{"title":"TOPLU İŞ İLİŞKİLERİ BAKIMINDAN İŞYERİNİN SINIRLARININ BELİRLENMESİNİN ÖNEMLİ YANSIMALARI","authors":"Mehmet Yıldız","doi":"10.54704/akdhfd.1386914","DOIUrl":"https://doi.org/10.54704/akdhfd.1386914","url":null,"abstract":"İşyeri kavramı, iş ilişkisi bakımından işveren ve işçi kavramının yanında yer alan önemli bir bağlama noktasıdır. Öyle ki 4857 sayılı Kanun’un 2. maddesinin ilk fıkrasında işçi ve işveren kavramı tanımlanmış; hemen devamında ise işyeri kavramının tanımına yer verilmiştir. 6356 sayılı Kanun bakımından ise özel bir işyeri tanımına yer verilmemiş; 4857 sayılı Kanun’da yer alan işyeri tanımının 6356 sayılı Kanun açısından da geçerli olacağı düzenlemesine yer verilmiştir. Bu konuda kavram birliği sağlanmaya çalışılsa da işyeri kavramının toplu iş ilişkileri bakımından ayrıca incelenmesi önemlidir. Zira işyeri kavramı, bireysel iş ilişkisi bakımından taşıdığı önemin ötesinde, toplu iş ilişkileri bakımından çeşitli noktalarda doğrudan ya da dolaylı etkiyi haizdir. Bu bakımdan çalışmamızda ilk olarak işyeri kavramının tanımı açıklanmaya çalışılacaktır. İşyeri-işletme ayrımı toplu iş ilişkileri bakımından işletme kavramına özel anlam yüklendiği için ayrıca irdelenmesi gereken bir ayrımdır. Bu noktada çalışmamızda 6356 sayılı Kanun bakımından toplu iş sözleşmesi türü olarak özel bir anlam yüklenen ve işyerinin sınırlarının belirlenmesinin sonuçları açısından önem taşıyacak olan işletme kavramı da ele alınmaya çalışılacaktır. İşyerinin sınırlarının belirlenmesi bakımından önemli olan ve yargı kararlarında da sıkça tartışma konusu olmaya devam eden durum, bir yerin bağlı yer mi farklı bir işyeri mi olduğu hususudur. Bir yerin işyerine bağlı yer ya da ayrı işyeri olduğunun yorumlanması; sendikal örgütlenme, işkolu, toplu iş sözleşmesi türü, toplu iş sözleşmesi yetkisi ve toplu iş sözleşmesinin kapsamı gibi birçok noktada önem arz etmektedir. Çalışmamızın temel amacı da bağlı yer sayılmaya ilişkin ölçütlerin yargı kararlarında ne şekilde uygulandığı belirtilerek işyerinin sınırlarının belirlenmesi meselesinin toplu iş ilişkileri açısından ne denli önemli olduğunun ortaya koyulabilmesidir.","PeriodicalId":504786,"journal":{"name":"Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi","volume":"13 1-4 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-11-27","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139233422","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"TEREKE BORCUNUN BİR KISMINI ÖDEDİKTEN SONRA MİRASÇININ HÜKMİ RET KARİNESİNDEN YARARLANIP YARARLANAMAYACAĞI MESELESİ VE KONUYA İLİŞKİN YARGITAY HUKUK GENEL KURULUNUN 20.12.2013 TARİHLİ VE E. 2013/2-1607 K. 2013/1675 SAYILI KARARININ DEĞERLENDİRİLMESİ","authors":"Tuba BİRİNCİ UZUN","doi":"10.54704/akdhfd.1371445","DOIUrl":"https://doi.org/10.54704/akdhfd.1371445","url":null,"abstract":"Karara konu olayda, mirasbırakanın bankaya kredi borcu bulunmakta olup, bu borç sebebiyle alacaklı banka tarafından mirasçılar aleyhine icra takibi başlatılmış ve takip üzerine mirasçılar tarafından 2.000,00 TL tutarında ödeme yapılmıştır. Daha sonra mirasçılar tarafından mirasbırakanın terekesinin borca batık olduğunun tespiti ile mirasın hükmi reddine karar verilmesi talebiyle dava açılmıştır. İlgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında, davacı mirasçılar tarafından ödendiği ileri sürülen borcun cüzi bir miktar olduğu, mirasçıların kendi malvarlığından bu borcu ödemiş olmasının olağan işlemlerden olduğu, mirasbırakanın öldüğü tarih itibariyle borca batık olduğu anlaşılan terekenin, cüzi kısım borçlarının davacı mirasçılar tarafından ödenmesinin terekeyi kabullenme olarak değerlendirilemeyeceği belirtilmiştir. Ancak tereke borcunun mirasçı tarafından ödenmesi halinde somut olayın koşullarının güven ilkesine göre değerlendirilmesi gerekir. Alacaklı banka tarafından mirasbırakanın borcu sebebiyle başlatılan icra takibine itiraz etmek yerine, bu borcu kendi kişisel mallarından ödedikten sonra terekenin borca batık olduğunun tespiti ile mirasın hükmi reddine karar verilmesi talebiyle dava açan mirasçıların mirası örtülü olarak kabul ettiği ve bu mirasçıların mirası ret hakkının düştüğünün kabulü gerekir. Örtülü kabul sebebiyle mirası ret hakkı düşen mirasçı, mirası kayıtsız şartsız kabul etmiş sayıldığından, bu mirasçıların hükmi ret karinesinden yararlanabilmesi de mümkün değildir. Hükmi retten bahsedebilmek için mirasbırakanın ölümü anında terekenin borca batık olması yeterli değildir. Bu hususun ya açıkça belli olması ya da resmen tespit edilmiş olması gerekir. Mirasçıların, hükmi reddi mirasbırakanın alacaklıları tarafından kendilerine karşı açılan bir alacak davasında itiraz yoluyla ileri sürebilecekleri gibi kendileri aleyhine başlatılan bir icra takibinde de itiraz yoluyla ileri sürebileceği dikkate alındığında ve somut olayda banka tarafından başlatılan icra takibi üzerine mirasçılar tarafından önce ödeme yapıldığı, sonra terekenin borca batık olduğunun tespiti ile mirasın hükmi reddine karar verilmesi talebiyle dava açıldığı gözetildiğinde, mirasbırakanın öldüğü tarihte terekenin borca batık olduğunun mirasçılar tarafından bilinmediği, mirasçıların terekenin borca batık olduğunu sonradan anladığı kanaatine varılmaktadır. Somut olayda hükmi reddin koşullarının da gerçekleşmediği sonucuna ulaşılmaktadır.","PeriodicalId":504786,"journal":{"name":"Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi","volume":"191 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-11-27","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139231765","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Legis actio'larda Dava Ehliyeti","authors":"Rahman İri̇","doi":"10.54704/akdhfd.1268126","DOIUrl":"https://doi.org/10.54704/akdhfd.1268126","url":null,"abstract":"Roma Hukuku’nda günümüz hukuk anlayışına uygun bir usul hukukundan bahsetme imkanı bulunmamaktadır. Buna karşın belirli dava ya da usul tipi dediğimiz yöntemlerin kullanılması suretiyle hakkın temini mümkündür. Legis actio’lar da belirli dava tiplerinin kullanılması suretiyle hakkın temini ve kararın icrasına imkan veren yöntemlerdendir. Legis actio’lar vasıtasıyla bir hakkın temin edilebilmesi imkanı, bu usulün uygulandığı dönemde Roma’da yaşayan herkese tanınmamıştır. Dava ehliyetini ancak sınırlı kimseler haiz olabilmiş, bazı kimselere vasi ya da kayyım vasıtası ile davasını takip etme imkanı tanınmış, bazı kimselerin davada taraf ehliyetini dahi haiz olmadığı kabul edilmiştir. Çalışmamızda, öncelikle Legis actio’lar dönemindeki hak ve hukuki işlem ehliyetine ilişkin açıklamalara yer verilmiş, sonrasında Legis actio usulü açıklanmış, son olarak da Legis actio’larda dava ehliyetini haiz olan ve olmayan kimselerin kimler olduğuna dair açıklamalara yer verilmiştir.","PeriodicalId":504786,"journal":{"name":"Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi","volume":"31 3","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-11-19","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139260345","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"OSMANLI HUKUKUNDA SEÇİMLER","authors":"Tuba Aykanat, Salih Korkmaz","doi":"10.54704/akdhfd.1353381","DOIUrl":"https://doi.org/10.54704/akdhfd.1353381","url":null,"abstract":"Seçimler modern demokrasilerin vazgeçilmez unsuru kabul edilmektedir. Günümüzde ayrıntılı olarak düzenlenmiş olan seçim hukukunun, ortaya çıktığı dönemlerde nasıl düzenlendiği ilgi çekici bir konudur. Hukuk tarihimizde seçimlerin yer alması, dünyadaki örneklerine yakın tarihlerde gerçekleşmiştir. Osmanlı hukukunda oy hakkı, seçim sistemi, siyasi partiler, genel ve yerel seçimler anayasa ve kanunlarla düzenlenmiştir. Çalışmada Osmanlı hukukunda seçimler konusu, modern seçim hukuku çerçeve-sinde ele alınmıştır. Osmanlı mevzuatında ve uygulamasında oy hakkı, seçim sistemi, siyasi parti düzenlemeleri, genel ve yerel seçimler güncel mevzuat ve uygulama ile mukayeseli olarak tartışılmıştır. Osmanlı hukukunda seçimlere ilişkin düzenlemelerin bir kısmının güncel seçim hukukuna benzediği, bazı hükümlerde ise dönemin şartlarından kaynaklanan farklılıklar olduğu görülmektedir. Bu çerçevede Osmanlı seçim hukukunda günümüz seçim hukuku ilke ve uygulamalarının önemli bir kısmının yer aldığı görülmektedir. Osmanlılar çağdaşı devletlerden geri kalmayan bir seçim hukuku oluşturmuşlardır. Bu sebeple konunun hukuki perspektiften daha fazla araştırmada ele alınması gereklidir.","PeriodicalId":504786,"journal":{"name":"Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi","volume":"89 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-18","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139317664","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"KAÇAKÇILIK SUÇU OLARAK VERGİ USUL KANUNU’NUN 359’UNCU MADDESİNDE DÜZENLENEN SAHTE VE/VEYA MUHTEVİYATI İTİBARİYLE YANILTICI BELGE DÜZENLEME VE/VEYA KULLANMA FİİLLERİ","authors":"Tahsin Torunoğlu","doi":"10.54704/akdhfd.1362819","DOIUrl":"https://doi.org/10.54704/akdhfd.1362819","url":null,"abstract":"Daha az vergi ödemek ya da hiç ödememek veya kayıt dışı gelir edebilmek için sahte ve/veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenlenebildiği ve/veya düzenlenen bu belgelerin kullanılabildiği uygulamada sıklıkla karşılaşılan durumlardır. Sahte ve/veya muhteviyatı itibariyle yanıl-tıcı belge düzenlemek ve/veya kullanmak fiilleri Vergi Usul Kanunu’nun 359’uncu maddesinde kaçakçılık suçu olarak düzenlenmiştir. Bu suç, her ne kadar Vergi Usul Kanunu’nda düzenlenmişse de atılı suçun işlenip işlenmediği, işlendiyse verilecek cezanın tayini işi asliye ceza mahkemelerine aittir. Bu yüzden söz konusu suçun değerlendirilmesi, diğer suçlardan farklı olmayacaktır. Başka bir deyişle bir suç olarak kaçakçılık suçunun da kanuni unsur, hukuka aykırılık unsuru, manevi unsur ve maddi unsur gibi suçun unsurları vardır. Benzer şekilde iştirak, teşebbüs ve içtima gibi suçun özel gö-rünüş şekilleri bulunmaktadır. Ancak suçun, vergi ile bağlantısının bir sonucu olarak Vergi Usul Kanunu’ndaki ve diğer vergi kanunlarındaki gerek vergi suçuyla gerekse vergi aslı ve vergi kabahatiyle bağlantılı diğer sonuçlarının da dikkate alınmasının gerekli olduğu unutulmamalıdır. Özellikle Vergi Usul Kanunu’nun 367’nci maddesinin ilk fıkrasındaki düzenlemeye göre kaçakçılık suçu bakımından vergi dairesinin mütalaası bir dava şartı olup mütalaa verilmeyen bir fiil hakkında yargılama yapılamayacaktır. Bunun dışında kaçakçılık suçunun işlendiğinin sabit hale gelmesi halinde üç kat vergi ziyaı cezasının kesilmesi, matrahın re’sen tarhı, (özel) usulsüzlük cezalarının kesilmesi, tarhiyat öncesi ve sonrası uzlaşmadan yararlanamama ve KDV indirimle-rinin reddi gibi hürriyeti bağlayıcı cezaya ek olarak uygulanan vergi aslı ve kabahatiyle bağlantılı diğer sonuçları da bulunmaktadır. Ayrıca Vergi Usul Kanunu’nun 359’uncu maddesine bakılacak olursa, sahte ve/veya muh-teviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleme ve/veya kullanma fiili dışında, suçun oluşumuna sebebiyet veren pek çok fiile yer verildiği görülecektir. Yani, maddede belirtilen fiillerden birinin yapılması halinde kaçakçılık suçunun maddi unsuru gerçekleşmiş olacaktır. Bu bakımdan bunlara, sanki bağımsız birer suçmuş gibi sahte ve/veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge suçları demek yerine, sahte ve/veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenlemek ve/veya kullanmak suretiyle kaçakçılık suçları demek daha uygun olacaktır.","PeriodicalId":504786,"journal":{"name":"Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi","volume":"3 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-16","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139318624","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Kolluk Faaliyetlerinin Denetiminde Ölçülülük İlkesi","authors":"Alkım Aktaş","doi":"10.54704/akdhfd.1313144","DOIUrl":"https://doi.org/10.54704/akdhfd.1313144","url":null,"abstract":"Ölçülülük ilkesi, 1982 Anayasası tarafından güvence altına alınmış, temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasında kullanılan denetim ölçütlerinden bir tanesidir. Kolluk eylem ve işlemleri ise doğrudan temel hak ve hürriyetler ile ilişkilidir. Belirtilen faaliyetler, temel hak ve hürriyetleri sınırlandırıcı nitelikte olup, hak doğurmamaktadır. Bu sebeple kolluk faaliyetleri, temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması sonucunu doğurmaktadır. Mahkeme kararları dikkate alındığında ölçülülük ilkesinin kolluk faaliyetleri için çok önemli bir denetim aracı olduğu göze çarpmaktadır. Zira Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kolluk faaliyetlerine yönelik incelediği dosyaların sayısı yadsınamayacak çoğunluktadır ve kararlarında kimi durumlarda ölçülülük ilkesinin ihlaline karar verebilmektedir. Kolluk faaliyetlerinde ölçülülük ilkesinin aşılması, sorumluluğu beraberinde getirmektedir. Kolluk faaliyetleri ve ölçülülük ilkesi arasındaki bağ dolayısıyla ilke, kolluk yetkilerinin dayanaklarını oluşturan mevzuatlarda da yerini almıştır. Ancak özellikle takdir yetkisinin kullanıldığı durumlarda ölçülülük ilkesinin sınırları aşılabilmektedir. Bu sebeple, ulusal mahkeme kararları başta olmak üzere Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen ihlal kararları göz önünde bulundurularak mevzuatta ölçülülük ilkesinin kapsamının tüm alt ilkeleri ile birlikte yeniden değerlendirilmesi, hem kolluğun kullandığı yetkilerin çerçevesinin hukuka uygunluk sınırı içerisinde kalmasını sağlayacak hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen ihlal kararlarının sayısını azaltacaktır. Bu şekilde ulusal mahkemeler aracılığı ile de ölçülülük ilkesine bağlı olarak yapılan denetimin etkinliği kuvvetlendirilecek, Anayasa’nın ve tarafı bulunduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin sınırlamada dikkate aldığı aracın amacı gerçekleştirmek için elverişli olması, demokratik toplum düzeninde gereklilik arz etmesi ve aşırılığa kaçmaması hususları, kolluk uygulamalarında temel hakları ihlal eden uygulamaların büyük ölçüde azalmasını sağlayacaktır.","PeriodicalId":504786,"journal":{"name":"Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi","volume":"21 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-18","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139339264","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"TAKSİRLİ SUÇLARDA KİŞİSEL VE AİLEVİ DURUM ÇIKMAZI","authors":"Çağrı Kan","doi":"10.54704/akdhfd.1174544","DOIUrl":"https://doi.org/10.54704/akdhfd.1174544","url":null,"abstract":"Bu çalışmada, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 22/6 maddesi incelenmiştir. Taksirli bir fiilin sonucu, failin kişisel ve ailevi durumu açısından ağır bir mağduriyete neden olmuşsa, TCK 22/6 bunun failin cezalandırılmaması veya cezanın indirilmesi için kullanılacağını belirtmiştir. Bilinçli taksir halinde ceza yarıdan altıda bire indirilecektir. Düzenleme, taksirli fiilde şahsi cezasızlık sebebi ve bilinçli taksirde indirim hali olarak nitelense de halihazırda basit ve bilinçli taksir bağlamında ortaya çıkan hükmün hukuki niteliği başta olmak üzere, uygulamada ve doktrinde birçok tartışmaya ayrıca mahkemelerde birçok çelişkili karara neden olmaktadır. Öncelikle cezanın verilmemesi veya hangi şartlar altında bu cezanın indirileceği üzerinde durulacaktır. Ayrıca takdir hakkının kullanılmasının anlamı TCK m. 61’den farklı olarak açıklanmalıdır. Bu nedenle bu çalışma, taksirli suçlarda cezanın kaldırılmasını veya cezanın indirilmesini gerektiren şahsi cezasızlığın nedenini anlamaya çalışmaktadır. Taksirli suç ile ailesine ve akrabalarına zarar vermek suretiyle fail mağdur olmuştur; ancak bu suç olduğu için failin cezalandırılması gerekir. Türk Ceza Kanunu madde 22/6, failin mağduriyet nedeniyle cezalandırılmamasını veya cezada indirim yapılmasını öngörmektedir. Neticenin ağırlığı açısından yaklaşıldığında, cezanın kişisel ve ailevi durumda gereksiz kılınması kasıtlı suçlar için de geçerli olabilir. Düzenlemenin sadece taksirli suçlar için yapılması da olay sonrasında bir tespit yapılmasını gerektirmektedir. Bu, failin yaşamını, geçmişini ve olay sonrası durumlarını değerlendirmeyi gerektirir. Ancak bu, kusura ilişkin suç yolu kapandıktan sonra etki açısından yapılacak bir değerlendirmedir. Bu nedenle, madde bakımından takdiri kriterler değil, net kriterlerin belirlenmesi gerekmektedir. Maddede basit taksir üzerinden yapılan düzenlemede yaşanan mağduriyetin ağırlığı üzerinden bir belirlemeye gidilmiştir. Bilinçli taksirde ise bu düzenleme kusurun yoğunluğu üzerinden yapılan bir değerlendirmedir. Sonucu da cezada indirime bağlanmıştır. Basit taksirle, bilinçli taksir arasındaki tutarsızlık hüküm üzerindeki tartışmaları arttırmıştır. Örneğin kişisel ve ailevi durum nasıl belirlenecektir? Özellikle kelimesi ne anlama gelmektedir? Sınırları nelerdir? Hakim takdirini neye göre kullanacaktır? Maddede ölçüt var mıdır? Bir başka mesele maddede suç yolu kapanıp netice ortaya çıktıktan sonra, cezayı etkileyen bir neden olarak etki etmesidir. Ancak bu basit taksirde saptanabilir bir etki değildir. Buna rağmen ceza verilmez denilmiştir. Ailevi durumdan ne anlamalıyız? Hem kişisel hem ailevi durum mu yoksa resmi nikah mı? Ceza verilmesine engel olan veya cezada indirim yapılmasını gerektiren sebebin kapsamı nasıl belirlenmelidir? TCK m. 22 /6’nın uygulanabilmesi için faille mağdur arasındaki yakınlık ne olmalıdır? Hangi durumda taksirli suçun sonucu yeterince ciddi kabul edilebilir. Bir taksirli suç diğer taksirli suçla birlikte ortaya çıkarsa ne olur? Makalede","PeriodicalId":504786,"journal":{"name":"Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi","volume":"10 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139348578","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}