmalar yapılsa da söz konusu âyetin başka bir çalışmaya konu edilmiş olmaması ve Arap dili kurallarına uygunluğu sebebiyle inceleme konusu olan kelimenin şâz kıraatinin de müfessirler tarafından değerlendirilmeye alınması çalışmayı önemli kılmaktadır. Bu çalışmada, Zuhruf sûresinin 88. âyetinde yer alan ve âyete farklı yorumlar yüklenmesine sebep olan وَقِيلِهِ sözcüğündeki kıraat farklılıklarının dil kuralları çerçevesinde cümledeki konumu açıklanmaktadır. Keza bu kelimenin kök analizine temas edilmekte ve kıraat farklılıklarının sentaks açısından analizi ele alınmaktadır. İncelenen her bir kıraat vechine göre söz konusu kelimenin cümle yapısı bakımından konumu maddeler hâlinde sıralanmakta, ilgili görüşü savunan müfessirlerin kimler olduğuna değinilmekte ve farklı kıraatlerin âyetin anlam ve yorumuna olan etkisinin izi sürülmektedir. Bu doğrultuda âyet, Arap dili, tefsir ve kıraat kitaplarından istifade edilerek nitel ve metin analizi yöntemiyle irdelenmektedir. Söz konusu sözcük mecrûr, mansûb ve merfûʿ olmak üzere üç farklı şekilde kıraat edilmektedir. Bu okuyuşlardan mecrûr ve mansûb olanların mütevâtir, merfûʿ okuyuşun ise şâz kıraat olduğu ifade edilmektedir. Arap dili açısından her üç hareke ile okunabilen bu kelimenin, cümle yapısı açısından birçok farklı iʿrâb alabilmesi, âyetin bu değerlendirmelere göre yorumlanmasına sebep olmaktadır. Bu çerçevede müfessirlerin inceleme konusu olan kelimenin dil kuralları açısından birçok yoruma müsait olması sebebiyle her kıraat vechine göre قِيل kelimesinin cümle yapısı bakımından konumunu açıkladıkları ve âyeti bu değerlendirmelere göre yorumladıkları görülmektedir. Bu da doğal olarak âyete birçok anlam yüklenmesine sebep olmaktadır. Sonuç olarak bu çalışmada, dil kuralları çerçevesinde inceleme konusu olan","PeriodicalId":502495,"journal":{"name":"Harran Theology Journal","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-06-07","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141374536","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Dış Paydaşların İlahiyat Fakültesi ve Mezunlarına Bakışları: Harran Üniversitesi Örneği","authors":"Ömer Özdemir","doi":"10.30623/hij.1436420","DOIUrl":"https://doi.org/10.30623/hij.1436420","url":null,"abstract":"Türkiye'deki ilahiyat fakültelerinin tarihi, 1900'lü yılların başında Osmanlı döneminde kurulan Dârülfünûn'a kadar uzanmaktadır. Cumhuriyet döneminde ilk açılan ilahiyat fakültesi 1924 yılında Dârülfünûn’a bağlı açılmış olan ilahiyat fakültesidir. Söz konusu ilahiyat fakültesi türlü gerekçeler ileri sürülerek 1933 yılında kapatılmıştır. 1933’ten, 1949’da Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinin açılışına kadar geçen süreçte ülkemizde yüksek din öğretiminden bahsetmek mümkün değildir. 1959 yılında İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü açılmış bunu takip eden yıllarda farklı illerde Yüksek İslam Enstitüleri açılmıştır. 1982 yılında bütün yüksek din öğretimi kurumları ilahiyat fakültelerine dönüştürülmüştür. 1992 yılında ikinci nesil diye isimlendirilen ilahiyat fakülteleri açılmaya başlamış ve 2012 yılından itibaren hızlı bir artış göstererek Türkiye’nin hemen hemen her ilinde bir yüksek din öğretimi kurumu açılmıştır. \u0000Günümüze kadar, İlahiyat Fakültesi, Dini İlimler Fakültesi, İslami İlimler Fakültesi ve Uluslararası İslam ve Din Bilimleri Fakültesi gibi farklı isimler altında, yüzden fazla üniversitede yüksek din öğretimi kurumları açılmıştır. Ayrıca Açık Öğretim Fakültesi’ne bağlı İlahiyat Ön Lisans Programı ve bazı üniversitelerde İlahiyat Lisans Tamamlama (İLİTAM) Programlarında da yüksek din öğretimi gerçekleştirilmektedir. Sözü edilen yüksek din öğretimi kurumlarında bilimsel yayın, sempozyum, çalıştay, konferans vb. faaliyetler aracılığıyla bilim dünyasına katkı sunulduğu gibi din konusunda halkın ihtiyaç, talep ve beklentilerini karşılayacak din görevlileri de yetiştirilmektedir. İlahiyat fakültesinden mezun olanlar, genellikle Diyanet İşleri Başkanlığı’nda imam-hatip, müezzin, Kur’an kursu öğreticisi, vaiz, vaize ve müftü olarak; Milli Eğitim Bakanlığı’nda ise başta öğretmen olmak üzere çeşitli pozisyonlarda görev alabilmektedirler. Bu nedenle, İlahiyat fakülteleri, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı gibi dış paydaşlarının beklenti ve taleplerini dikkate alarak öğretim programlarını, amaçlarını, misyonlarını ve öğrenci yetiştirme programlarını düzenlemelidir. \u0000Bu çalışmanın amacı, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ve mezunlarına yönelik olarak Diyanet İşleri Başkanlığı personeli, Milli Eğitim Bakanlığı personeli ve toplumun diğer kesimlerinden oluşan dış paydaşların görüş ve beklentilerini belirlemektir. Araştırma kapsamında Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ve mezunlarının dış paydaşlar tarafından nasıl değerlendirildiğinin tespit edilmesi, bununla birlikte dış paydaşların, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ve mezunlarından beklentilerinin neler olduğunun ortaya konulması amaçlanmaktadır. Böylece Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ve mezunlarının toplumun farklı kesimleri tarafından nasıl algılandığı ve nasıl değerlendirildiğinin ortaya konulmasıyla birlikte buna uygun stratejiler geliştirilebilir. Bu açıdan bakıldığında araştırmanın, yüksek din öğretimi kurumlarının öğretim programlarını ve toplumsal faal","PeriodicalId":502495,"journal":{"name":"Harran Theology Journal","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-06-06","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141377571","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"تَأْثِيرُ الفُصْحَى عَلَى لُغَاتِ التَّوَاصُلِ فِي المُجْتَمَعَاتِ الْعَرَبِيَّةِ الْحَدِيثَةِ","authors":"Samir Sayed","doi":"10.30623/hij.1233058","DOIUrl":"https://doi.org/10.30623/hij.1233058","url":null,"abstract":"إن البحث في تاريخ الفصحى القديم بمقدار ما يحمل من شَغَفٍ عِلْمِيٍّ، فهو يحمل معه صعوبات ملموسة في الوصول إلى صورة واضحة لما كانت عليه الفصحى قبل الإسلام، وكذلك يجد البحث صعوبة أخرى هي اتساع حدوده المكانية؛ فلقد وَضَعَتْ هذه الورقة كل بلاد الوطن العربي بجناحيه الأفريقي والأسيوي تحت مجهر الاختبار، ثم سَلَّطَتْ الضوء على حدود تأثير الفصحى في اللهجات العربية المعاصرة. وما كان لهذه الورقة أن تستقصي جميع الظواهر اللهجية في العالم العربي، أو تمسحها مسحًا شاملًا، فذاك عمل تَقْصُرُ عنه الهِمَم وتُفْرَدُ له المُطَوَّلات؛ وتَضِيقُ في الإحاطة به ورقة بحثية واحدة؛ إذ لابد فيه من دراسة مسحية شاملة تفتقر إلى خبرات، وتدعمها مؤسسات؛ إنما سَلَّطَتْ هذه الورقة الضوء على حدود تأثير الفصحى في اللهجات العربية المعاصرة حسب العينات العشوائية المختارة من مجتمع البحث. \u0000لقد جاءت هذه الورقة لتضيء جانبًا يمثل علاقة الفصحى باللهجات، وحدود تأثير الأولى في الثانية، وقد افترض البحث أن تكون الفصحى هي المكوّن الرئيس للهجات الخطاب في المجتمعات العربية المعاصرة على رأس مكونات ثلاثة أخرى هي: لهجات القبائل العربية القديمة التي هاجرت زمن الفتح الإسلامي أو بعده، إضافة إلى لغات الشعوب الأصلية للبلاد المفتوحة، مع المكون الأجنبي في حقبة الاستعمار الغربي إلى الآن. \u0000وقد اعتمد البحث في اختبار هذا الفرض على المنهج الوصفي متخذًا أداة الملاحظة العلمية لعينات عشوائية للظواهر اللغوية المحكية في لغة الحياة اليومية. \u0000 ومن نتائج هذه الدراسة أن القبائل العربية المهاجرة من شبه الجزيرة إلى الأمصار المفتوحة قد حافظت على تقاليدها وعاداتها اللغوية زمنًا ممتدًا إلى العصر الحديث، ولقد أكد البحث على أن هذا الرافد هو الرافد العظيم للهجات العربية الحديثة خصوصًا في الجانب المشرقي من الوطن العربي، وذلك ما أكد عليه حفني ناصف وغيره. ولا نعدم روافد أخرى مؤثرة في لغة التخاطب اليومي كطائفة من ألفاظ الدخيل التي تشيع على الألسنة العربية وبخاصة بعد ثورة المعلومات، وانتشار الشبكة الدولية، ووسائل التواصل الاجتماعي، والعولمة الثقافية، والتغريب الذي وقعت المنطقة العربية برمتها تحت رحمته. إلى جانب ما ترسَّب على الألسنة من بقايا اللغات القديمة التي كان يتكلمها الناس قبل الفتح العربي. حدث ذلك في ظل غياب شبه تام لسلطان الفصحى القرآنية على تقويم اللسان وضبط المخارج والأصوات على النموذج العربي المحتذى، صحيح أن مجامع اللغة العربية في الوطن العربي بذلت وتبذل في ذلك جهدًا لمواجهة سيل الألفاظ الدخيلة على الألسنة، لكن لا مجيب. لقد ظهر من خلال البحث أنه لولا وجود القرآن الذي تكفَّل الله بحفظه لاندثرت الفصحى التي عمود قوامها لهجة قريش كاندثار أخواتها الآرامية والسريانية، أو كاندثار اللاتينية من الفرع الهندوأوروبي. \u0000إن الفصحى لم تكن يومًا لغة تخاطب وسليقة لقبيلة من القبائل كما بَيَّنَ البحث، بل هي: لغة مشتركة أخذت من لغات القبائل العربية، وتشكلت بذلك قبل الإسلام؛ فهي لغة أدبية تُوِّجَتْ بنزول القرآن الكريم بها، احترمها القدماء وأجلُّوها، وأهَمْلَ أمرَها المُحْدَثُون. \u0000إن البحث يستنكر في توصياته امتداد مسافة الخُلف بين اللغة واللهجات في العصر الحديث، لأننا نحتاج لثورة لغوية حقيقية تعيد للعربية الفصحى جزءًا من مكانتها في النفوس والأسماع، ونحن إذ نطمح لذلك لا نُلغي دور اللهجات في إحداث التواصل المطلوب، بل نضعه في نصابه الصحيح، وضمن حجمه المعقول. والبحث يمثل خطوة سبقتها بلا شك خطى، ولابد أن تتبعها على الطريق خطوات.","PeriodicalId":502495,"journal":{"name":"Harran Theology Journal","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-06-05","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141382207","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"“En Hayırlınız” Kalıbıyla Rivayet Edilen Hadislerin Konularını Tespit ve Fıkhü’l-Hadîs Bağlamında İnceleme","authors":"İrfan Zahitoğlu","doi":"10.30623/hij.1424270","DOIUrl":"https://doi.org/10.30623/hij.1424270","url":null,"abstract":"Hz. Peygamber (s.a.v.), Kur'ân-ı Kerîm'de de açıklandığı gibi, şahit, müjdeleyici, uyarıcı ve Allah'a davet edici olarak bütün insanlığa gönderilmiştir. O, âlemlere rahmet, büyük bir ahlak üzerine ve Allah'ı ve ahiret gününü umanlar için güzel bir örnektir. Onun bu güzel örnekliği her hususta olduğu gibi tebliğdeki metodunda da açıkça görülmektedir. Nitekim o insanları rahmet ve cennete teşvik, azap ve cehennemden ta’zîr için ifrat ve tefritten uzak; orta yollu bir tebliğ metodunu benimsemiştir. Tebliğ vazifesini yaparken hadislerinde teşvik ve sakındırma için bir takım kalıp ifadeler kullanmıştır. Bunlardan “leyse minnâ” (bizden değildir), “iyyâküm” (sakın ha!) gibi ifadeleri, insanları ahirette sıkıntıya sokacak, hem Yaratanın hem de yaratılanların nazarında kişiyi küçük düşürecek işlerden sakındırmak için kullanmıştır. Öte yandan “hıyâruküm, hayruküm” (en hayırlınız), “efdalüküm” (en üstününüz) şeklindeki ifadeleri ise övülen işlere teşvik için kullanmıştır. Biz de bu çalışmada Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ümmetini nelere teşvik ettiğini tespit amacıyla, bir tebliğ metodu olarak kullandığı ve kaynaklarda aynı kökten “Hıyâruküm”, “Hayruküm” ve “Ehyaruküm” şeklinde üç farklı kalıpla geçen “en hayırlınız” manasına gelen kelimeleri muhtevi dokuz tane hadisi bir araya getirdik. Bu hadislerin konu olarak hangi hususları kapsamına aldığını, fıkhü’l-hadis bağlamında inceleyerek onlardan çıkarılan hükümlerin neler olduğunu tespit etmeye çalıştık. Dolayısıyla bu çalışma hem belirli kalıp ifadelerin hangi konularda kullanıldığını tespit etmeye hem de o hadislerden Peygamber’in (s.a.v.) gayesini anlamaya yöneliktir. Çalışmada konu başlığı olarak öncelikle Buhârî’nin Sahih’inde geçen lafızları kullandık. Konuyla ilgili hadisleri Buhârî’de bulamadığımızda Kütüb’ü-Sitte’nin diğer eserlerinde; sırasıyla Müslim (öl. 261/875), Ebû Dâvûd (öl. 275/889), Tirmizî (öl. 279/892), Nesâî (öl. 303/915) ve İbn Mâce (öl. 273/887)’de geçen lafızları dikkate aldık. Hadislerin açıklamalarında ise diğer hadis kaynakları ve şerhlerine başvurduk. Fıkhü’l-Hadîsle ilgili yerlerinde fıkıh usulü ve fıkıh kitaplarına müracaat ettik. Konu başlıklarının tespiti ve Hadislerin sıralamasında ise teşvik ettiği konuları dikkate alarak sıralamaya gayret gösterdik. Araştırma neticesinde tebliğde teşvik için kullanılan “en hayırlınız…” kalıbında gelen hadislerin konularının şunlar olduğunu tespit edilmiştir. 1- İnsana nesebinin bir üstünlük kazandırmadığı ve dolayısıyla nesebiyle övünmenin uygun bir davranış olmadığı, hayırlı ve üstün olmak için İslam’ın hükümlerini öğrenmek ve Allah’ın övgüsüne mazhar olmanın gerekliliği. 2- Kur’ân-ı öğrenmek, öğretmek ve yaşama gayretinde olmanın kişiyi hayırlılar kategorisine dâhil ettiği. 3- Mizanda en ağır gelecek şeyin güzel ahlak olduğu. 4- Allah’ın emaneti olan hanımlara karşı güzel davranmak ve onlarla güzel geçinmenin fazilet ve üstünlük göstergesi olduğu. 5- İnsanlar arasında karşılıklı merhamet ve güvenin neticesi olan borç almak ve ödemekle alakalı ","PeriodicalId":502495,"journal":{"name":"Harran Theology Journal","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-06-04","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141387347","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Kur’ân’da Ḥrc Kökünün Semantik Analizi","authors":"M. Çetin","doi":"10.30623/hij.1415374","DOIUrl":"https://doi.org/10.30623/hij.1415374","url":null,"abstract":"Bir metnin sağlıklı bir şekilde anlaşılması için o metinde kullanılan kelime ve kavramların kullanıldığı zaman, mekân ve bağlam bilgisine sahip olmak gerekmektedir. Zira kelimeler durağan bir yapıya sahip değillerdir ve tarihi süreç içinde kalıp ve mana açısından değişim ve dönüşüme uğramaktadırlar. Kur’ân ise Yüce Allah’ın insanlığa gönderdiği son metindir. Bu açıdan bu metnin kelimelerinin doğru bir şekilde tahlil edilip anlaşılması, verilmek istenen mesajın doğru anlaşılmasına katkı sunacaktır. Kur’ân metninin daha iyi anlaşılması için birçok yöntem kullanılmaktadır. Bu yöntemlerden bir tanesi de semantik metottur. Bu makalenin konusu Kur’ân’da geçen ḥ-r-c (ح-ر-ج) kökünü semantik metot yöntemiyle analiz etmektir. Yöntem olarak şu sıralama takip edilmiştir: Birinci aşamada bu kök ve türevlerinin tespit edilip, etimolojik açıdan tahlil edilmesi için Arapçada en muteber kabul edilen sözlüklerden yararlanılmış, ayrıca bu kök ve bu kökle yakın ve zıt anlamlı olan kelimelerin manalarının tespit edilmesinde bu kelimelerin geçtiği âyetlerin bağlamları göz önünde bulundurulmak suretiyle alanda söz sahibi olan tefsirlerden de istifade edilmiştir. Yapılan bu araştırma sonucunda (ح-ر-ج) kökünün en temel anlamının “bir şeylerin bir yerde birikmesi ve toplanmasından dolayı o yerin dar olması” olduğu ortaya konmuştur. Yine bu tespit neticesinde bu kökün, sık ağaçlardan oluşan dar yer, daralmak, sıkılmak, sıkıştırmak, şaşırmak, sedye, beli incelmiş zayıf deve, rüzgâr, iki şeyi birbirine şiddetli bir şekilde sürtmek, av köpeğinin payı, köpek tasması, günah, günaha zorlama ve haram olma gibi anlamlarda kullanıldığı görülmüştür. Bu anlamların hepsinin de asıl mana ile uyuştuğu saptanmıştır. Cahiliye dönemi şiirlerinde bu kökün günah, günah işleme, günaha zorlama ve haram olma gibi anlamlarının kullanılmaması, bu kökün bu manaları İslam sonrası dönemde kazandığına delalet etmektedir. İkinci aşamada (ح-ر-ج) kökü ile yakın anlamlı olan kelimeler tespit edilmiştir ki bunlar da maddi ve manevi anlamda darlığı ifade eden (الضِّيقُ), işlenmesi sonucunda muhatabını çeşitli zorluklarla karşı karşıya bırakan ve günah manasına gelen (الْإِثْمُ), çeşitli açılardan sıkıntı manasını barındıran (اَلْبَأْسُ), yine darlık ve sıkıntı halini ifade eden, yemin bozma ve günah anlamına gelen (الحِنْثُ) ve ihtiyaç, zorluk, güçlük, gam, üzüntü ve günah anlamına gelen (الحُوبُ) kelimeleridir. Üçüncü aşamada (ح-ر-ج) kökü ile zıt anlamlı olan kelimeler tespit edilmiştir. Bu kelimeler ise eti parçalarına ayırmak ve beyan edip açıklamak anlamına gelen (الشَرْحُ), yer açmak ve genişletmek gibi anlamlara gelen (اَلْفَسْح) ve kişinin sahip olduğu kudret, zengin olmak, bir şeyi yapabilme imkânı olmak, kuşatmak, kapsamak ve geniş olmak gibi anlamlara gelen (الوُسْعُ) kelimelerdir. Bu kelimelerin hem sözlük manaları hem de Kur’ân’daki kullanımları üzerinde durulmuştur. Dördüncü aşamada ise (ح-ر-ج) kökü ve türevlerinin Kur’ân’daki kullanımları üzerinde durulmuş bu kullanımlarda bağlam açısından şu","PeriodicalId":502495,"journal":{"name":"Harran Theology Journal","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-06-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141399188","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}