Milli FolklorPub Date : 2023-09-30DOI: 10.58242/millifolklor.875575
Osman KABADAYI, Ergali ESBOSINOV
{"title":"ESKİ TÜRKLERDE VE KAZAKLARDA KABİR VE KABİR TAŞI ÜZERİNE","authors":"Osman KABADAYI, Ergali ESBOSINOV","doi":"10.58242/millifolklor.875575","DOIUrl":"https://doi.org/10.58242/millifolklor.875575","url":null,"abstract":"Tarihî kaynaklarda 15. yüzyıldan itibaren adına rastlanılan Kıpçak kökenli bir Türk halkı olan Kazakların kabir ve kabir taşıyla ilgili bazı uygulamaları eski Türk gelenekleriyle benzerlik göstermektedir. Bozkır kültürünü günümüzde de yaşatmaları dolayısıyla Kazak Türkleri, İslami kural ve kaidelerle bütünleştirip yoğurmayı başardıkları bazı Eski Türk geleneklerini günümüzde de sürdürmektedirler. Kabir kelimesi Kazak bozkırlarına İslam dininin yayılma sürecinde girmiş olan Arapça kökenli bir kelime olup ölen kişinin gömüldüğü yer anlamına gelmektedir. Kabir taşı ise, ölünün defnedildiği yere, yani kabrin başına konulan ve birçok anlamı barındıran işaretlere sahip taştır. Kazakçada bu yapılara sıntas, sandıktas, koytas, kabirtas ya da kulpıtas gibi adlar da verilmektedir. Eski Türklerde olduğu gibi Kazaklarda da mezarlar, doğa olaylarından hasar görmemeleri için genellikle yüksek yerlere yapılmaktadır. Ayrıca mezarlar ölen kişinin diğer yakınlarının da gömülebilmesi için uygun genişliktedir. Kazak toplumunda bazı kabirlere kutsallık atfedilmiştir. Söz gelimi Türkistan şehrindeki Hoca Ahmet Yesevî türbesi sadece Kazak Türkleri için değil aynı zamanda bütün Türk dünyası için oldukça yüksek bir manevi değere sahiptir. Kazak toplumunda, gerçekleştirilemeyen bazı dinî vecibeler Ahmet Yesevî türbesi ziyaret edilerek yerine getirilmiş kabul edilmekte, Yesevî türbesini üç defa ziyeret etmek de hac ibadetiyle eş değer görülmektedir. Bazı Kazak Hanları vefat ettiklerinde Türkistan şehrindeki evliyaların yanına defnedilmelerini vasiyet etmişlerdir. Han ve sultanlardan başka meşhur Kazak komutanlarından bazılarının da Türkistan’a defnedildiği görülmektedir. Mezar yeri, eski Türk ve daha çok Moğol geleneklerinde olduğu gibi Kazaklarda da bazen gizli tutulmuştur. Söz gelimi Kalmuklara karşı savaşlarda gösterdiği kahramanlıklarla büyük ün kazanmış Kabanbay Batır’ın gömüldüğü yer, kesin olarak bilinmemektedir. Mezar başlarına dikilen kabir taşı ise konar-göçer bir hayat tarzını benimseyen Kazaklar için birçok anlamı bünyesinde barındırmaktadır. Her ne kadar ölen kişinin başına kabir taşı koyma geleneğinin temelinde öleni hatırlama ve mezarının nerede olduğunu nesilden nesle aktarma amacı bulunsa da kabir taşı bazen uçsuz bucaksız geniş bozkırda göç esnasında adeta pusula görevi üstlenebilmekte bazen de yorulanların dinlenme noktası olabilmektedir. Bununla birlikte tıpkı Köktürklerde olduğu gibi eski Kazak kültüründe de ölen kişinin yüzünü kabir taşına çizme geleneği bulunmaktadır; fakat günümüzde bu geleneğin artık kaybolmaya başladığını söylemek mümkündür. Kazak kültüründe kabir ve kabir taşlarının barınma, yön bulma gibi gündelik işlevlerinin yanı sıra manevi bir değeri de bulunmaktadır. Kazakların halk tarafından sevilen, benimsenen bir kişinin kabrini sık sık ziyaret ederek burada hastalıklarına şifa, sorunlarına çözüm aradıklarına da saha araştırmalarımız esnasında bizzat şahit olunmuştur. Bu çalışmada özellikle Kazakistan’ın batı bölgesiyle Almatı çevresind","PeriodicalId":44416,"journal":{"name":"Milli Folklor","volume":"10 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136272240","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"社会学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Milli FolklorPub Date : 2023-09-30DOI: 10.58242/millifolklor.1062342
Seda TAN
{"title":"Osmanlı Devleti'nde Tellallık (Dellallık) Kurumu","authors":"Seda TAN","doi":"10.58242/millifolklor.1062342","DOIUrl":"https://doi.org/10.58242/millifolklor.1062342","url":null,"abstract":"Günümüzde bilgi alma kanal ve yöntemleri muazzam bir çeşitliliğe sahiptir. Toplumlar aynı anda kitleler halinde aynı bilgi ve habere ulaşabilmektedirler. Halbuki bundan yaklaşık bir buçuk asır öncesinden başlayarak toplumsal yaşamın eski dönemlerine uzanan tarihsel periyoda bakıldığında belli bir siyasal örgütlenmeye bağlı hemen her toplumda bilgi alıp-vermenin temel iki boyutunun olduğu görülecektir; siyasal ve toplumsal iletişim. Çağlar boyunca siyasal iletişim kapsamında yönetici yönetileni, siyasal örgütlenmenin kuralları ve gelişmeleri hakkında bilgilendirmiştir. Toplumsal iletişim kapsamında ise halk, toplumsal içerikli olay ve gelişmeler konusundaki bilgi ihtiyacını karşılamıştır. Dar bir çerçeveye sahip olan bu aktarımın kanalları da temelde aynı olup günümüzdeki gibi çeşitlenmemiştir. Muhtelif coğrafyadaki muhtelif toplumda farklı görünümleri olmakla birlikte ‘öz’de aynı işlevi gören tellallar, geleneksel iletişimin odağıdırlar. Kuruma ilişkin belki de en isabetli tanımlama; tellalları geleneksel iletişimin medyası olarak gösterenidir. Zira, ait oldukları topluma göre değişen görsel ve işitsel malzemeleri; masallar, darbı meseller ve alegorilerle süslenmiş şiirsel ifade tarzları, geleneksel dansları ve özgün dramatik sunumları ile gerçekten de göze ve kulağa güçlü bir biçimde hitap ederek günümüzün medyasının üstlendiği işlevi üstlenmişlerdir. Farklı toplumlarda farklı isim ve görünümlere sahip olsalar da temelde aynı hizmeti ifade etmektedirler; haber vermek, yığınları bilgilendirmek. Kurum günümüzde söz konusu bakımdan işlevselliğini yitirmiş olsa da geçmişte çağlara ve mekanlara yayılmış halde olduğu aşikârdır. Osmanlılar tarihi kurumu İslam dünyası örneğinden miras almış görünmektedirler. Nitekim her şeyden önce günümüzde tellal şeklinde telaffuz edilen kelime Arapça asıllıdır ve ‘yol göstermek’ anlamındaki dallâl sözcüğünden gelmektedir. Ne var ki dellâl/dallâl, haberci vasfı kadar ve belki bundan ziyade İslam dünyasında uzun bir zaman dilimi boyunca gündelik hayatta ticari faaliyetlerde aracılık eden kimseleri işaretle de kullanılmıştır. Simsar da denen bu kişiler tellallığın iletişim kanalı olmak kadar, hatta çoğunlukla ondan daha ön planda ve bugün hala seçilebilir nitelikteki ikinci fonksiyonunun varlığını ortaya koymuşlardır; ticari arabuluculuk. Ticaret tellalları mezat satışı şeklindeki küçük ölçekli alım satımların aracısı olabildikleri gibi büyük çaplı, hatta uluslararası boyutta ticaretle de ilgilenebilmişlerdir. Ekonomi tarihindeki rollerine binaen hizmetleri karşılığı alacakları komisyonlar kanun ve nizamlarla belirlenmiştir. Ayrıca faaliyetlerini hangi ilkeler doğrultusunda yürütecekleri de fıkıh kitaplarında gösterilmiştir. Böylece kurum İslam’a uygun bir kisveye bürünmüş ve işlevselliğine binaen de Osmanlılara kadar taşınmıştır. Ele alınan çalışma, kadim aktarım kanalı olan tellallık kurumunun Osmanlılar dönemine odaklanmaktadır. Hem devletin halkla iletişiminin merkezinde yer almaları, hem de ticaretteki önemlerine b","PeriodicalId":44416,"journal":{"name":"Milli Folklor","volume":"48 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136271648","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"社会学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Milli FolklorPub Date : 2023-09-30DOI: 10.58242/millifolklor.1122684
Nükhet OKUTAN DAVLETOV, Juyeong JANG
{"title":"ESKİ TÜRK VE KORE-JEJU MEZAR HEYKELLERİ ÜZERİNE ŞAMANİSTİK BİR YORUMLAMA","authors":"Nükhet OKUTAN DAVLETOV, Juyeong JANG","doi":"10.58242/millifolklor.1122684","DOIUrl":"https://doi.org/10.58242/millifolklor.1122684","url":null,"abstract":"Altay Şamanizminde mühim bir rol oynayan ve esasında eski ölüye tapınma ile ilişkili olan atalar kültü, hem Güney Sibirya’da hem de Kore yarımadasında güçlü bir biçimde yaşatılmakta ve bu külte dair uygulamalar tarihte ve günümüzde önemli benzerlikler taşımaktadır. Özellikle cenaze ve anma törenlerinde ölünün mezarının, mezar heykelinin ya da tasvirinin kanlı veya kansız kurbanlar sunularak beslenmesi yoluyla ruhun teskin edilmesi uygulaması, geçmişte olduğu gibi içinde bulunulan XXI. yüzyılda da Şamanizmi yaşatan Koreliler ve Sibirya Türkleri arasında hâlâ sürdürülmektedir. Bu sebeple eski Türk ve Kore-Jeju mezar heykellerinin tarihlendirilmesi ve esas yapılış amaçları farklı olsa da bu çalışmada her iki heykel grubu Şamanik atalar kültü içerisinde yorumlanmıştır. Jeju Adası’ndaki mezar heykelleri sıklıkla taşıdıkları nesnelere ya da ellerinin konumuna göre sınıflandırılmaktadır. Örneğin eller çaprazlanmışsa bu heykelin mezarı koruyucu işlev gördüğünü gösterirken, eller nazikçe birleştirilmişse bu heykelin ölüye hizmet etmek için orada olduğu anlamını taşımaktadır. Eğer heykel elinde bir yelpaze ya da fırça tutuyorsa bunun Konfüçyüsçülüğün bir etkisi olduğu, kılıç, mızrak ya da yarasa taşıyorsa mezarı koruduğu; elinde mektup varsa bunun da torunlarının geleceği için temennilerde bulunan merhumun düşüncelerinin bir yansıması olduğu ifade edilmektedir. Fakat heykellerin elinde kuş, yılan ya da balık gibi hayvanlar da olabilmektedir ve bu motifler Kore halkının en eski inancı olan Şamanizm kaynaklı görülüp birer totem olarak değerlendirilmektedir. Heykellerin kaşık, şarap kadehi ya da şarap şişesi taşırken tasvir edildikleri de tespit edilmiştir. Bunlar ise tartışmasız doğrudan ölen kişinin ruhunun beslenmesi uygulamasını göstermektedir. Ancak Kore’de çeşitli araştırmacılar ölüye öbür tarafta hizmet edecek insanları temsil eden Jeju Adası mezar heykellerini Şamanizm yerine Konfüçyüsçülüğün ön planda olduğu Orta Joseon Dönemi’nde yapılmış oldukları için tamamen bu inanç sistemi ile yorumlamaktadırlar. Bu çalışmada ise Jeju Adası heykelleri ile eski Türk mezar heykellerinin elinde ölünün beslenmesi amacıyla kadeh ya da kâse şeklinde nesnelerin tasvir edilmiş olmasının Şamanik bir ortaklık olduğu görüşüne varılmıştır. Eski Türkler ve Koreliler arasında mezar heykelleri aracılığıyla ölünün beslenmesi uygulamasının kaynağı olarak arkeoloji ve etnografya verilerine göre sahip olduğu en az 40.000 yıllık geçmişle Konfüçyüsçülük ya da Budizmden daha eski bir inanç sistemi olan Şamanizmin gösterilmesi, metodolojik olarak daha uygun görülmüştür. Bu doğrultuda Kore'deki birçok dini hareketi veya sosyal fenomeni anlamanın en iyi yollarından birinin Şamanizmi anlamak olduğunu belirten bilimcilerin ifadelerinden yola çıkılarak yarımadada Budizmin ve Konfüçyüsçülüğün Şamanizmden etkilenmiş olduğu ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Ayrıca Jeju mezar heykellerinin de içinde bulunduğu anıt ve totemlerin temelde Şamanik birer kült nesnesi olması, atalar kültü dâhilinde c","PeriodicalId":44416,"journal":{"name":"Milli Folklor","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136272241","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"社会学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Milli FolklorPub Date : 2023-09-30DOI: 10.58242/millifolklor.942111
Murat KOÇAK
{"title":"KARAYCA AĞITLARDAKİ TEOLOJİK UNSURLAR","authors":"Murat KOÇAK","doi":"10.58242/millifolklor.942111","DOIUrl":"https://doi.org/10.58242/millifolklor.942111","url":null,"abstract":"Karay Türkleri, Türk dünyasının en batıda yer alan temsilcilerinden olup inanç dairesinin edebiyata yapmış olduğu etkilerin görülmesi açısından incelenmeye değer nitelik taşımaktadırlar. Dünya üzerinde ‘Karay’ inancına sahip iki grup bulunmaktadır. Bu gruplardan ilkini Anan Ben David’in VIII. asırda sistematik hale getirdiği bu nedenle de ilk dönemlerde “Ananiye” sonraları ise ‘Karay’ olarak isimlendirilen İsrailoğulları kökenli Karaylar meydana getirirken Karay inancına sahip diğer grubu Hazar İmparoturluğu’nda bu inanca geçen Türk kökenli Karaylar oluşturur. Bu ikinci grup Hazar İmparatorluğu’nun dağılmasından sonra Kırım, İstanbul, Litvanya ve Polonya’ya göçmüşlerdir. Etnik olarak Türk olan Karaylar kendilerini Karay veya Karaylar olarak nitelemekte olup kökenlerini İsrailoğullarına değil Hazar Türklerine dayandırmakta ve Türk köklerine vurgu yapmaktadırlar. Farklı bir inanç dairesi içinde olmaları, köklerinden getirdikleri müşterek âdetleri yok etmemiş, Karay inanışının getirdiği ritüeller ve kavramlarla yeni bir boyut kazanmıştır. Bu farklılığı ‘ağıt’ terimini ifade eden kelimede dahi görmekteyiz. Ağıt kavramı için, Karay Türkçesinde ‘sığıt, sıyıt, sarnav’ terimleri yanında İbranice kökenli קִניָה’ kına’ kavramı da kullanılmaktadır. İnsanoğlunun yaşamının son noktası olan ölüm hadisesinin, yakın çevreye verdiği hüznün dizelere, sözlere, ezgilere dökülmüş şekli olan ağıdın Karay Türklerinde inanç çevresinde gelişmesi de bu yönüyle pek tabiidir. Bu yazıda, hem Karay cemaatine hizmet eden dört Karay hazzan tanıtılmış hem de vefatları üzerine yazılan ağıtlarda inançların etkisi belirtilmiştir. ‘Hazzan’ Karay ibadethanesinde yani kenesada görevli olan din adamı için kullanılan bir terimdir. Hazzanlar sadece kenesada ibadeti yürütmemiş, toplum içinde halkın gelişmesi ve bilinçlenmesi için de çalışmışlardır. Karayların hazzan ve ribbilere (öğretmen) vermiş oldukları değer ve göstermiş oldukları hürmetin, onların dünyadan göçmeleri sonrasında cemaat üzerinde bıraktığı derin teessürle cümlelere yansıdığı görülmektedir. Özellikle, bu teessür ve yas havasında görülen Musevi inancının etkileri, ‘kahal, Tora, Adonay, mitsva, Şabbat, Şemot, tiḫyat metim, merkava vb.’ İbranice ödünçleme kelimelerle kendisini göstermektedir. İncelenen dört farklı ağıt metnine konu olan dört isim de hazzanlık görevini yapmış önemli Karay âlimleridir. Bu önemli ribbi ve hazzanların ortak özellikleri ‘cemaatleri için yaptıkları çalışmalar, doğru kişilik, yedi bilgeliği bilme, Tevrat’ın emirlerine göre yaşama, ardından şerefli bir san bırakmalarıdır. Çalışmada incelenen ağıt metinleri; Ribbi Josef Leonowicz’in kaleme aldığı ‘Kınası Ribbi Szalomnun Zaḫarjasiewicznin” (Ribbi Şalom Zaḫarjasiewicz’in Ağıdı) ve ‘Kınası Ribbi Awrahamnın Leonowicznin Ol Szofetnin’ (Hakim Ribbi Avraham Leonowicz’in Ağıdı) adlı ağıtları, Ribbi Simcha Leonowicz’in yazdığı “Kınası Ribbi Jeszua Josef Mordkowicznin” (Ribbi Jeszua Josef Mordkowicz’nin Ağıdı) adlı ağıdı ve Ribbi Zarach’ın Ribbi Jeszuanın oğlu","PeriodicalId":44416,"journal":{"name":"Milli Folklor","volume":"11 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136272390","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"社会学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"KAZAK KÜLTÜRÜNDE KALJA KAVRAMI VE ÖNEMİ","authors":"Anar MUSTAFAYEVA, Zhanar ABDİKADYROVA, Kunduzay AUBAKİROVA","doi":"10.58242/millifolklor.1081305","DOIUrl":"https://doi.org/10.58242/millifolklor.1081305","url":null,"abstract":"İnsan, doğumundan ölümüne kadar bir dizi önemli gelenek ve görenekleri yerine getirir. Yaşamdaki doğum, ölüm, evlenme vb. önemli evreleri kutlamak, onlara şenliklerle eşlik etmek her kültürde olduğu gibi Kazak kültürünün de bir parçasıdır. Bunlarla ilgili Kazak toplumunda gerçekleştirilen birçok gelenek vardır. Örneğin, çocuklarla ilgili şildehane “doğan bebek için yapılan eğlence”, besik toy “beşik töreni”, kırkınan şığaruw “kırkı çıkmak”, tusawkeser “yeni yürümeye başlayan çocuğun düzgün yürümesi için ayaklarına bağlanan ipin saygıdeğer biri tarafından kesilme geleneği”; evlenme ile ilgili sırga saluw “küpe takmak”, kelіn tüsiruw “gelin getirmek”, betaşar “duvak açma”, kelіn şay “duvak açma töreninden sonra gelinin misafirlere ikram ettiği çay” vb. bu gelenekler arasında sayılabilir. Bu makalede ise yeni doğum yapmış kadın ve çocuğuyla ilgili olan kalja veya kalja beruw “kalja vermek” geleneği üzerinde durulmuştur. Kazak geleneğinde kalja, yeni doğum yapmış kadın için özel olarak kesilen koyun etinden hazırlanmış bir tür yemektir. Kalja geleneği; toplumsal, manevi, tıbbi ve kültürel açıdan pek çok öneme sahiptir. Bu gelenek, dinle ilişkili olmadığı için, dinî olayların yasaklandığı Sovyet döneminde bile işlevini kaybetmemiştir. İslâm öncesi dönemde Araplar arasında yaygın olan ve daha sonra İslâmiyet’te de meşrulaştırılan akika1 kurbanı kesme adeti kaljadan farklıdır. Kalja geleneği doğum ile fiziksel ve ruhsal olarak yıpranan kadına yönelik ilginin bir göstergesidir. Kadının ve dolayısıyla çocuğun sağlığının iyileştirilmesine katkı sağlar. Kalja, Kazak halkının diğer gelenekleri gibi, nesilden nesle miras olarak aktarılan kültürün ayrılmaz bir parçasıdır. Türkler arasında Orta Çağ’da örneklerine rastlanan bu gelenek, bazı Türk halklarında günümüze kadar devam etmiştir. Çalışmamızın konusu olan kalja geleneği, çeşitli biçimlerde bazı Türk dillerinde bir tür yiyecek olarak karşımıza çıkmaktadır. Kazak, Kırgız ve Nogay dillerinde kalja, doğum yapan kadın için hazırlanan özel bir yemek anlamında kullanılmaktadır. Özbeklerdeki atala ile Başkurtlardaki botka da doğumdan sonra kadının gücünü ve enerjisini yenileyen, doğum yapan kadın için vazgeçilmez bir yemektir. Doğum yapan kadın için özel bir yemeğin hazırlandığı diğer Türk halklarından farklı olarak Kazak kültüründe (Kırgız kültüründe de) tanımlama çok dikkat çekicidir. Gündelik hayatta kaljaya benzer şekilde koyun vb. bir hayvanın etinden hazırlanan yemek kalja olarak adlandırılmaz. Yeni doğum yapan kadın için hazırlanacak kalja için öncesinde niyet edilip dua okunarak koyun kesilir ve kalja yemeği hazırlanır. Kalja için kesilen koyunu başka herhangi bir amaç veya etkinlik için kullanmamak esastır. Bu geleneğin ortaya çıkmasıyla birlikte, kalja koyu ‘kalja koyunu’ (kalja için kesilmiş koyun/kuzu), kalja sorpası ‘kalja çorbası’ (etin suyundan yapılan çorba) kalja teri ‘kalja teri’ (kalja yedikten sonra çıkan ter), kaljalaw ‘kaljanın hazırlanması’, kalja beruw ‘kalja vermek’ (kalja için hazırlanan","PeriodicalId":44416,"journal":{"name":"Milli Folklor","volume":"16 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136271489","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"社会学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Milli FolklorPub Date : 2023-09-30DOI: 10.58242/millifolklor.1137847
Bekir DİREKCİ, Mevlüt GÜLMEZ, Emre KAYASANDIK
{"title":"KONYA-DEREBUCAK’TA BİR SAĞALTMA UYGULAMASI: BULAMAÇ ATMA","authors":"Bekir DİREKCİ, Mevlüt GÜLMEZ, Emre KAYASANDIK","doi":"10.58242/millifolklor.1137847","DOIUrl":"https://doi.org/10.58242/millifolklor.1137847","url":null,"abstract":"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğu andan itibaren sağlıklı olmak, hastalıklardan korunmak ve etkisi altında kaldığı fiziksel ve ruhsal hastalıklardan kurtulmak için sürekli bir arayış ve mücadele içinde olmuştur. Sağlık adına sarf edilen tüm çabalar sonucunda binlerce yıllık bilgi, deneyim ve birikim ile bugün halk hekimliği adı verilen alan ortaya çıkmıştır. Geleneksel tıp, alternatif tıp, tıbbî antropoloji, halk tababeti, köy hekimliği gibi farklı isimlendirmeler mevcut olsa da bugün genel olarak halk hekimliği ifadesi daha sık kullanılmaktadır. Halk hekimliği, kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktarılması, fiziksel ve ruhsal tedavileri bir arada barındırması, uygulamalardaki ritüellerin inanç temelli ve çok yönlü olması gibi özellikleri dolayısıyla Türk halk biliminde önemli bir konuma sahiptir. İnsanlar genellikle yakalandıkları -özellikle ruhsal- hastalıklarda toplumun olumsuz tepkisine maruz kalmama ya da modern tıpta çare bulunamaması durumlarında tedavi olmak için halk hekimliğini tercih etmektedirler. Halk hekimliğinde ise en önemli figür ocaklardır. Belli başlı hastalıkları tedavi etme yöntemlerine veya hastalığın adına göre isimler alabilen ocaklarda sağaltma işlemleri el almış ya da izinli olan kişiler tarafından icra edilmektedir. Bu kişilere de genellikle ocak ya da ocaklı denmektedir. Ocaklar/ocaklılar, el veya izin aldıkları kişilerden görüp öğrendikleri bilgi ve tecrübelerle beraber bazen kendi tecrübeleri ile bazen de deneyimlerinin olumlu cevap verdiği uygulamalardan edindikleri tecrübe ile sağaltma işlemlerini icra etmektedirler. Bu sağaltma işlemleri, izlediği yöntemlere ve tekniklere göre farklı başlıklar altında incelenmektedir. Doğrudan doğruya vücut ile ilgili olmayan, hastayı etkileme amacı olan psişik nitelikteki sağaltmalara “ırvasa yoluyla yapılan sağaltma”; hastaların vücutlarını çizerek, delerek, dağlayarak, keserek veya vurarak yapılan sağaltmalara “parpılama yoluyla yapılan sağaltmalar”; dinsel yöntem, madde ve araç kullanılarak yapılan sağaltmalara da “dinsel yolla yapılan sağaltmalar” denmektedir. Bununla beraber bitki, hayvan ve maden kökenli emlerle yapılan sağaltma yöntemleri de mevcuttur. Ocaklıların icra etmiş oldukları bu sağaltma yöntemleri, esas itibariyle eski Türk inancı olan Şamanizm’den ve icracı olan şamanlardan günümüze miras kalan kültürel bir unsurdur. Hastalıkların tespiti, tedavi uygulamaları, tedavide kullanılan materyaller, söylenen dua sözleri/kalıpları gibi hususlar göz önünde bulundurulduğunda, ocaklıların Anadolu’da İslamiyet’ten sonra şamanların özelliklerinden olan halk hekimliği görevini devam ettirdikleri görülmektedir. Bu durum, Türk kültür unsurlarının dinî etkiler karşısında dahi yok olmadan, bazen aynı bazen de farklı formlarda kendine yer bularak devam ettiğini ocaklar özelinde göstermektedir. Bununla beraber halk biliminin araştırma sahasında olan halk hekimliğinin bir alt dalı olan ocakların sağaltma uygulamaları kişisel boyut, sosyal boyut ve söz boyutu bağlamında olduğu için perform","PeriodicalId":44416,"journal":{"name":"Milli Folklor","volume":"67 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136272239","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"社会学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Milli FolklorPub Date : 2023-09-29DOI: 10.58242/millifolklor.872921
Zh. N. Shaygozova, R. Muzafarov
{"title":"Looking for a Changing Tradition: Kazakh Traditional Puppet in Rites, Arts and Game Practice","authors":"Zh. N. Shaygozova, R. Muzafarov","doi":"10.58242/millifolklor.872921","DOIUrl":"https://doi.org/10.58242/millifolklor.872921","url":null,"abstract":"The traditional doll - kuyrshaқ – has been always placed within the female subculture domain localizing itself between ceremonial and game practices. The doll served to the girl directly from the early childhood and in a certain way it accompanied its hostess up to the eldest ages. Because of the general evening-out of rites and ceremonial tradition and due to the domination of industrial production of the European toy dolls at children's toys market – all these have led to a market failure of a traditional doll. It has almost disappeared by middle of 20th century. The authors collected data on the Kazakh doll and its domestic cultural prototypes by means of the archaeological and ethnographic on-site investigations at museums and field surveys of Almaatinskaya, Karaganda and some other Kazakhstan provinces in 2017-2019 (female inhabitants). In April-May 2019 the authors examined the unique collections of authentic Kazakh toys and shaman dolls (dated by the end of 19th – beginning of 20th centuries) at the Museum of Anthropology and Ethnography of Peter the Great of the Russian Academy of Sciences (Cabinet of Curiosities), the Russian Museum of Ethnography and the Central State Museum of the Republic of Kazakhstan. In 2018-2019 the authors also have interviewed modern Kazakhstan master puppet-makers about the contemporary dolls' art and its ethnic identity. The article considers the traditional Turkic doll (using an example of Kazakh kuyrshak) throughout the life of woman. It characterizes women's owned communication ritual with the high forces - deities and ghosts. The authors used the following methodology retrospective method, comparative method and analysis, structural and functional method and semiotics approach. Such a consideration of kuyrshak as an integral part of female subculture in historical retrospective approach and use of a sacral and profane criterion allowed identifying cultural transfers between the kindred ethnic groups and also tracking the genesis of the changing tradition from antiquity to nowadays. It facilitates comprehending a doll role in traditional culture and serve better interpretation of the modern aspects of puppeteer art. This work was implemented within the framework of the Ministry of Education and Science of Kazakhstan project AR 09259862 “Research of traditional crafts of modern Kazakhstan: state and search of ways of preservation”.","PeriodicalId":44416,"journal":{"name":"Milli Folklor","volume":"35 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.2,"publicationDate":"2023-09-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139334643","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"社会学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Milli FolklorPub Date : 2023-09-22DOI: 10.58242/millifolklor.1309806
Merve Kaptan
{"title":"LE SAMA : DANSE ET PHENOMENOLOGIE","authors":"Merve Kaptan","doi":"10.58242/millifolklor.1309806","DOIUrl":"https://doi.org/10.58242/millifolklor.1309806","url":null,"abstract":"Au départ, une question d’érudit : quelle conception de la danse soufie pouvons-nous développer en premier lieu ? Cette question implique certainement un examen approfondi des traditions soufies turques. Or, au sens où nous, les modernes, l’entendons, en ce qui concerne le corps visible, il n'existe actuellement qu'une gesticulation très vivante et raffinée. Mais au regard de l’argumentation d’ensemble, il semble possible d'affirmer que la danse est finalement considérée comme un écart, même excessif, par rapport à un état ‘normal’ du corps communicant, du corps qui parle et gesticule dans l'intention de communiquer. La danse en vient finalement à se déterminer comme écart, et même écart excessif. Comme rupture de vraisemblance. La danse soufie désigne non seulement un écart quantitatif mais également le risque d’une bascule qualitative du corps hors de la signification, sa chute dans l’insignifiance sensible. Dans cette étude, je vais établir une approche sémiologique concernant les aspects gestuels, les mouvements et le corps dans la danse soufie ou le samâ, qui est en général classé dans la catégorie danse non-théâtrale. Il serait donc souhaitable que le terme non-théâtrale, à la fois vague et connoté, soit envisagé avec prudence et que son emploie soit justifié. Pour ce faire, il s’agit de montrer que les gestes dans la danse ne sont plus pensés comme l’accompagnement charnel et spontané de la parole, mais bel et bien comme le premier mode possible de communication, comme protolangage. Ensuite je vais traiter la danse soufie en relation avec la philosophie de la Grèce antique et la phénoménologie heideggérienne pour explorer les dimensions philosophiques et phénoménologiques de samâ, autour de la question de la transcendance et de la présence. Dans la danse soufie, les danseurs cherchent à atteindre un état de transe ou d’extase, transcendant ainsi les limites de la conscience ordinaire pour atteindre une expérience de présence et d’union mystique avec le divin. Cela peut être associé à l’idée de transcendance dans la philosophie de Plotin ; le corps dansant, en tant qu'une forme d'unité spontanée des articulations intelligibles, manifeste une intelligence unifiée à travers le corps appartenant à l'univers physique. La phénoménologie heideggérienne, développé par le philosophe Martin Heidegger, s’intéresse à l’étude de l’existence humaine et à la manière dont nous sommes au monde. L'approche phénoménologique de Heidegger à propos du corps dansant en tant qu'une œuvre d'art présente des similarités avec la philosophie cosmologique de Plotin : les tensions entre ce qui est physique et psychologique, en d'autres termes entre ce qui est incorporé et la vie psychique de ce corps qui s'efforce de s'exprimer, se trouvent dans l'opposition du monde et de la terre. Ainsi, il est possible d’améliorer notre compréhension de la dimension spirituelle, corporelle et phénoménologique de la danse soufie, ainsi que de sa signification existentielle en exa","PeriodicalId":44416,"journal":{"name":"Milli Folklor","volume":"37 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.2,"publicationDate":"2023-09-22","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139337662","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"社会学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Milli FolklorPub Date : 2023-09-19DOI: 10.58242/millifolklor.1262919
Ayşe TAŞKENT
{"title":"HOMEROS’UN TERCÜME-İ HÂLİ: 19. VE 20. YY.’DA OSMANLI-TÜRK AYDINLARININ GÖZÜYLE HOMEROS BİYOGRAFİSİ","authors":"Ayşe TAŞKENT","doi":"10.58242/millifolklor.1262919","DOIUrl":"https://doi.org/10.58242/millifolklor.1262919","url":null,"abstract":"İlias ve Odüsseia adlı destanların ozanı Homeros, Osmanlı Türkçesi ve Türkçe kaynaklarda “server-i şuarâ, şairlerin en büyüğü/başı, şiir sanatının babası, Anadolulu şair, İyonyalı şair” olarak anılmaktadır. 1885/1886 yılında Naim Fraşeri'nin (ö.1900) Yunanca aslından yaptığı ilk tamamlanmamış Homeros çevirisi ile Türkler İlias’ı Osmanlı Türkçesi üzerinden okuma imkânı bulmuştur. Ancak Türklerin Homeros destanlarının temalarına ve kahramanlarına yabancı olmadıkları bilinmektedir. 1815 tarihinde F. von Diez’in Denkwürdigkeiten von Asien adlı eserinde Tepegöz ile Odüsseia destanındaki Polyphemos adlı küklopu karşılaştırmasıyla Homeros destanları ile Dede Korkut destanları arasındaki benzerlikler ve erken tarihsel ilişkiler tartışılmaya başlamıştır. Fatih Sultan Mehmet'in (ö. 886/1481) 1462'deki Troia ziyareti ve Topkapı sarayında 1463’e tarihlenen Johannes Dokeianos’un intinsah ettiği İlias nüshası Sultanın ve Osmanlı saray çevresinin Yunan edebiyatına ve Homeros’a ilgisinin en önemli göstergesi olarak değerlendirilmiştir. Kâtib Çelebi’nin (ö. 1067/1657) Cihannümâ zeylinde, Hezarfen Hüseyin Efendi’nin (ö. 1103/1691) ve Müneccimbaşı Ahmed Dede’nin (ö. 1113/1702) eserlerinde Truva anlatılarına yer vermeleri Osmanlı âlimlerinin İslam dışı büyük edebiyat temaları ve mitlerinden haberdar olduklarının göstergesidir. 1839, 1856 ve 1860 yıllarında yapılan reformlarla Osmanlı İmparatorluğu’nun yüzünü Batı'ya dönmesi ile özellikle Yunan, Roma klasikleri ve dünya edebiyatından çeviriler teşvik edilmiştir. Yusuf Kâmil Paşa'nın (ö. 1876) 1862 yılında Terceme-i Telemak başlığı ile Fénelon’dan yaptığı çeviri ile Türkler dolaylı yoldan da olsa Homeros ile bir kez daha karşılaşmıştır. Heinrich Schliemann'ın (ö. 1890) 1873 yılında Homeros'un Troia'sı ile birlikte Priamos'un hazinelerini de bulduğunu sandığı kazılar Osmanlı'da Homeros destanlarına olan ilgiyi canlandırmıştır. 19. yüzyılın sonlarına doğru, giderek artan sayıda Osmanlı aydını ve edebiyatçısı Homeros destanlarıyla ilgilenmeye başlamıştır. Makalemizde öncelikle Homeros ve destanlarına erken Osmanlı ilgisi incelenecek ardından 19. yy.’ın sonundan 20. yy.’ın başına kadar Osmanlıca ve Türkçe kaynaklarda Homeros ve eserlerinin nasıl ele alındığı incelenecektir. 1863 tarihinden Homeros’tan ilk tam Türkçe tercümenin yapıldığı 1940 tarihine kadar dergi, mecmua ve gazete gibi süreli yayınlarda, Yunan edebiyatı ve tarihi hakkındaki eserlerde ve ilk Türkçe tercümelerin girişlerinde Homeros’un doğum tarihi, doğum yeri, seyahatleri, İlias ve Odüsseia destanlarının nasıl ele alındığı incelenmiştir. Tasvir-i Efkâr, Kevkebü'l İlm, Hayat Mecmuası, Milli Talim ve Terbiye Cemiyeti Mecmuası, İctihad gibi süreli yayınlarda; M. Rauf (ö. 1918), Mehmed Tevfik (ö. 1915), Halit Ziya (ö. 1945), İsmail Hikmet Ertaylan (ö.1967), İsmail Habip Sevük’ün (ö.1954) Yunan edebiyatı hakkındaki eserlerinde Homeros’un hayatı ve eserleri hakkında bilgi verilmiştir. Ali Haydar (ö. 1914), Namık Kemal (ö.1888) ve Ahmed Midhat Efendi’nin (ö.1912) ","PeriodicalId":44416,"journal":{"name":"Milli Folklor","volume":"39 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-19","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135063975","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"社会学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Milli FolklorPub Date : 2023-09-06DOI: 10.58242/millifolklor.1280628
Svıtlana Nesterova Coşkun
{"title":"DİRSE HAN OĞLU BOĞAÇ HAN HİKÂYESİNİN YAPISAL ÇÖZÜMLEMESİ","authors":"Svıtlana Nesterova Coşkun","doi":"10.58242/millifolklor.1280628","DOIUrl":"https://doi.org/10.58242/millifolklor.1280628","url":null,"abstract":"Dede Korkut Kitabı Türk toplumunun geleneksel değerlerini ve toplumsal normlarını araştırmak için önemli bir kaynak oluşturmaktadır. Ancak, söz konusu destanda değer ve normlar henüz kavramsallaştırılmamıştır, örnek davranış ve eylem diliyle anlatılmıştır. Bu nedenle, bunların tespiti için özel bir yönteme ihtiyaç duyulur. Bu amaçla çalışmamızda, Yapısalcı Kuram çerçevesinde geliştirilmiş olan söylence çözümleme yöntemi Dirse Han Oğlu Boğaç Han hikâyesine uygulanmaktadır. Bu tür yöntem kapsamında bir araştırma daha önce yapılmadığı için, çalışmamız alan literatürüne katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Çalışmamızda, öncellikle araştırma yöntemi ile araştırma nesnesi arasındaki uygunluğun incelenmesinin ardından, üç aşamalı olarak karakter, kompozisyon ve olayların analizi gerçekleştirilmiştir. Ardından anlatının eşzamanlı ve artzamanlı dizgelerini yansıtan eylemler tablosu oluşturulmuştur. Araştırmamızın gösterdiği gibi, hikâyede yer alan karakterler, toplumsal örgütün çeşitli tabakasını temsil etmekte ve simetrik çift karakterden oluşan dengeli bir sistemi oluşturmaktadır. Hikâye kompozisyonunda, farklı yaşamsal süreçleri yansıtan üç bölüm belirlenebilir. İlk bölümde Boğaç Han’ın fiziki olarak dünyaya gelmesi, ikincisinde ismini elde etmesiyle sosyal yaşama katılması ve üçüncü kısımda ise siyasi hiyerarşide kalıcı bir yer edinmesi konu edilir. Hikayede ayrıca aile içi, merkezi ve lokal olmak üzere üç iktidar düzleminin etkileşiminin gerçekleştiği tespit edilmiştir. Söz konusu iktidar düzlemleri aynı bütünsel bir yapının parçaları oldukları için, herhangi bir düzlemde bir eksikliğin veya değişikliğin meydana gelmesi, diğer tür ilişkilerde dönüşümlere yol açar. Buna göre, söylencenin ilk kısmında, belirli bir yapısal unsurun eksikliği, ikinci kısımda ise söz konusu unsurun fazlalığı sorunsalı anlatılmaktadır. Üçüncü bölüm ise bir sentezle, yani tezatların kaldırılması ve toplumsal dengenin sabitlenmesiyle karakterize edilir. Hikayenin olay örgüsünde tespit edilen 16 eylem içerisinde, farklı motivasyon taşıyan dört eylem grubu belirlenmiştir. Buna göre, birinci grup yaşamın devam etmesi uğuruna toplumsal dengenin bozulmasına yol açan eylemleri, ikinci grup toplumsal düzenin koruması amacıyla gerçekleştirilen öldürme eylemlerini, üçüncü eylem grubu toplumsal statüyü korumak adına başkasına yapılan haksızlık durumları, dördüncü grup ise, aynı amaçla yapılan özveri eylemlerini kapsar. Buna dayanarak, hikâyenin süreklilik ile istikrar, bencilik ile fedakârlık gibi olguların kavranması ve değerlendirilmesine aracılık ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Söz konusu karşıt kavramlardan ilk çiftin yaşam ve ölüm gibi insan varoluşunun temel ontolojik durumlarına, diğer kalan çiftin ise bireysellik ve toplumsallık gibi sosyal yaşamın parametrelerine işaret ettiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte araştırmamız, söylencede yaşamın mutlak bir değer olmadığı gibi, ölümün de mutlak kötülük olarak anlatılmadığını ortaya koymuştur. Her iki olgu, ancak iktidar ilişkilerinin kal","PeriodicalId":44416,"journal":{"name":"Milli Folklor","volume":"25 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.2,"publicationDate":"2023-09-06","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139342211","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"社会学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}