{"title":"BOSNA’DAN OSMANLI TOPRAKLARINA GÖÇ ÜZERİNE BİR İNCELEME (1878)","authors":"Vehbiye Evi̇z","doi":"10.53718/gttad.1224841","DOIUrl":"https://doi.org/10.53718/gttad.1224841","url":null,"abstract":"İnsanoğlu, savaşlar, ülkeler arasındaki siyasi çekişmeler, dini baskılar, doğal afetler, sosyal ve iktisadi sebepler, geçim sıkıntıları vs. çeşitli sebepler yüzünden başka yerlere göç etme ihtiyacı duymuştur. Bunlar arasında en zor olanı diye düşündüğümüz vatanını, savaş, dini baskı ve siyasi çatışmalardan dolayı terk etmek zorunda kalan insanların göçleridir. Çünkü bu sebepler kişinin yaşam ve özgürlük hakkını ihlal eden durumların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu ise insanların yaşadıkları toprakları istemeyerek de olsa terk etmek zorunda bırakmaktadır. \u0000Dünya üzerinde yaşayan bütün toplumlar, kavimler ve milletler tarih boyunca çeşitli sebepler ile bir yerden başka bir yere göç etme ihtiyacı hissetmişlerdir. Osmanlı Devleti bulunduğu coğrafya itibarı ile kıtaları birbirine bağlayan önemli bir jeopolitik konuma sahipti. Bu durum Osmanlı’nın göç yolları üzerinde yer almasına neden olmuştur. \u0000Osmanlı Devleti çeşitli dönemlerde büyük Müslüman göçlerine maruz kalmıştır. Özellikle son dönemde kaybedilen topraklarda bulunan Osmanlı tebaası Anadolu topraklarına göç etmiştir. 1853-1856 Kırım Savaşı ve 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında Osmanlı topraklarına kitlesel göçler meydana gelmiştir. \u0000XV. yüzyılda Osmanlı topraklarına dahil edilen Bosna-Hersek, kısa sürede Müslümanlığı kabul etmiştir. Osmanlı Devleti’ne karşı Sırp ve Karadağ isyanları (1876) ile Osmanlı-Rus ve Avusturya Savaşları sonrasında Balkan bölgesinde yaşayan halk Anadolu topraklarına göç etmek zorunda kalmıştır. Avusturya’nın Berlin Muahedesine göre işgal ettiği Bosna’dan göçler başlamıştır. Osmanlı Devleti muhacirleri, İstanbul başta olmak üzere birçok yere yerleştirmiştir. \u0000Bizim incelediğimiz defterde dikkati çeken Osmanlı Devleti’nin savaşın gölgesinde, büyük bir korku ve endişenin hâkim olduğu sırada bir yandan toprak bütünlüğünü korumaya çalışıp diğer yandan özerkliğini kazanan bölgelerden ve Osmanlı'nın toprak kaybettiği yerlerden gelen göçmenler ile ilgilenmek zorunda kalmıştır. 1878 yılında Avusturya tarafından işgal edilen Bosna-Hersek’ten gelen Müslüman Boşnak göçmenlerini tek tek kaydederek gidecekleri mevkileri ve mahalleri kayıt altına alması ve muhacirlerin yerleştirilmesinde uyguladığı düzene ve yardıma dikkat çekmektir.","PeriodicalId":150594,"journal":{"name":"Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-01-04","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"130080086","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"DEMOKRAT PARTİ DÖNEMİ EĞİTİM POLİTİKALARININ RESMİ EĞİTİM RAPORLARINA YANSIMASI","authors":"Seher Akça","doi":"10.53718/gttad.1221993","DOIUrl":"https://doi.org/10.53718/gttad.1221993","url":null,"abstract":"Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren devlet politikasında eğitim kurumuna büyük önem verilmiş; bu alanda devrimci atılımlar yapılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulmasıyla, halkın kültür düzeyinin yükseltilmesi yanında, Cumhuriyet yurttaşı yetiştirilmesi, ulus kimliğinin kazandırılması, devrimlerin halkla bütünleştirilmesi, ekonomik kalkınmada nitelikli insan gücünün yetiştirilmesi eğitim kurumundan beklenen başlıca hedefler arasında yer almıştır. \u0000Cumhuriyetin eğitim politikaları oluşturulurken, Türk eğitim sistemiyle ilgili durum tespiti yapılması ve mevcut sistemin geliştirilmesine yönelik çözüm önerilerinin üretilmesi önem kazanmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı başkanlığında düzenli aralıklarla yapılan eğitim toplantıları, yerli-yabancı uzmanlar tarafından hazırlanan eğitim sisteminin belli alanlarına ilişkin raporlar, teşkil edilen komisyonlar tarafından yürütülen çalışmalar, Cumhuriyet dönemi eğitim uygulamalarına kaynaklık etmiştir. \u0000Ülkemizde II. Dünya Savaşından sonra çok partili hayata geçilmiş; siyasette demokrasi ve liberalizm söylemleri iktidar-muhalefet ilişkilerini şekillendirmiştir. Bu dönemde muhalefet partisi olan Demokrat Parti, 1950 genel seçimlerini kazanarak iktidara gelmiştir. 1945 sonrası dünya ve ülke konjonktüründe yaşanan gelişmeler, Sovyet komünizminin tehdit olarak algılanması ekseninde ABD ile gelişen ilişkiler, DP iktidarının yalnız dış siyasetini değil; ülkenin sosyal, ekonomik ve kültürel hayatını da şekillendirmiştir. Dönemin eğitim anlayışı ve esaslarına bakıldığında da, eğitimde belirlenen hedef ve ilkelerin dönemin iç ve dış koşullarına uygun olduğu görülmektedir. \u0000Demokrat Parti Döneminin hükümet programları ve bu dönemde toplanan iki eğitim şurası, Demokrat Parti iktidarının, eğitim anlayışı, politika ve uygulamalarının değerlendirilmesi açısından önem taşımaktadır. Demokrat Parti iktidarı döneminde iki kez toplanan Milli Eğitim Şuraları da, ülkedeki eğitim sisteminin çağın koşullarına göre yeniden düzenlenmesi ve geliştirilmesi için önemli hususları gündeme taşımıştır. Bu şuralarda yapılan görüşmeler ve alınan kararların, ilköğretim ve mesleki-teknik öğretim konularına ilişkin olması da, iktidarın bu eğitim kademelerine verdiği önemin göstergesi olmuştur. \u0000Bu çalışmada Demokrat Parti döneminin, eğitim şuralarına da yansıyan ve özellikle ilk ve ortaöğretim kademelerine yönelik eğitim anlayış ve politikaları, 1960 yılı başlarında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanan raporlar doğrultusunda değerlendirilecektir. Demokrat Parti döneminin eğitim anlayış ve uygulamalarına ilişkin önemli tespitler içeren bu raporlar, eğitim teşkilat ve kurumsallaşması açısından ülke koşullarına uygun ve istifade edilebilecek öneriler geliştirmektedir. Bu raporlardan biri, 1958 yılında Ford Vakfı desteğiyle çalışmalarına başlayan Türkiye Eğitim Milli Komisyonu Raporu; diğeri, 1960 Askeri Darbesinden sonra Milli Eğitim Planlama kurulu içinde teşkil edilen Din ile İlgili Eğitim ve Öğretim Komitesi Raporudur. Türkiye Eği","PeriodicalId":150594,"journal":{"name":"Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi","volume":"9 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-01-04","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"123727030","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"HAKAS DESTANI KARTAGA MERGAN’A MİTOLOJİK BİR BAKIŞ","authors":"R. G. Kayabaşı, Veyis Bursa","doi":"10.53718/gttad.1211873","DOIUrl":"https://doi.org/10.53718/gttad.1211873","url":null,"abstract":"Destanlar milletlerin tarihi, geçmiş yaşantıları ve inanışları hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlayan edebi türlerdir. Türk destanları da milli kültürü ve Türk halkının değerlerini yansıtan ürünlerin başında gelmektedir. Bu destanlarda yer alan kahramanlar, çeşitli tipler ve bunların belirgin özellikleri destan geleneği içerisinde incelenerek Türk insanının kendisini ve evreni algılayış biçimi hakkında birçok bilgiye ulaşılabilmektedir. Ayrıca destanlarda yer alan motifler, hayvanlar, sayılar ve renkler gibi çeşitli unsurlar destanların barındırdığı mitolojik simgeleri oluşturmaktadır. Bu mitolojik simgelerin çözümlenmesi destanları daha anlamlı hâle getirmektedir. Destanlarla ilgili yapılacak çalışmaların artış göstermesi ve daha önce incelenmemiş olan destanların incelenmesi Türk destanlarının anlaşılma düzeyini artıracaktır. Böylece Türk milletinin inançları, kültürü, değerleri ve millet olma bilinci sonraki nesillere aktarılabilecektir. Türk mitolojisi hakkında edinilen bilgiler sayesinde milli bilincin özü anlaşılabilecektir. Türklerin göçebe bir hayat sürmeleri, birbirinden uzak coğrafyalarda yaşıyor olmaları, birçok Türk boyunun bağımsızlığını kaybetmesi ve mitolojinin din dışı bir unsur olarak görülmesi nedeniyle Türk mitolojisi yakın geçmişe kadar araştırılmamıştır. Bu durum Türk mitolojisinin sistemli bir hale dönüşmesini geciktirmiştir. Türk mitolojisi ve Türk destanlarıyla ilgili yapılan ilk derleme çalışmaları 19. yüzyılda yabancı Türkologlar tarafından gerçekleştirilmiştir. Rus Türkolog Radloff, Türk destanlarını derleyen ilk araştırmacılar arasındadır. Radloff, Sibirya bölgesine giderek uzun yıllar burada yaşamış ve çeşitli Türk boylarının destanlarını derleme imkânı bulmuştur. Güneydoğu Sibirya’da yaşayan Hakas Türklerinin destan derlemelerini de bu dönemde gerçekleştirmiştir. Hakas Türklerinin oluşturmuş oldukları destanların çok eski zamanlarda ortaya çıkmış olması bu destanlardaki mitolojik unsurların yoğunluğunu artırmıştır. Bulundukları coğrafya itibarıyla dış etkilerden uzak bir hayat yaşamaları da bu mitolojik unsurların büyük oranda korunmasını sağlamıştır. Ayrıca Hakas destanlarında kadın kahramanların sıklıkla yer alması ve Altın Arığ, Ay Huucın gibi bazı kadın kahramanların adlarının destanlara verilmesi Hakas destanlarını diğer Türk destanlarından ayıran özellikler arasındadır. Hakas Türklerinin alıptıh nımah adını verdikleri bu destanlar, yüzyıllar boyunca Hakas destan anlatıcısı olan haycılar tarafından yeni nesillere aktarılmıştır. Bu makalede incelenecek olan Kartaga Mergan Destanı da Radloff’un 1863-1864 yılları arasında derlediği Hakas destanlarından bir tanesidir. Hakas destan geleneği hakkında birçok bilgi vermesi, 1357 mısralık geniş bir hacme sahip olması ve daha önce üzerinde detaylı bir araştırma yapılmaması sebebiyle Kartaga Mergan Destanı incelemeye uygun görülmüştür. Kartaga Mergan Destanı’nda yer alan kahramanın, düşman tiplerin ve yardımcı tiplerin özellikleri Hakas destan geleneği dikkate alınarak in","PeriodicalId":150594,"journal":{"name":"Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-01-04","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"130080584","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"BATI TÜRKİSTAN HUNLARINDA GÖRÜLEN SOSYO-KÜLTÜREL GELENEKLER VE DİNLER (IV. – VII. YÜZYILLAR)","authors":"Egemen Çağrı Mızrak","doi":"10.53718/gttad.1198999","DOIUrl":"https://doi.org/10.53718/gttad.1198999","url":null,"abstract":"Şanyü Modu’nun iktidarından (M.Ö. 209-174) Şanyü Jünchen döneminin (M.Ö. 161-126) sonlarına kadar Hunlar İç Asya’nın tek hakim gücü olarak Çin’i tahakküm altında tutmayı başarmışlardı. Han hanedanının büyük imparatoru Wudi’nin Hun tehdidine karşı M.Ö. 129 civarında başlattığı kuzey ve batı yönündeki geniş-çaplı hücum stratejisi başarılı generaller sayesinde bilhassa Şanyü Yizhixie döneminde Hunların ciddi kayıplar verdiği ağır yenilgilerle sonuçlanmış ve Çin üzerindeki Hun hakimiyeti kesin bir şekilde kalkmıştı (M.Ö. 129-119). Hunlar Kansu’yu (Hexi Koridoru) kaybetmekle kalmamış, Ordos – Gobi’nin güneyindeki pay-i taht merkezlerini de yukarı Moğolistan’a taşımışlardı. M.Ö. 60’da I. Hun İç Savaşı patlak vermiş ve M.Ö. 53’de Zhizhi’nin iktidara gelmişti. Sürdüğü kardeşi Huhanye, Çin’in desteğiyle bir süre sonra Kuzey’e dönerek tahta geçerken, askeri üstünlüğüyle bilinen Zhizhi ise Batı’ya hareket etmiştir. Balkaş Gölü – Talas Nehri hattına kadar topraklarını genişleten ve Kangju devletini (Soğdiyana) kendine bağlayan Zhizhi, M.Ö. 36’da Çinliler tarafından kuşatılarak öldürüldü. Huhanye’den itibaren Çin’in “vasalı” konumunda kalan Hunlar, özellikle Şanyü Huduershi döneminde tekrar eski gücüne kavuşmuş ve Çin’e (Sonraki Han/Doğu Han: M.S. 25-206) karşı vasal statüsünü kaldırarak büyük bir tehdite dönüşmüştü. Lakin, M.S. 46’da veraset sırasından kaynaklanan yeni bir İç Savaş yaşanmış; karizmatik lider Punu Hun Şanyüsü olurken, esasında verasette daha önde gelen Bi güneye inerek taraftarlarının da desteğiyle kendini Şanyü ilan etmiş ve “tam vasal” statüsüyle Han’a bağlanmıştı. Bu dönemden itibaren Çin’in organizasyonu ile Kuzey Hunlarına karşı Doğu’da Xianbei (Siyenpi) ve Wuhuan’lar, Kuzey’de akraba Dingling’ler, Güney’de “kardeş” Güney Hunları, Tibetli Qiang’lar ve hatta kısa bir zaman önceye kadar vasalları olan Batı’daki Türkistan’ın vaha devletleri de dahil olmak üzere devasa bir ittifak oluşturuldu. M. S. 87’de Şanyü Youliu’nun, Siyenpiler tarafından öldürülerek derisinin yüzülmesi hadisesi, Hun tarihi için bir dönüm noktası ve yeni bir dönemin habercisi olacaktır. Bilhassa M. S. 89-91 senelerinde Doğu Tanrı Dağları, Moğolistan ve Altaylar’ın güney eteklerinde alınan ağır yenilgilerden sonra mağlup Kuzey Hun boyları 200.000’den fazla bir nüfus ile İli Vadisi, Yedi-su ve Doğu Kazakistan’a göç ederken boşalan Hun topraklarına ise Siyenpiler yerleşti. Kaynaklara göre Dou Xian’ın hibrid-ittifak ordularından kaçan bu Hunlar idari-geleneklerine göre “Yabgu” unvanı taşıyan bir devlet kurmuşlardır. Bu süreç kesin olarak Hunlar’ın Doğu Türkistan’ın batısından Hazar Denizi’nin kuzeyine uzanan bozkırlardaki yeni yayılma dönemi başlatmıştır. \u0000M.S. IV. yüzyılın ortalarında (M.S. 350-370) işte bu Hunların torunlarının önderliğinde farklı yönlere (Kuzey-batı ve Güney-batı) hareket eden aynı damara mensup iki grup; Avrupa, Batı Türkistan–Toharistan, İran ve Kuzey Hindistan’da tarihe yön verecek bir akışın baş aktörleri olacaklardır. Konumuzu oluşturan Batı Türkis","PeriodicalId":150594,"journal":{"name":"Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi","volume":"6 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"123747360","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"MOĞOL TAHAKKÜMÜ ALTINDA GÜRCÜ KRALLIĞI’NDA ÇIKAN İSYAN HAREKETLERİ","authors":"Ayşegül Ercan","doi":"10.53718/gttad.1196746","DOIUrl":"https://doi.org/10.53718/gttad.1196746","url":null,"abstract":"Moğollar ilk olarak 1220 tarihinde Gürcistan’a girmişler ve bölge üzerinde yağma ve talan hareketlerinde bulunmuşlardır. İlk gelişlerinde bölge üzerinde kalıcı olmamışlardır. İkinci gelişleri olan 1235 yılından sonra Ögedey’in batı seferlerine karar vermesiyle birlikte batıya doğru gelen Moğol birliklerinden bir kısmı Güney Kafkasya ve Gürcistan’da kalıcı olmuşlardır. Böylece bölgede bir yüzyılı aşkın bir Moğol tahakkümü başlamıştır. Moğollar mezkûr coğrafyada kaldıkları süre içerisinde Gürcü halkından sık sık vergi, kıyafet, erzak, at ve asker istemişlerdir. Bu istekler karşısında zor duruma düşen Gürcü halkı Moğol yönetimine karşı fırsat buldukça karşı durmaya çalışmıştır. Moğol yönetimine karşı düzenlenen isyan hareketleri çeşitlilik arz etmiştir. Bazı isyan hareketleri doğrudan Gürcüler tarafından Moğollara karşı düzenlenmişken bazıları ise Moğolların bir iç sorunu olarak ortaya çıkmıştır. Yani Gürcistan toprakları Moğollara karşı Gürcüler dışında düzenlenen başka isyan hareketlerine de sahne olmuştur. Özellikle İlhanlıların yıkılış dönemine yakın süreçte Gürcistan coğrafyası üzerinde Moğollara karşı çok sayıda isyan hareketi baş göstermiştir. Ayrıca İlhanlı Moğollarının vasal devleti statüsünde olan Gürcü Krallığı İlhanlıların baskılarından kurtulmak amacıyla onların düşmanı Altın Orda ile de ilişki içerisinde olmuşlardır. Altın Orda Hanlığı da İlhanlılara karşı Gürcistan topraklarında çıkan bazı isyan hareketlerini desteklemişlerdir. Moğollara karşı düzenlenen eylemlerden en dikkat çekeni Gürcü feodal beylerinin ortaklaşa almış olduğu karar sonucu gerçeklemişse de başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Yine, David Ulu ve David Narin’in de Gürcistan toprakları üzerindeki isyan hareketleri bu konuyla alakalı doğrudan akla gelen bir diğer tarihi vakadır. Bu dönemde meydana gelen bazı isyanlar ise Moğolların bölge üzerindeki varlığından ileri gelmiştir. Zira, Moğolların ağır vergiler almaları Gürcülerin kendi iç sorunu hâline gelmiştir. Dönemin siyasi kargaşalarının en ilginç örneği ise Basil Ucarmeli Vakası olarak kayıtlara geçmiştir. Kral David Ulu’nun Gürcistan'da olmadığı zamanlarda Basil Ucarmeli (Ujarmeli) yönetimde aktif bir rol üstlenmiştir. Basil Ucarmeli 13. yüzyılın ortalarında var olan büyük ekonomik krizi hafifletmek amacıyla Gürcü yönetiminin önlemlerinin geliştirilmesi ve uygulanması konularına öncülük etmiştir. Bu dönemde Basil'in önerisiyle kiliseye ait arazilerin bir kısmı yoksul nüfusa ve toprak sahibi olmayan soylulara dağıtılmıştır. Bu durum din adamları cenahında rahatsızlık uyandırmış ve Basil’e karşı çeşitli suçlamalar isnat edilerek yargılanmadan asılmasına sebebiyet vermiştir. Bu makale ile Gürcistan’a giren Moğolların bölge üzerinde müdahil oldukları olaylar Gürcü Krallığı’nın dini ve ekonomik atmosferi üzerinden yeni bir bağlama oturtulmaya çalışıldığı gibi Moğollara karşı yapılan isyan hareketlerine genel bir çerçeve sunulması amaçlanmıştır. Bu çalışma tespit edilebildiği kadarıyla Gürcülerin Moğollara karşı düzenlemiş oldu","PeriodicalId":150594,"journal":{"name":"Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi","volume":"37 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-22","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"130625951","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"19. YÜZYILDA HOKAND HANLIĞI İLE RUSYA ARASINDA TİCARET","authors":"Füsun Kara","doi":"10.53718/gttad.1184724","DOIUrl":"https://doi.org/10.53718/gttad.1184724","url":null,"abstract":"Makalede, XIX. yüzyılda Hokand Hanlığı ile Rusya arasındaki ticari ilişkiler hakkında bilgi verilmektedir. Hokand Hanlığı’nın en önemli gelir kaynağını ticaret oluşturmakta idi. Hanlık bu yüzyılda en büyük ticari pazarların açıldığı alan, dolambaçlı kervan yollarından geçen pahalı yabancı ürünlerin alınıp satıldığı yer olmuştur. XIX. yüzyılın ortalarına gelindiği zaman ekonomik hayat son derece modern bir duruma gelmişti. \u0000Hokand Hanlığı’nın en geniş ve zengin pazar alanı Taşkent şehrinde bulunuyordu. Ticari açıdan en önemli ürün pamuktu. Sunî sulamanın yapıldığı bölgelerde pamuk üretilerek çok önemli bir ürün elde edilmiştir. Ayrıca pamuk üretimi Hokand’ın gelişme göstermesinin belirleyici bir öğesidir. Pamuk Hokand Hanlığı’nın en önemli ihraç ürünlerinden biriydi ve bilhassa Rusya için önemliydi. Zanaatçılık ve el sanatları iç ve dış ticarette büyük önem arz etmekteydi. Ülkede bol miktarda bulunan altın ve gümüş dış ticaret için mühimdi. Türkmen, Karakalpak ve Kazaklardan ise koyun, deve ve sığır ithal ediliyordu. Rus işgali öncesinde Hokand Hanlığı diğer komşuları ile de serbest ticaret yapabiliyordu. Rusya ile yapmış olduğu antlaşma gereği diğer ülkeler ile yapılan ticaretine kısıtlamalar getirildi.","PeriodicalId":150594,"journal":{"name":"Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi","volume":"62 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-21","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"116588450","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"İSLAMİYET ÖNCESİ DÖNEMDE İLK TÜRK HEKİMLERİ","authors":"T. Baykuzu","doi":"10.53718/gttad.1180997","DOIUrl":"https://doi.org/10.53718/gttad.1180997","url":null,"abstract":"Türklerde tıp konusu daha önce de çalışılmış bir konu olmakla \u0000beraber İslam öncesi dönemden çok daha geç dönem verileriyle, yapılan \u0000ilaçlar, tedaviler ve tıp ile ilgili kelimelerden öteye gitmez. İslam öncesi \u0000tıbbı büyücü doktorların yaptığı şamanik ayinler ve törensel tedaviler \u0000dışında ciddi bilimsel bir bilim dalı olarak ele alınmaz. Çünkü elde \u0000yazılı bir belge bulmak çok zordur. Eldeki birkaç Çin kaynağında \u0000bahsedilen olaylar ise yeterince zengin değildir. Var olanları tespit \u0000etmek ise Çin yıllıkları dışında başka çeşitli Çin kaynaklarını araştırma, \u0000bulunan ufak bilgilerden yola çıkarak daha fazlasını başka kaynaklarda \u0000aramayı gerektirmektedir. Araştırmalarım sırasında bir Hun rahibin \u0000Çin’deki erken Buddhist döneminde çok önemli bir tıp sutrası çevirisi \u0000yaptığına tesadüfen rastladım. Bu Hun rahip aslında Kuzey Liang Hun \u0000devletinin yönetici ailesinden olup Buddhizmi kabul etmiş, bu uğurda \u0000çeşitli manastırlarda eğitim görmüş olan Chü-ch’ü Chin-sheng’dır ve \u0000“Meditasyon Hastalıklarının Tedavisinde Ezoterik Temeller Sutrası”nı \u0000kendi tıbbi bilgi ve tecrübeleriyle yorumlayarak tercüme etmiştir. Bu \u0000çeviri yüzyıllarca Orta ve uzak Asya’da kullanılan ve başvurulan bir tıp \u0000kitabı olmuştur. \u0000Diğer iki Türk hekimi ise Göktürk dönemine aittir. Biri \u0000arkeolojik verilerle tespit edilen Kuray Kurganı sahibi, hem komutan \u0000hem hekim olan Sangun Otacı Akgün, diğeri ise Tibet kaynaklarının \u0000kaydettiği, Göktürk Kağanlığın başhekimi olan hem tıp doktoru hem de \u0000veteriner olan Sengdö Otchen’dir. Sengdö 728 yılında Tibet devleti \u0000tarafından düzenlenen ve çevre ülkeleri kapsayan bir tıp sempozyumuna \u0000davet edilmiş ve Tibet tıbbına öncülük eden hekimlerden biri olmuştur.","PeriodicalId":150594,"journal":{"name":"Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi","volume":"333 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"122849891","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"TÜRKLERDE DEVLET ANLAYIŞI","authors":"Şükrü Büyükişiklar","doi":"10.53718/gttad.1208759","DOIUrl":"https://doi.org/10.53718/gttad.1208759","url":null,"abstract":"Türklerin devlet anlayışı, bütün Türk tarihi boyunca derin kökleri olan bir dünya görüşüne sahiptir. Bütün Türk devletleri, bu devlet anlayışını ve kültürünü ardından gelen Türk devletlerine aktarmayı başarmışlardır. Genel Türk Tarihi alanının saygıdeğer hocalarından Bahaeddin Ögel'in kaleme aldığı Türklerde Devlet Anlayışı başlıklı kitabı, başlangıçtan 13. yüzyılın sonlarına kadar Türklerin devlet anlayışı hakkında araştırmalar ve incelemeler içermektedir.","PeriodicalId":150594,"journal":{"name":"Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi","volume":"35 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-14","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"125375294","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"TÜRKİYE’DE KONAR-GÖÇER ARAŞTIRMALARI","authors":"Davut Şahbaz","doi":"10.53718/gttad.1185596","DOIUrl":"https://doi.org/10.53718/gttad.1185596","url":null,"abstract":"Türkiye’deki tarih yazımının konar-göçerleri hangi saiklerle ele aldığı merak konusudur. Bu bağlamda Osmanlı kır hayatının en önemli unsurlarından biri olan konar-göçerlerin sosyal ve kültürel hayatlarına dair çalışmaların ortaya çıkmasında, birden fazla faktörün etkili olduğu düşünülmektedir. Bunlardan ilki, ikinci meşrutiyetle zirveye çıkan Türkçülük akımının etkisiyle kaleme alınan milli tarih yazımıdır. Nitekim Oğuz boylarına dair bilgi veren ana kaynakların tercümeleri bu dönemde yapılmıştır. İkinci faktör ise Fransız Annales Okulu’nun öncülüğünde gelişen toplumcu tarih anlayışıdır ki, bu anlayışla birlikte Türkiye’de toplumsal, ekonomik ve kültürel konulara daha ağırlık verilmeye başlanmıştır. Zikredilen ekolle birlikte Konar-göçerler, tarih biliminin yanı sıra sosyoloji, edebiyat, dilbilimi, folklor, güzel sanatlar ve sağlık gibi alanların konuları arasına girmiştir. Dolayısıyla bu makalede, Türkiye’de konar-göçerlere yönelik yapılan çalışmaların bir envanteri çıkartılarak yeni araştırmacılara referans olması amaçlanmıştır.","PeriodicalId":150594,"journal":{"name":"Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi","volume":"15 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-13","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129669909","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"OSMANLI’DA DARBENİN DİLİ ÜZERİNE: BİÇİM VE İÇERİĞİYLE EYLEMDEN SÖYLEME BİR DARBE TEAMÜLÜ VE OLUŞUMU","authors":"Aykut Elmas","doi":"10.53718/gttad.1184560","DOIUrl":"https://doi.org/10.53718/gttad.1184560","url":null,"abstract":"Osmanlı siyasi düşüncesinde iktidar, imparatorluğun klasik çağında, birbiriyle iç içe geçmiş düalist bir halife-sultan kimliği geliştirmiş ve kendisini, bu kimlikten gelen hem fiilî hem de dinî çağrışım üzerinden son derece muhkem ve mutlak bir konumda yerleştirmişti. Her ne kadar zaman zaman merkez ya da çevrede baş gösteren birtakım askerî veya dinî-sosyal isyanlarla karşılaşmışsa da, hanedan içi mücadelelerden kaynaklı taht değişiklikleri dışarda tutulduğunda, tahttaki varlığı kaydıhayat ile sabit olmuştur. Ancak 16. yüzyılın sonları ile 17. yüzyılın başlarını kapsayan dönemde bu durumu aleyhte etkileyecek bir dizi gelişmeler yaşandı. Bunların ilki, kuruluş ve yükseliş devirlerindekinin aksine, yetkilerini saray hane halkına devreden ve seferlere öncülük etmeyen yeni bir iktidar görünümünün ortaya çıkışıydı. Buna paralel diğer bir gelişme ise, saray çevresinde, evlilik yoluyla hanedanla akrabalık bağı kuran güçlü ailelerin belirmeye başlaması oldu. Bu dönüşümler iktidarı zaten bir dereceye kadar pasifleştirmekteyken, daha sonra kendini gösteren, şehzadelerin sancağa çıkarılması usulünün terki, bu etkiyi daha da artırdı. Zira sancak usulünün terkine bağlı olarak gelişen kafes sistemi, hem iktidarı taht öncesi kazanacağı siyasi ve idari tecrübeden mahrum bırakıyor hem de taht için sarayda her daim hazır bir alternatif bulundurmakla onun tahttaki kaydıhayat konumunu tehlikeye düşürüyordu. Tüm bu gelişmeler, klasik çağdaki mutlak otorite algısını yıpratarak, iktidarı bir nevi edilgen bir alana sürükledi. Bu da, 17. yüzyılın ilk çeyreği henüz tamamlanmadan, kendini çok daha açık biçimde hissettiren iktisadi problemlerin imparatorluk merkezinde sebep olduğu şiddetli tepkiler ve saray çevresindeki bürokratik ikbal mücadeleleri sırasında, iktidarın tahttaki varlığına dair yeni bir durumun, geleneğin dışında başka bir öznenin ortaya çıkışının zeminini hazırladı; bir asır öncesine kadar isyanlarda genellikle kendi lehine bazı tavizler gözeten, iktidardan bürokrat ya da bürokratlarının azlini veya izalesini talep eden hanedan dışı güç odakları, 17. yüzyılda dirençle karşılaştığı takdirde artık bizzat iktidarın kendisini de hedef almaya başladı ve darbe, Osmanlı’da taht değişikliğinin yeni bir biçimi olarak doğdu. İç dinamiklerdeki değişimlerin yarattığı yeni koşullarda, ulaşılmaz ve dokunulmaz konumu sarsılmış iktidarı halife-sultan kimliğinin sunduğu korunaklı dairenin dışına çıkarabilmek, onun fiilî ve dinî boyutlarına denk düşen unsurların ve araçların muhalif cephede bir araya gelmesiyle mümkün oldu. Hiç şüphesiz bu noktadaki en önemli aktör ve paydaşlar ise, doğal işleyişte iktidarın en etkin tahakküm uzuvları olarak görülebilecek olan askerî unsur ve ulema idi. Klasik devlet sistemindeki bozulmayla eş zamanlı olarak müşahede edilen bu yeni durum, sonraki asırlarda da yinelenmesini sürdürdü ve darbe olgusu, gösterdiği devamlılıkla, imparatorluk siyasi tarihinin önemli parçalarından, hatta bazen dönüm noktalarından biri haline geldi. Aynı öneme denk ","PeriodicalId":150594,"journal":{"name":"Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi","volume":"26 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-11-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"125018010","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}