{"title":"En‘âm Sûresinin Nüzulü: Rivayet ve Metin Eksenli Bir Değerlendirme","authors":"Havva Özata","doi":"10.18505/cuid.1433763","DOIUrl":"https://doi.org/10.18505/cuid.1433763","url":null,"abstract":"Klasik tefsir merviyatı konulu kaynaklarda En‘âm sûresinin Mekke döneminin sonlarında tek seferde topluca nazil olduğu rivayet edilmektedir. Bununla birlikte sûrenin bazı âyetlerinin farklı zamanlarda indiğine işaret eden sebeb-i nüzul rivayetleri bulunmaktadır. Aynı şekilde bazı âyetlerinin Medenî olduğu bilgisi de birçok rivayette vurgulanmaktadır. Farklılaşan rivayetler, En‘âm sûresinin tek seferde mi yoksa belirli bir zaman aralığında peyderpey mi nazil olduğu konusunda bir çelişkiyi beraberinde getirmektedir. Sûrenin nüzulünün mahiyetinin tespit edilmesi ve neticede bu çelişkili durumun giderilmesi önem taşımaktadır. Bu makalede, En‘âm sûresinin metin içi ve metin dışı bağlamının değerlendirilmesi ile sûrenin nüzul sürecinin incelenmesi hedeflenmektedir. Böylece sûrenin tek seferde mi yoksa farklı zamanlarda mı nazil olduğunun tespit edilmesi amaçlanmaktadır. Metin dışı bağlam ile kastedilen, sûrenin tek seferde indiğini ya da sûrenin farklı âyetlerinin farklı zamanlarda ve muhtelif sebeplerle indiğini ifade eden rivayetler ekseninde şekillenen tarihî arka plandır. Metin içi bağlam ile kastedilen ise En‘âm sûresinin lafzî ve anlamsal yapısı ile ortaya çıkan metinsel özellikleridir. Bu şekilde sûrenin hem indirilişine dair rivayetler hem de metinsel özellikleri göz önüne alınarak incelenmekte ve özellikle müfessirlerin konu hakkında ortaya koydukları çözüm önerileri karşılaştırmalı bir analizle değerlendirilmektedir. Bu konu üzerinde son dönem müfessirlerinin çok daha fazla durduğu görülmüştür. Rivayetlerin hem teknik hem de içerik analizi, sûre hakkındaki sebeb-i nüzul rivayetlerin mahiyeti, sûrede ortaya çıkan metinsel bütünlük ilgili müfessirlerin bu mevzuda özellikle üzerinde durdukları konular olmuştur. Zira bazı müfessirler tek seferde indirildiğine yönelik rivayetleri hem sened hem de aksi yöndeki rivayetlerden dolayı sahih bulmamıştır. Birçok müfessir ise sûrenin tek seferde nüzulünün mümkün olduğunu iddia etmiştir. Bu görüşlerini delillendirirken de özellikle sebeb-i nüzul rivayetler üzerinde durmuşlardır. Bu rivayetlerin muteber hadis kaynaklarında yer almadığını ayrıca bunların sonradan âyetin anlamını beyan etmek için yapılan esbâb-ı nüzûl yorumlar olduğunu ifade etmişlerdir. Ayrıca hükmün taahhürü ve nüzul tekrarı gibi usule dair konulardan yararlanarak görüşlerini temellendirmeye çalışmışlardır. Sûredeki metinsel bütünlük de bu kapsamda değerlendirilmiştir. Zira En‘âm sûresinde, müşriklerin Hz. Peygamber’e ve onun tebliğ ettiği dinin her bir esasına karşı yaptıkları itirazların cevaplandığı ve câhiliyeye ait uygulamalarının, örf ve âdetlerinin reddedildiği görülmektedir. Sûrenin ilk âyetinden son âyetine kadar görebildiğimiz metinsel bütünlük ve bu paralelde seyreden tarihî arka plan ayrıca sûrenin “tek seferde nazil olduğunu” bildiren rivayetler hep birlikte ele alınınca En‘âm sûresinin tek seferde indirilmiş olması ihtimalinin yüksek olduğu görülmektedir.","PeriodicalId":515937,"journal":{"name":"Cumhuriyet İlahiyat Dergisi","volume":" 8","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-05-09","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141129062","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"İlahi Vahiy İle İnsanlığın Ortak Ontolojik Gerçekliği Arasındaki İlişki","authors":"Hayati Aydın","doi":"10.18505/cuid.1437702","DOIUrl":"https://doi.org/10.18505/cuid.1437702","url":null,"abstract":"Makalede İlâhî vahyin insanın ontolojik gerçekliğini göz ardı etmediğini, ontolojik gerçekliği üzerinden insanlara mesaj verdiği konusu ele alınmıştır. Bu durum, rüya ve şeriatlerin farklılığıyla ispat edilmeye, bu fikre temayül gösteren ancak Kur’ân hakkında olumsuz bir argüman olarak kullanan Montgomery Watt gibi müsteşriklere de cevap verilmeye çalışılmıştır. Bu yapılırken ilk önce bilinçaltının anlaşılması hususunda bazı örnekler verilmiş sonra rüya sembollerinde baskın olan kültürel unsurlara temas edilmiştir. Rüyalardaki sembollerin şekillenmesinde mantıksal bağı irdeleyen İslam ulemasının açıklamalarına ve rüya te’vîllerine de yer verilmiştir. Bu bağlamda tefsirde büyük problem olarak görülen Hz. İbrahim’in, oğlu İsmail’i kurban etme olayı ele alınmış ve nasıl anlaşılmasının gerektiği üzerinde durulmuştur. Bunun, baskın kültür altında sembolleşen bir rüya olduğu ve İsrail Oğullarına ‘Bakar’ kesme emriyle toplumun yanlış algısının değiştirilmesinin amaçlanması gibi çocukların tanrılara kurban edildiği ortamdaki yanlışlığın giderilmesi, kurban ritüelini tebdil edilmesinin amaçlandığı ifade edilmiştir. Daha sonra şeriat-ontolojik gerçeklik ilişkisi irdelenmiş, dinde bütün insanların ortak fıtratının esas alındığı ve bundan dolayı dinin bütün insanlar için değişmeyen bir olgu olduğunu, şeriatlerin ise kültürün baskın olduğu ve dolayısıyla bir yönüyle ilişki içinde olduğu toplumsal bilinçaltı olduğu vurgulanmıştır. Şeriatların farklılaşmasında toplumsal bilinçaltının göz ardı edilmediğini göstermek bağlamında Kur’ân’dan örnekler verilmek suretiyle savunulan tez ispat edilmeye çalışılmıştır. Bunlardan birisi, Kur’ân’da Arapların ortak duygularının esas alınması, kültürel bazı unsurların kullanılması, bir diğeri de yabancı isimlerin Arapların ifade ettiği şekliyle, ümmi anlayışa uygun kullanılmasıdır. Ayrıca bu konuda bazı helal yiyeceklerin Yahudilere haram kılınması ve diğer şeriatlerde yer alan bazı farklılıklar üzerinde durulmuştur. Helal yiyeceklerin haram kılınması konusunda Hz. Yakub’un yakalandığı ağır hastalıktan iyileştiği takdirde sevdiği yiyecekleri yememeyi nezretmesi, buna bağlı olarak iyileşince deve eti ve sütünü yiyip içmemesi, daha sonra çocukları ve ümmetinin de bu yiyeceklerden uzak durması sonucunda Tevrat’ta bunların haram kılınması örneği üzerinde durulmuştur. Bu örnek, şeriatlerin farklılaşmasının nedeninin bir şeye karşı tavrın toplumsal bir alışkanlık halini almasının sonucu olduğu vurgulanmıştır. Nitekim teravih namazının Müslümanlarca toplu kılınması ve buna devam etmesinden dolayı farz kılınır endişesiyle evlerinde kılmalarını tavsiye eden Allah Resulünün endişesinin de bunu pekiştirdiği dile getirilmiştir. Diğer şeriatlerde bazı farklılıklar konusunda ise orucun öncekilere farz kılınmasına rağmen keyfiyetinin farklı olması üzerinde durulmuştur. Aynı şekilde namaz, zekât ve haccın semavî dinlerinin hepsinde olmasına rağmen keyfiyetinin değiştiği örneklerle izah edilmiştir. Bu doğrultuda milletlerin yaşam tarzlarının v","PeriodicalId":515937,"journal":{"name":"Cumhuriyet İlahiyat Dergisi","volume":" 11","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-05-09","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141129024","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"İbn Kesîr’in el-Bidâye ve’n-nihâye’sinin Siyer Kısmında Bazı Sahîhayn Hadislerini Muhteva Tenkidinin Tahlili","authors":"Mehmet Ali Çalgan","doi":"10.18505/cuid.1430992","DOIUrl":"https://doi.org/10.18505/cuid.1430992","url":null,"abstract":"Bu çalışmanın amacı İbn Kesir’in (öl. 774/1373) el-Bidâye ve’n-nihâye isimli tarih çalışmasının siyer bölümünde Sahîhayn hadislerini muhteva açısından tenkidinin araştırılması ve tahlilidir. Çalışmamızın konusu ise İbn Kesir’in mezkûr eserinde yirmi Sahihayn hadisini Kur’ân-ı Kerîm (3 hadis), akıl (1 hadis), icmâ (1 hadis), sahih hadisler (7 hadis) ve sağlam târihî bilgilere (8 hadis) uygunluk/aykırılık kıstaslarını kullanarak tenkidi ve on dört hadiste izah getiremediği yanlışların birer hata olduğunu kaydetmesidir. İbn Kesir’in incelenen hadislerin muhteva tenkidine müsait bir hâle gelmesine yol açan râvi tasarruflarına dair verdiği bilgiler ayrıca kıymetlidir. Bu çalışmanın kapsamını oluşturan hadislerden yedi tanesi hem Sahîh-i Buhârî hem Sahîh-i Müslim, altı tanesi sadece Sahîh-i Buhârî, yedi tanesi de sadece Sahîh-i Müslim’de yer almaktadır. Hem Sahîh-i Buhârî hem Sahîh-i Müslim’de yer alan hadisler Hayber’de müt‘a nikahının yasaklanışı, Rasulullah’ın (s.a.v.) umre ve hacca niyeti, Hz. Peygamber’in gümüş yüzüğü atması, kıblenin değişimi haberinin Kubâ’ya ertesi sabah ulaşması, namazda konuşma yasağının zamanı, ye’cûc ve me’cûc’un seddinin delinmesi ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) miras bırakmaması konulu hadislerdir. Sadece Sahîh-i Buhârî’de geçen hadisler isranın vahiy gelmesinden önce vukuu, Hamrâülesed seferine katılanların sayısı, Sa‘d b. Ebî Vakkas’ın İslam’a girişi, Hz. Ali’nin Hz. Ebû Bekir’e biatı, Recî‘ vak‘asıyla ilgili bazı bilgiler ve mirac hadisinde Beyt-i Makdis’e yolculuğun zikredilmemesi konulu hadislerdir. Son olarak, sadece Sahîh-i Müslim’de yer alan hadisler ise Huneyn savaşında müslümanların sayısı ve Taif kuşatmasının müddeti, yeryüzünün yedi günde yaratılışı, Amr b. Abese’nin İslam’a girişi, Bedir için Sa‘d b. Ubâde ile istişâre, sahâbînin sıcak kumlardan şikâyeti, Ümmü Habîbe ile evlilik ve kurban bayramında öğle namazının yeri konulu hadislerdir. Araştırmamızın yöntemi kaynak taraması ve sonuçların diğer şarihlerinkiyle mukayeseli tahlilidir. Araştırmamızın sonucunda eleştirilen hadislerin büyük bir kısmında İbn Kesir’in değerlendirmelerinin İbn Hacer ve Nevevî gibi muhaddislerinkinden farklı olduğu görülmüştür. Çalışmamızın önemi İbn Kesir’in tenkitlerinin muhaddislerin senedin sıhhatinin metnin sıhhatini temin etmeyeceğine dair tespitlerinin uygulamadaki somut delillerini oluşturmasıdır. Kısaca İbn Kesir’in, eserine güçlü tenkit zihniyetini, özgün görüşlerini ve geniş ilmî birikimini başarıyla yansıttığı görülmektedir.","PeriodicalId":515937,"journal":{"name":"Cumhuriyet İlahiyat Dergisi","volume":"162 ","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-05-09","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141129001","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Mu‘tezilî Tefsir Geleneğinde İsrâiliyyât","authors":"Ersin Çelik","doi":"10.18505/cuid.1424869","DOIUrl":"https://doi.org/10.18505/cuid.1424869","url":null,"abstract":"İslâm geleneğinin en akılcı fırkası kabul edilen Mu‘tezile’nin özellikle Kur’an kıssaları çerçevesinde tefsirlerde yer bulan israilî rivayetler karşısındaki tutumu merak uyandırıcıdır. Bazı çalışmalarda kimi Mu‘tezilî müfessirlerin isrâiliyyât karşısındaki tutumuna değinilse de İsrâilî rivayetlerin tenkidi söz konusu olduğunda Mu‘tezile’nin bir ekol olarak tutumu herhangi bir araştırmaya konu edilmemiştir. İsrâiliyyât üzerine yapılan son çalışmalarda isrâiliyyât eleştirisinin İbnü’l-Arabî öncesinde Tûsî, Mâverdî hatta Mâtürîdî gibi isimlere kadar geri götürülebileceği söylenirken tamamen Sünnî ve Şiî müfessirler üzerinden bir okuma yapılmakta Mu‘tezilî müfessirlerin görüşlerine yer verilmemektedir. Oysa bu çalışmalarda bahsedildiği üzere erken dönem isrâiliyyât eleştirilerinin genelde ismet meselesi ekseninde yapılması, Mu‘tezilî müfessirler özelinde bir incelemeyi zorunlu kılmaktadır. Nitekim isrâiliyyât eleştirisinde ön plana çıkartılan Mâtürîdî (ö. 333/944, Mâverdî (ö. 450/1058), Tûsî (ö. 460/1067), İbnü’l-Arabî (ö. 543/1148) ve İbn Kesîr (ö. 774/1373) gibi Sünnî ve Şiî müfessirlerden önce Ebû Bekir el-Esam (ö. 200/816), Ebû Alî el-Cübbâî (ö. 303/916) ve Ebû Müslim el-İsfahânî (ö. 322/934) gibi Mu‘tezilî isimler tarafından isrâiliyyât eleştirisinin yapıldığı görülmektedir. Her ne kadar onlar eserlerinde isrâiliyyât kavramını kullanmasalar da bu eleştirileri bazen rivayetlerin kaynağına bazen de içeriğine yöneltmektedir. Daha sonraki Mu‘tezilî âlimlerin de belli âyetler üzerinden bu eleştiriyi sistematik olarak devam ettirdikleri söylenebilir. Çalışmada öncelikle hicrî 2-6. asırda yaşamış el-Esam, Ebû Ali el-Cübbâî, Ebû Müslim el-İsfahânî, Kâdî Abdülcebbâr (ö. 415/1025), Cüşemî (ö. 494/1101) ve Zemahşerî (ö. 538/1144) gibi müfessirlerin, israiliyata bakışına odaklanılmaktadır. Söz konusu müfessirlerin farklı israilî rivayetler karşısındaki tutumu betimsel analiz yöntemiyle değerlendirilmektedir. Ayrıca aynı dönemdeki Sünnî müfessirlerin bu rivayetlere yaklaşımına da atıfta bulunulmaktadır. Mu‘tezilî müfessirlerin isrâiliyyâta yaklaşımı ele alınırken; onların bu rivayetleri reddetmeleri, isrâilî rivayetleri yorumsuz aktarmaları, aklî yorumu isrâilî rivayetlere tercih etmeleri ve isrâiliyyâtla âyetleri tefsir etmeleri gibi farklı yaklaşımlar hususunda ayrıma gidilmektedir. Mu‘tezilî müfessirler eserlerinde birçok İsrâilî rivayet aktarsa da özellikle tefsir geleneğinde sorunlu bazı rivayetlerin te’vilinde eleştirel yaklaşımın ilk örneklerinin onlardan gelen tefsirlerde olduğu söylenebilir. Bu bağlamda çalışmada klasik dönemde isrâiliyyat eleştirisinde Mu‘tezilî müfessirlerin öncü olduğu, özellikle ismet-i enbiyâ ve ismet-i melâike ile ilgili bir takım rivayetlerin eleştirisinin ilk önce Mu‘tezilî müfessirlerle başladığı sonucuna ulaşılmıştır. Yine Mâtürîdî, Mâverdî ve Tûsî gibi Sünnî ve Şiî müfessirlerin kimi yerlerde söz konusu rivayetleri eleştirirken Mu‘tezilî isimlere referansta bulunmasına da dikkat çekilmiştir. Son olarak Mu‘tezilî müfessirl","PeriodicalId":515937,"journal":{"name":"Cumhuriyet İlahiyat Dergisi","volume":" 7","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-05-09","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141129070","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Muġni’l-Ḳurrâʾ fî Şerḥi Muḫtâri’l-İḳrâʾ Özelinde ʿAṭâʾullâh Mesleği’ne Ait Tercihlerin Mahiyeti","authors":"Muhammed Pilgir","doi":"10.18505/cuid.1421128","DOIUrl":"https://doi.org/10.18505/cuid.1421128","url":null,"abstract":"Bu çalışmada Türkiye’de ḳırâât tedrisatında istifade edilen mesleklerden biri olan ʿAṭâʾullâh mesleğine ait tercihlerin mahiyeti, Muḥammed ʿÂrif el-Ḥıfẓî’nin Muġni’l-ḳurrâʾ fî şerḥi Muḫtâri’l-iḳrâʾ adlı eseri özelinde ve el-ʿaşru’s-suğrâ programının sınırları içerisinde ortaya konulmuştur. Osmanlı coğrafyasında teşekkül eden ve Anadolu’ya özgü olan ḳırâât meslekleri, ḳırâât tedrisatında günümüze kadar varlığını sürdüregelmiştir. Bu meslekler, taḥrîrât ekolü mesabesinde olmasına rağmen Anadolu toprakları dışında neredeyse bilinmeyen, tanınmayan ve kendisine ḳırâât eğitim-öğretiminde yer verilmeyen bir terminoloji olarak günümüze kadar gelmiştir. Mamafih, söz konusu mesleklerden biri olan ʿAṭâʾullâh mesleğinden ḳırâât tedrisatında günümüze değin yararlanılmasına rağmen bununla ilgili yeteri düzeyde akademik çalışmanın yapılmadığı müşahede edilmiştir. Nitekim ʿAṭâʾullâh mesleğiyle alakalı iki çalışma tespit edilebilmiştir. Bunlardan biri doktora diğeri ise yüksek lisans tez araştırmalarıdır. Bunun dışında mesleklere genel olarak temas edilen ve “Kırâat Eğitiminin Dünü, Bugünü, Yarını ve Kırâat Eğitiminde Meslekler” adıyla kitap bölümü olarak basılan bir çalışma ve mesleklere bir bölüm ayrılan Kıraat İlmi Eğitim ve Öğretim Metotları adlı araştırmalar da mevcuttur. Bahsedilen bu ilmi faaliyetlerden Ahmed er-Rüşdî ve Mürşidü’t-Talebe Adlı Eserinin Kıraat İlmindeki Yeri adlı eser dışında, meslek tercihlerinin mahiyetinin ortaya konduğu bir çalışmaya rastlanmamıştır. Ancak söz konusu çalışma, ekseriyetle Ataullah mesleğinin el-ʿaşru’l-kubrâ öğretiminde temel kaynak olarak kabul edilen Murşidu’ṭ-Ṭalebe’ye, bu eserin münderecatındaki vecîh ve tercihlerin tahliline yönelik olarak ele alınmıştır. Dolayısıyla açıklamaya çalıştığımız mevcut boşluğu doldurması beklenen bu çalışmada ise aşere/el-ʿaşru’s-suğrâ öğretiminde ʿAṭâʾullâh mesleği için temel kaynak olarak kabul edilen Muġni’l-ḳurrâʾda geçen vecîhler ele alınmış ve bunlara ait tercihlerin mahiyeti, uṣûl ve ferşu’l-ḥurûfla alakalı örnekler eşliğinde ortaya konulmuştur. Bu bağlamda çalışmanın temel amacı, ʿAṭâʾullâh mesleğiyle ilgili tercihlerin arka planının Muḥammed ʿÂrif el-Ḥıfẓî’nin Muġni’l-ḳurrâʾ fî şerḥi Muḫtâri’l-iḳrâʾ adlı eseri özelinde izah edilmesidir. Nitekim mezkûr mesleğe ait tercihlerin keyfiyeti, el-ʿaşru’ṣ-ṣuġrâ müfredatının temel kaynakları olan et-Teysîr fi’l-ḳırââti’s-sebʿ ile Ḥirzu’l-emânî ve vechu’t-tehânî fi’l-ḳırââti’s-sebʿ adlı eserler ışığı altında açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır. Bu eserlere ek olarak ḳırâât alan yazınının temel eserlerinden de istifade yoluna gidilerek ʿAṭâʾullâh mesleğine ait tercihlerin ilgili eserlerdeki yeri ve bu tercihlerin sebepleri izah edilmiştir. Bu bağlamda Muġni’l-Ḳurrâʾ özelinde verilen örneklerin hepsinde mervî vecîhlerin tamamının ʿAṭâʾullâh mesleğinde tercih edildiği tespit edilmiş; fakat bunlardan -son örnek hariç olmak üzere- Şâṭıbî’nin kendi usulüne muhalefet ettiği ifade edilen vecîhlerin ise son örnek dışında muaḫḫar vecîh olarak zikre","PeriodicalId":515937,"journal":{"name":"Cumhuriyet İlahiyat Dergisi","volume":" 11","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-05-09","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141129033","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Doğaçlama Şiir Söyleme Becerisi Olarak Arap Şiirinde İcâze","authors":"Fatih Yavaş","doi":"10.18505/cuid.1413113","DOIUrl":"https://doi.org/10.18505/cuid.1413113","url":null,"abstract":"Şiir kadim dönemlerden bu yana Arap kültüründe en önemli sanat dallarından biri belki de birincisi olagelmiştir. Şiirin ve dolayısıyla şairlerin büyük bir itibar gördüğü Arap toplumlarında şaire kıymet kazandıran ölçütlerden biri de irticalen şiir söyleyebilmesi, muhatabına cevap verebilme yetisi ve hazırcevaplığıdır. Bir şairin başka bir şairin şiirini aynı muhteva, vezin ve kafiyede irticalen devam ettirmesi anlamına gelen icâze de kökleri Câhiliye Dönemi’ne kadar uzanan bir şairlik hüneridir. Çalışma bu nedenle şairlerde kadim dönemlerden bu yana aranan bu hünerin hususiyetlerini konu edinmekte, bir meziyet olarak icâzenin şairlerde niçin bulunmasına önem verildiğini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Makalede nitel araştırma yöntemlerinden belge analizi yöntemi kullanılarak icâzenin tanımı, türleri ve yöntemleri üzerinde durulmuş, verilen örneklerle bu türler arasındaki farklılıklar izah edilmiştir. Ayrıca icâzenin yine bedîhî olarak söylenen bir şiir türü olan nakîzadan, irticalen söylenmese de öncesinde söylenmiş bir şiirden daha güzelini orta koyma saikiyle yazılan muʿâraza türü şiirlerden ayrıştığı yönlerine temas edilmiştir. Şairleri icâze istemeye sevk eden sebepler örnekler üzerinden incelemeye tabi tutularak icâze türü şiirlerin bir şairin başka bir şaire meydan okuması, meydan okuma olmaksızın şairliğini sınama isteği, şiirin devamı konusunda yardım talebi veya şairlerin aralarında şaka yollu atışması neticesinde ortaya çıktığı tespit edilmiştir. Şiirinin devamını isteyen şairle (müstecîz) şiiri devam ettiren şair (mücîz) veya şairlerin söylediği beyitlerin muhteva analizi yapılarak aralarındaki farklara işaret edilmiştir. İcâze türü şiirlerde şiire ekleme yapılmasını isteyen şairle şiiri devam ettiren şairin söylediği kesitlerin aynı uzunlukta olmadığı görülmüş, bunun sonucunda muhteva, vezin ve kafiye birliğini gerektiren icâze türü şiirlerin tarafların söylediği kesitler itibariyle esnek bir yapısının olduğu sonucuna varılmıştır. Buna ilaveten bazı icâze örneklerinde vezin ve kafiyeye bağlı kalınmasına rağmen konu değişiminin meydana geldiği de tespit edilen hususlardan biri olmuştur. İki veya daha çok şairin birlikte şiir inşâd etmesi şeklinde temayüz eden icâzelerde genelde edebi bir gayenin ön planda olmadığı müşahede edilirken bazı şairler ise ekleme yaptığı beyitlerde üslup açısından son derece zengin bir anlatım örneği sergilemişlerdir. Araştırmanın vardığı sonuçlar itibariyle vurgulanması gereken bir başka husus öncesinde bir hazırlık yapmaya imkân vermemesi dolayısıyla icâze türü şiirlerin kısa şiirlerden meydana gelmesidir. Şairlerin farklı saiklerle söylemiş olduğu icâze örneklerinde vasıf, hiciv, gazel, şikâyet gibi farklı temaları işlemiş olmaları bu şiirlerle ilgili zikre değer bir başka özelliktir. Netice olarak icâze türü şiirler eskiden beri Arap toplumunda şairin gücünü ve maharetini gösteren, yaşanılan ortamın edebi zevkini yansıtan, toplumun sosyokültürel yapısına dair önemli veriler ihtiva eden bir şiir türü olarak","PeriodicalId":515937,"journal":{"name":"Cumhuriyet İlahiyat Dergisi","volume":" 18","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-05-09","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141129192","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Muՙtezilî Usûlcülerin Mecaz Tanımları Üzerine Bir Değerlendirme","authors":"Yasin Akan","doi":"10.18505/cuid.1412988","DOIUrl":"https://doi.org/10.18505/cuid.1412988","url":null,"abstract":"Dini sahada tartışılan bazı kavramlar birden fazla disipline konu olmuş ve bu kavramlar her disiplinde farklı açılardan ele alınmıştır. Dinî nasların anlaşılmasında önemli yeri olan hakikat ve mecaz bu tür kavramlardandır. Hakikat ve mecaz salt dilbilimsel kavramlar gibi görünseler de birçok dini disipline de önemli ölçüde konu olmuşlardır. Fıkıh usûlü, bu kavramları yoğun bir şekilde konu edinen temel dini disiplinlerden biridir. İlk dönem dil kaynaklarında mecaza dair bir tanım yapılmamışsa da ana hatlarıyla “lafzın dilde vazedildiği anlam dışında kullanılması” mecaz kabul edilmiştir. Günümüze ulaşan ilk fıkıh usulü eserinin müellifi İmam Şâfiî (öl. 204/820) ve Mu‘tezilî öncülerden Câhız (öl. 255/869), Ebû Ali el-Cübbâî (öl. 303/916) ve Ebû Hâşim el-Cübbâî (öl. 321/933) de sahip oldukları görüşlerini temellendirirken kavrama dair tanım yapmadan mecazı kullanmışlardır. Kelamcı usûlcülerden ilk defa mecaz tanımı yapan Ebû Abdullah el-Basrî’den (öl. 369/979-80) mecaza dair iki farklı tanım nakledilmiştir. Ebû Abdullah’ın yaptığı bu tanımlar ana hatlarıyla sonraki fıkıh usûlcülerin tanımları üzerinde önemli etkili olmuşsa da bu tanımlar yakın takipçileri tarafından kabul görmemiştir. Kelamcı usûlcülerden Cessâs (öl. 370/981) ve Bâkıllânî (öl. 403/1013) düşünsel mülahazalar içermeyen sade bir tanım yaparken Mu‘tezilî usûlcülerden Ebü’l-Hüseyin el-Basrî (öl. 436/1044) mecaza dair kelâmî mülahazalar içeren komplike bir tanım geliştirmiştir. Ebü’l-Hüseyin, yaptığı tanımda lafzın mecazi anlamda kullanıldığını ortaya koymak için ilk olarak hitabın türünün temel belirleyici unsurlardan biri olduğuna dikkat çekmiştir. Ebü’l-Hüseyin yaptığı tanımda ikinci olarak da lafzın hakiki anlamı gibi mecazi anlamının da bir vazՙ ile olduğuna işaret etmiştir. Ayrıca yaptığı tanımda açık şekilde ifade etmese de konu çerçevesinde yaptı değerlendirmelerde lafzın mecazi anlamda kullanıldığını ortaya koymak için karinenin de temel belirleyici unsurlardan biri olduğunu vurgulamıştır. Ona göre ancak lafzın hakiki anlamda kullanıldığına engel bir karinenin olması durumunda lafız mecazi anlama hamledilir. Mu‘tezilî usûlcülerin mecaz tanımlarını konu edinen bu çalışmada öncelikle İlk beş asırda dilcilerin ve Mu‘tezile dışındaki fıkıh usûlcülerin ortaya koydukları mecaz tanımları incelenmiştir. Daha sonra Mu‘tezilî usûlcülerin mecaz tanımları değerlendirilmiştir. Mu‘tezilî âlimlerin mecaz tanımları içerisinde ekolün düşünsel mülahazalarını dikkate alan Ebü’l-Hüseyin el-Basrî’nin tanımı yakından incelenmiştir. Mu‘tezilî düşünürlerden Kâdî Abdülcebbâr’ın mecaz anlayışını yansıtan tanımı günümüze ulaşmadığı için Ebül-Hüseyin’in tanımı incelenirken onun görüşleri de irdelenmiştir. Böylece Ebül-Hüseyin’e ait fıkıh usulü sahasında yoğun kelâmî mülahazalar ihtiva eden mecaz tanımının temelde Kâdî Abdülcebbâr’a dayandığı ortaya konulmuştur. Çalışmamızda son olarak Ebül-Hüseyin’den nakledilen mecaz tanımının diğer ekollere mensup usûlcüler üzerindeki etkisi de ortaya konulmuştur. Bu tanı","PeriodicalId":515937,"journal":{"name":"Cumhuriyet İlahiyat Dergisi","volume":" 12","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-05-09","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140995310","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Dinsel Şiddet Tartışmaları Bağlamında Dinî İnanç ve Değerler: Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm Bağlamında Bir Değerlendirme","authors":"Serkan Sayar","doi":"10.18505/cuid.1429095","DOIUrl":"https://doi.org/10.18505/cuid.1429095","url":null,"abstract":"Dünya genelinde yaşanan çatışmalarda dinî inanç ve değerlerin araçsal kullanımı, din ve şiddet konularının merkeze alındığı birçok tartışmaya kaynaklık etmektedir. Yapılan tartışmalar dinî inanç ve değerlerin şiddet içeren davranışlara neden olduğu varsayımı etrafında şekillense de din ve şiddet arasında var olan ilişki oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. Zira, dinsel geleneklerin merkezinde yer alan kutsal metinler, savaş ve şiddet içeren örnek ve sembollerin yanı sıra barış ve uzlaşı içeren taleplere de sahiptir. Başka bir ifade ile dinî gelenekler, tarihî süreç içerisinde hem temel ahlaki değerlerin hayata geçirilmesi hem de barışçıl tutumların benimsenmesinde ilham verici bir kaynak olarak hizmet etmişlerdir. Diğer taraftan insanlık tarihinin en kötü örnekleri de dinî inanç ve değerler ile bağlantılıdır. Tarihî kayıtlar, din adına yapılan savaşlarda binlerce insanın hayatını kaybettiğine ve bir o kadarının da doğrudan ya da dolaylı şiddete maruz kaldığına işaret etmektedir. Öyleyse kutsal metinlerde yer alan herhangi bir pasajdan ya da geçmişte yaşanmış olumlu ya da olumsuz herhangi bir örnekten hareketle dinî inanç ve değerlerin bütünüyle savaşa veya barışa hizmet ettiğini söylemek gerçekçi bir tutum olmayacaktır. Bununla beraber Amerika’da gerçekleşen 11 Eylül saldırıları dinsel şiddet konusunda farklı görüşlerin öne sürülmesine neden olmuştur. İronik bir şekilde 2001’de dinî terörizm ile mücadele kararı alan Amerika’nın dinî inanç ve değerleri şiddetin meşrulaştırılmasında bir araç olarak kullanması, 11 Eylül’ün benzer saldırılar için bir arketip olarak kullanılmasına zemin oluşturmuştur. Zira Müslüman olduğu iddia edilen 19 kişinin kaçırdığı 4 uçağın Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırı için kullanılması sadece dinsel şiddet tartışmalarının İslâm ve Müslümanlar üzerinden yapılmasına neden olmamış aynı zamanda İslâm coğrafyasının yeniden şekillenmesine neden olacak askeri ve siyasi kararların alınmasına da zemin oluşturmuştur. Bu saldırı neticesinde dinsel terör örgütlerine karşı harekete geçtiğini iddia eden Bush, verilen mücadeleyi şeytani güçlere karşı “haçlı seferi” olarak yorumlayarak Afganistan ve Irak’ta on binlerce insanın ölmesi ile sonuçlanan askeri operasyonlara başlamıştır. Benzer şekilde 7 Ekim 2023 tarihinde, \"Aksa Tufanı” adı verilen operasyon ile Hamas’ın İsrail’e saldırması Netenyahu’nun Yeşaya kehaneti üzerinden temellendirdiği bir savaşın Gazze’de başlaması ile sonuçlanmıştır. Aksa Tufanı operasyonunun ardından bölgede sınırların yeniden çizileceğini söyleyen İsrail yönetimi, 7 Ekim olaylarını “İsrail’in 11 Eylül’ü” olarak isimlendirmiş ve kadın-erkek, genç-yaşlı ayrımı yapmaksızın binlerce sivilin ölmesine neden olacak saldırılara başlamıştır. Yaşanan çatışmalar her ne kadar teopolitik, ekonomik ya da kültürel nedenlere dayansa da şiddetin meşrulaştırılmasında din dilinin kullanılması kanaatimizce din ve şiddet konusu ile ilgili tartışmaların araştırılmasını gerektirmektedir. Bu nedenle dinsel şiddet tartışmaları ","PeriodicalId":515937,"journal":{"name":"Cumhuriyet İlahiyat Dergisi","volume":" 8","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-05-06","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141129462","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}