{"title":"HUKUKUN ADALETİN SAĞLANMASINDAKİ BEKLENTİ ÜZERİNE FELSEFİ BİR DEĞERLENDİRME","authors":"Celal Yeşi̇lçayir","doi":"10.53844/flsf.1166282","DOIUrl":"https://doi.org/10.53844/flsf.1166282","url":null,"abstract":"Hukuk felsefesinin temel uğraş alanlarından biri, hukuk ve adalet arasındaki ilişkiselliği aydınlatmaktır. Söz konusu ilişkisellik rasyonel ve evrensel bir bakış açısıyla tartışılmaktadır. Bu çerçevede elinizdeki çalışmanın amacı, hukukun, adaletin sağlanmasındaki sorumluluğunu felsefi bir bakış açısıyla incelemektir. Çalışma içinde temel olarak şu problemler ele alınmaktadır: Hukuk ve adalet ilişkisi bağlamında “doğal hukuk”, “pozitif hukuk”, “şekli adalet” ve “içerikli adalet” kavramlarının analizi. Aynı zamanda “hukukun üstünlüğü” ve “hukuk devleti” gibi söylemlerin adalet bağlamında irdelenmesi. Hukuk devleti ve adil devletin aynı şey olup olmadıklarının serimlenmesi. Demokratik ve liberal devletlerin hukuk sistemlerinde adaletin durumu. Bahsi geçen problemler felsefi metin analizi yöntemiyle ele alınmaktadır. Son tahlilde ise hukuk ile adalet arasındaki uyumsuzluğa ilişkin bazı bulgular ve sorunların giderilmesi yönelik bazı öneriler yer almaktadır.","PeriodicalId":407854,"journal":{"name":"FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi","volume":"27 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-10-27","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"125452259","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"HUKUKUN İKİ BEDENİ: DOĞAL VE POZİTİF HUKUK DİKOTOMİSİNDE ARİSTOTELES’İN YERİ","authors":"Murat Bayram","doi":"10.53844/flsf.1135004","DOIUrl":"https://doi.org/10.53844/flsf.1135004","url":null,"abstract":"Hukuk felsefesi için bir mihenk taşı ve temel olan Aristoteles felsefesi, günümüzde birbirinden keskin sınırlarla ayrılan iki tartışma olan doğal ve pozitif hukuk için önemli bir yere sahip olmuştur. Ancak Aristoteles’in yasanın doğal ve pozitifliği arasındaki ayrımı günümüzde olduğundan daha azdı ve Aristoteles bu iki düşünce yapısına politik adaleti de ekleyerek hukuk felsefesini farklı bir perspektife taşımıştır. Çalışmamızda Aristoteles’in doğal ve insan yapımı hukuku politik adalet altında ele almasının nedenlerine değinerek, aynı zamanda Aristotelesçi doğal yasa ifadesinin çelişikliğinden (değişebilirliği ve değişmezliği) hareketle Stoacı ve Thomas Aquinasçı anlamda bir doğal hukuk düşüncesini dile getirip getirmediğine değineceğiz.","PeriodicalId":407854,"journal":{"name":"FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi","volume":"9 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-10-21","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"115693919","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"İKÂ VE USÛL KAVRAMLARI BAĞLAMINDA TÜRK MÛSİKİSİNİN MANTIKSAL YAPISININ TARİHSEL DÖNÜŞÜMÜ ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER","authors":"Erdoğan Ateş, Hülya Altunya","doi":"10.53844/flsf.1107053","DOIUrl":"https://doi.org/10.53844/flsf.1107053","url":null,"abstract":"Ölçülü ses ve ritim kalıplarından oluşan müziğin yapısıyla doğru düşüncenin ölçütü olan mantık arasında çeşitli açılardan benzerlikler bulunmaktadır. Müziğin ritmik kalıplarını belirleyen usûl, hem eserin uyumlu ve estetik bir yapıda ortaya çıkmasını hem de dinleyeninde eserin aynı yapıda işitilmesini sağlar. Mantık kuralları ise doğru akıl yürütmeleri yapılmasını ve bilginin nesnel bir şekilde elde edilmesine imkan verir. Mantıksal düşünmenin şeylere dair evrensel ve zorunlu kavramsallaştırmalara ve bunların bir araya getirilmesiyle oluşan yargılara nesnellik kazandırdığı kabul edilir. Türk mûsikisindeki usûllerle, mantıksal düşünmede olduğu gibi, nağmeler ve melodiler belirli kalıplar halinde devreden uyumlu seslere dönüştürülür. Bu çalışmada mantıksal ölçüt olarak usûllerin, esere objektif bir yapı kazandırmasının ve dinleyicide objektif müzikal yargıları oluşturmasının imkanı araştırılacaktır.","PeriodicalId":407854,"journal":{"name":"FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi","volume":"25 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-10-14","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"124848771","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Mülkiyet Sorunu Üzerine Hegel ve Marx","authors":"D. Kilinç","doi":"10.53844/flsf.1161572","DOIUrl":"https://doi.org/10.53844/flsf.1161572","url":null,"abstract":"Hukuk Felsefesi’nde Hegel modern sivil toplumu ayrıntılı bir şekilde ele alarak bu toplumun kendi iç gelişiminden kaynaklanan olumlu ve olumsuz sonuçları ortaya koyar. Sivil toplumun yaratma eğiliminde olduğu problemleri çarpıcı bir biçimde gündeme getiriyor ve özellikle yoksulluk problemini genel olarak devlet için büyük bir problem olarak görüyor olmasına karşın Hegel, mülkiyet eşitliği fikrinin, insanı öznel özgürlüğünden yoksun bırakacağı gerekçesiyle, bu probleme bir çözüm olamayacağını ileri sürer ve bu nedenle, özel mülkiyetin ortadan kaldırılması gerektiği yönündeki Platoncu düşünceyi hedef tahtasına oturtur. Hegelci felsefe geleneğinden gelen Marx ise Manifesto’da özel mülkiyetin ortadan kaldırılması fikrini modern toplumda yeniden formüle etmektedir. Bu makale, Marx’ın bu yeniden formülasyonunun Hegel’in Hukuk Felsefesi’yle yakından ilişkili olduğunu ve onun Platon’a yönelttiği eleştirilere bir yanıt niteliği taşıdığını göstermeye çalışacaktır.","PeriodicalId":407854,"journal":{"name":"FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi","volume":"96 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-10-13","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"122601999","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"RÖNESANS’TA ARİSTOTELESÇİLİK","authors":"Ercan Salğar","doi":"10.53844/flsf.1128111","DOIUrl":"https://doi.org/10.53844/flsf.1128111","url":null,"abstract":"Bu çalışmanın amacı, Rönesans’ta Aristotelesçilik akımlarının yeri ve öneminin ne olduğunu araştırmaktır. Yaygın görüşe göre, modern bilim ve düşünce Rönesans’ta Aristotelesçi bilim anlayışının eleştirilmesi ve yadsınmasına binaen ortaya çıkmıştır. Ayrıca bu anlayışı savunanlara göre, Rönesans’ta Aristoteles felsefesinin tamamıyla ortadan kalktığı, bunun yerine Platoncu felsefenin geçtiği ve nihayetinde modern bilimin oluşumunda da Platoncu felsefenin etkin olduğu ileri sürülmüştür. Oysa Batı literatüründe kısmen bilinen ülkemizde ise neredeyse hiç bilinmeyen karşı teze göre, Aristoteles felsefesinin ya da Aristotelesçiliğin Rönesans ve hatta 17. yy’da dahi tamamıyla ortadan kalkmadığı, aksine evirilerek modern bilim ve düşünceye zemin hazırladığı ileri sürülmüştür. Bu bağlamda çalışmamızda, hem bu tartışmalı konuya ışık tutması hem de ikinci ekolün savları bağlamında literatüre katkı sağlaması bakımından, Rönesans’ta Aristotelesçilik konusunu ele aldık. Neticede, mevcut kaynaklar dahilinde Aristotelesçi felsefenin Rönesans ve 17. yy’da tamamıyla ortadan kalkmadığı aksine bu felsefenin Padua Üniversitesinde, metodolojik bağlamda daha da geliştirilerek, Galileo öncülüğündeki modern bilimsel yönteme zemin hazırladığı görülmüştür.","PeriodicalId":407854,"journal":{"name":"FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-10-13","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"128733516","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"JOHN STUART MILL’İN DİN ANLAYIŞI: İNSANLIK DİNİ","authors":"Ferhat Akdemir","doi":"10.53844/flsf.1166507","DOIUrl":"https://doi.org/10.53844/flsf.1166507","url":null,"abstract":"Bu makale John Stuart Mill’in din ve Tanrı anlayışına dairdir. Bilindiği üzere Mill, hem aldığı laik ve seküler eğitimin hem de içinde yaşadığı Aydınlanma döneminin temel kabullerinin etkisinde kalarak rasyonel bir Tanrı anlayışının ve seküler bir teolojinin savunuculuğunu yapmaktadır. Görebildiğimiz kadarıyla, bu teolojinin hareket noktasını “sınırlı Tanrı anlayışı” sonucunu da doğaüstüne ilişkin herhangi bir inanç içermeyen, yani metafizik içeriğinden boşaltılmış bir “insanlık dini” oluşturmaktadır. Her ne kadar insanlık dininin fikir ve isim babasının Auguste Comte olduğu kabul edilse de, Mill’in de bu öğretiye özel ve özgün katkılarda bulunduğu bir gerçektir. İşte bu makalenin amacı Mill’in din ve Tanrı anlayışını dair görüşlerini çözümlemek, katkılarını açığa çıkartmak ve bu anlayışın onun bütüncül felsefesindeki yerini ve işlevini -elden geldiğince- göstermeye çalışmaktır.","PeriodicalId":407854,"journal":{"name":"FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi","volume":"226 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-10-13","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"132351278","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"Politik Bilim Felsefesi Tartışmalarına Otto Neurath’ın Katkısı","authors":"A. Çevi̇k","doi":"10.53844/flsf.1117061","DOIUrl":"https://doi.org/10.53844/flsf.1117061","url":null,"abstract":"Mantıkçı amprisistlere göre metafizik, muhafazakarlık, faşizm gibi siyasi ideolojilerin güçlenmesinde en önemli faktörlerden birisidir. Viyana Çevresi’nin bu iddiaları belki de en açık biçimde Otto Neurath’ın hayatı ve çalışmalarında görünür olmaktadır. Neurath’a göre metafizik, sosyal ve politik bağlamlarda ele alınmalıdır. Neurath, bu nedenle metafizikten arındırılmış, rasyonelleştirilmiş bir toplum modelini, Viyana Çevresi'nin “Manifestosunun” (Wissenschaftliche Weltauffassung / Der Wiener Kreis) odağına yerleştirir. Ona göre Viyana Çevresi temel olarak bu doğrultuda ilerlemelidir. Marksist bir eğilime de sahip olan Neurath'a göre metafizik, sosyal ve politik alanda muhafazakarlığın yerleşmesini ve yeniden üretilmesinin kaynağıdır. Son dönemlerde bilim felsefesi tarihi çalışmaları kapsamında özellikle “sol Viyana Çevresi”’nin eğilimleri incelenirken Neurath’ın hayatı ve ekonomi, eğitimcilik gibi çeşitli alanlarda kendisini gösteren politik pozisyonu referans noktası olarak ele alınmaktadır. Bu bağlamda öncelikle Viyana Çevresi’nin bilim tarihindeki yerini politik bağlamda ele alacağım. İkinci olarak Viyana Çevresi’nin önemli temsilcilerinden biri olan Neurath’ı ekonomi, felsefe ve eğitim ile ilgili iddia ve çalışmaları bağlamında Çevre içerisindeki özgün konumunu değerlendireceğim. Makalede ortaya normatif bir iddia koymaktan ziyade, betimsel bir yöntemle Neurath’ın eklektik bilim felsefesinin dünya meseleleri karşısında bir bilim felsefecisinin tavrının ne olabileceği ile ilgili bir olanak sunduğunu göstermeyi amaçlıyorum. Bu değerlendirmelerin günümüz bilim felsefesinin kendisini yeniden yapılandırması gerekliliği ile ilgili tartışmalara katkı sunmasını umuyorum.","PeriodicalId":407854,"journal":{"name":"FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi","volume":"98 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-10-06","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"124958845","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"FELDMAN’IN MUTLULUKLA İLGİLİ TUTUMSAL HAZCILIK TEORİSİ","authors":"N. Omay","doi":"10.53844/flsf.1166502","DOIUrl":"https://doi.org/10.53844/flsf.1166502","url":null,"abstract":"“Mutluluk” kavramı bazen bir zihin durumunu tasvir etmek için kullanılır. Bu kullanımıyla “mutluluk”, felsefenin konusu değil gibi görünse de, onun nasıl tanımlanabileceği ya da doğası felsefi inceleme konusudur ve önemlidir. Onun doğasıyla ilgili farklı felsefi teoriler bulunmaktadır. Bunlar genel olarak hazcı teoriler, duygusal durum teorileri, hayat memnuniyeti teorileri ve arzu tatmini teorileri olarak adlandırılır. Bunlar arasında hazcı teoriler farklı düşünürler tarafından savunulmuştur. Yakın dönemli hazcı teorilerden biri, Fred Feldman tarafından ileri sürülen mutlulukla ilgili tutumsal hazcılıktır. Bu çalışmamızda, bu görüşü incelemeyi ve değerlendirmeyi deneyeceğiz. Çalışmamızın ilk bölümünde mutlulukla ilgili temel teorilerin kimler tarafından savunulduğunu ve genel olarak ne iddia ettiklerini ele alacağız. Daha sonraki bölümde mutlulukla ilgili duyusal hazcı teorinin iddialarını, Feldman’ın bu teoriyi nasıl formüle ettiğini ve eleştirdiğini inceleyeceğiz. Üçüncü bölümde Feldman’ın mutlulukla ilgili tutumsal hazcılık görüşünü ortaya koymayı deneyeceğiz. Çalışmamızın son bölümünde ise bu görüşün temel eleştirilerini ve Feldman’ın onlara cevaplarını inceledikten sonra bu eleştiri ve cevapları değerlendireceğiz.","PeriodicalId":407854,"journal":{"name":"FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi","volume":"48 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-10-06","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"121429850","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"SCHOPENHAUER VE NİETZSCHE’DE SANAT VE YAŞAM","authors":"A. Demir","doi":"10.53844/flsf.1105102","DOIUrl":"https://doi.org/10.53844/flsf.1105102","url":null,"abstract":"Bu çalışma Nietzsche ve Schopenhauer’ın tragedyaya yaklaşımları üzerinden onların yaşama ilişkin kavrayışlarını ele almaktadır. Nietzsche Schopenhauer’ın pesimizminin üstesinden yaşama sanatın gözüyle bakmak yoluyla gelir. Schopenhauer’da principium individuationis ile isteme arasındaki ilişkiyi sergiledik ve bu ilişkide insanın sanat yoluyla bir anlığına bile olsa istemeyi susturabildiği karşımıza çıktı. Schopenhauer’da yaşam, insanın kendisini bir şekilde ondan bağımsız kılması gereken bir şeydir. Yaşamın antagonizmasını ortaya koyan tragedya, insanın bu bağımsızlık çabasındaki çaresizliğine de ayna tutar. İkinci olarak, Nietzsche’nin yaşam ile sanat arasında sıkı bağlar kurmasının onu başka bir doğrultuya yönelttiğini savunduk. Tragedyanın Doğuşu’nda sanatı yaşamın gözüyle değerlendirme gayesinin diğer eserlerinde, yaşamı sanatın gözüyle değerlendirme gayesine dönüştüğünü ileri sürdük. Tragedyanın Doğuşu bu çalışma açısından, Nietzsche’nin diğer eserlerinden ayrı bir yere koymak suretiyle değerlendirilmedi. Bu kitabın öne sürdüğü Apollon Dionysos ikiliğini, sanatın sınırlarını aşan bir bağlamda yorumladık. Böylece bu ikiliği görünür kılan tragedyanın, yaşamın zenginliğinin iyinin ve kötünün ötesinde olumlanmasına teşvik ettiğini gösterdik. Sonuçta, Nietzsche’nin Dionysosçu olumlama ile Schopenhauer’ın pesimizmini aşabildiğini, fakat bir yandan da bunu varoluşun dehşetini ve terörünü reddetmeksizin yaptığını öne sürdük. Tasarım ve isteme olarak dünya düşüncesi ile Schopenhauer’ın sanatı bir teselli olarak gördüğü yerde, Apollonik ve Dionysosçu sanat düşüncesi ile Nietzsche’nin yaşamı teselli gereksinmeyen bir şey olarak gördüğünü ortaya koyduk.","PeriodicalId":407854,"journal":{"name":"FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi","volume":"339 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-10-05","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"123317305","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"“Kendini Bil!” Buyruğu Üzerine","authors":"Lokman Çi̇li̇ngi̇r","doi":"10.53844/flsf.1146539","DOIUrl":"https://doi.org/10.53844/flsf.1146539","url":null,"abstract":"Öz \u0000“Kendini bil”, “aşırıya kaçma”, “kanaatkâr ol” şeklinde bütün kadim toplumlarda karşımıza çıkan ahlaki/dini buyruklar “ölçülülük” veya “aklıbaşındalık” erdeminin yansımaları olarak görülebilir. Çin medeniyetinden Sümer ve Mısır medeniyetlerine değin kadim bilgelik bu ölçülülük erdeminin zengin örnekleriyle doludur. Ölçülülük kavramının tarihinde önemli bir aşamayı, bilgiye dayalı bilgelik olarak tanımlayabileceğimiz İyonyalı düşünürlerin felsefi etkinliği oluşturur. Lakin felsefenin bu ilk dönemindeki, daha doğrusu, doğa felsefesi evresindeki bilge-filozoflar, insanı doğrudan değil de daha çok insanın da ait olduğunu varsaydıkları doğa (physis) üzerinden inceleme konusu yaptılar. Doğadaki çeşitliliğin ve değişimin sebebini rasyonel bağlamda araştırırken aslında doğada bir düzen ve ölçü bulmaya çalıştılar. Bu çabaya ölçü arayan insanın aslında ölçünün bizzat kendisi olduğu bilinci örtük de olsa eşlik etmiştir. Zira, bütün İyonyalı filozoflar Delphi tapınağının girişine kazınmış olan “Kendini bil” buyruğuna bağlı kaldılar. Lakin bu buyruğun salt felsefi boyutuyla dile getirilmesi ve felsefenin yüzünü bütünüyle insana çevirmesi ancak Protagoras ve Sokrates (Platon) ile mümkün olur. İnsan ile birlikte toplumsal ve kültürel hayat da felsefenin problem sahasına dahil olmuştur. Denilebilir ki antik dönemde “kendini bil” buyruğunun ölçülülük kavramı ile ilişkisi bir yandan Protagoras üzerinden “Her şeyin ölçüsü insandır”a, diğer yandan da Sokrates aracılığıyla “Her şeyin ölçüsü Tanrıdır”a dönüşmüştür. İşte bu çalışmanın asıl amacı, “kendini bil” buyruğunun ve ölçülülük erdeminin Protagoras ve Sokrates ile birlikte epistemolojik ve etik sahadaki yansımalarını açıklığa kavuşturmaktır.","PeriodicalId":407854,"journal":{"name":"FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi","volume":"195 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-10-05","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"128708511","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}