{"title":"A SNAPSHOT OF A PSYCHIATRY OUTPATIENT CLINIC IN THE CAPITAL OF TURKEY: EVALUATION OF DIAGNOSES AND SOCIODEMOGRAPHIC CHARACTERISTICS OF APPLICANTS","authors":"H. M. Ozturk, İ. Ekmekçi Ertek","doi":"10.24938/kutfd.1147973","DOIUrl":"https://doi.org/10.24938/kutfd.1147973","url":null,"abstract":"Objective: The aim of this study was to investigate admissions to a psychiatry outpatient clinic in an urban area through one year period and analyze sociodemographic characteristics, diagnosis, and treatment protocols of individual patients with an emphasis on age and gender.\u0000Material and Method: Patients who applied to University of Health Sciences, Ankara Numune, Education and Research Hospital Kolej Psychiatry outpatient clinic between February 2016 and February 2017 were included in the study. The patient files were retrospectively reviewed in terms of sociodemographic characteristics, diagnoses, treatment protocols and the number of admissions within one year.\u0000Results: Retrospective evaluation of hospital records yielded 1247 patients. Among these patients, 66.5% were female and 85.2% were under 65 years old. The most common diagnoses were depressive and anxiety disorders with a percentage of 42% and 40.3%, respectively. Anxiety disorders (66.4%, 33.6%, p<0.001, respectively), depressive disorders (72.7%, 27.3%, p<0.001, respectively) and somatic symptom disorders (90.9%, 9.1%, p=0.007, respectively) were significantly more frequent in females compared to male gender. On the other hand, all psychiatric diagnoses except normal psychiatric examination were significantly higher in patients <65 years old compared to patients ≥65 years of age. There was a positive and moderate correlation between age and number of comorbid conditions (r=0.57, p<0.001) and positive and weak correlation between age and number of psychiatric medications (r=0.07, p=0.006). However, there was no correlation between age and number of control visits. \u0000Conclusion: Depressive and anxiety disorders were the most common diagnoses both in adult and elderly patient populations among patients who admitted to a district outpatient clinic of a tertiary hospital within one year period. Female gender admissions were more prevalent than males.","PeriodicalId":129756,"journal":{"name":"Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi","volume":"4 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"126924001","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Büşra Teyi̇n, Pakize Yigit, O. Özen, İlker Köse, Sabahattin Aydin
{"title":"İSTANBUL’DA KAMU HASTANELERİNDE SAĞLIK HİZMET SÜREÇLERİNDE BEKLEME SÜRELERİNİN ANALİZİ","authors":"Büşra Teyi̇n, Pakize Yigit, O. Özen, İlker Köse, Sabahattin Aydin","doi":"10.24938/kutfd.1133166","DOIUrl":"https://doi.org/10.24938/kutfd.1133166","url":null,"abstract":"Amaç: İstanbul’daki kamu hastanelerindeki 2016 yılında bulunan çocuk sağlığı ve hastalıkları, iç hastalıkları, kadın hastalıkları ve doğum polikliniği ile genel cerrahi polikliniğine başvuran hastaların ayakta tedavi süreçlerindeki bekleme sürelerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Kesitsel, retrospektif tanımlayıcı olarak yapılan çalışma kapsamında, araştırmanın evrenini 2016 yılındaki İstanbul’da hizmet veren 2. ve 3. basamak sağlık kurumlarında ayaktan tedavi başvuruları; örneklemi ise 2016 yılındaki 2. ve 3. basamak sağlık kurumlarındaki çocuk sağlığı ve hastalıkları, iç hastalıkları, genel cerrahi ile kadın hastalıkları ve doğum polikliniğine tedavi amaçlı başvuran ve muayene işlemi gerçekleştiren 847.972 hasta başvurusu oluşturmaktadır. Çalışmada ortalama, standart sapma, medyan, kartiller, yüzdelikler gibi tanımlayıcı istatistiklerin yanı sıra, değişkenlerin karşılaştırılması için bağımsız örneklem t-testi kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmada sağlık kurumlarına başvuru yapan hastaların %71,9’unun kadın, %28,1’inin erkek ve yaş ortalamaları 35,14 (20,35) olduğu belirlenmiştir. Çalışmadaki bekleme süresi ortalamasının 17,2 (27.19) dk olduğu saptanmıştır. En yüksek bekleme süresi kadın hastalıkları ve doğum polikliniklerinde 20,52 (24,07) dk yaşandığı belirlenmiştir. Sağlık hizmet basamağına göre ise üçüncü basamak sağlık kurumlarında ortalama bekleme süresinin 18,24 (22,07), ikinci basamak sağlık hizmetlerinden daha yüksek olduğu 15,93 (32,92) sonucuna ulaşılmıştır. Sonuç: Sağlık hizmet basamağına göre ise üçüncü basamak sağlık kurumuna başvuran hastaların oranının ikinci basamak sağlık kurumuna başvuran hastalardan fazla olduğu ve üçüncü basamak sağlık kurumlarında bekleme süresinin daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Sağlıkta hizmet kalitesinin arttırılabilmesi için özellikle kadın-doğum polikliniklerinde bekleme sürelerinin azaltılması için çalışmalar yapılmalıdır.","PeriodicalId":129756,"journal":{"name":"Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi","volume":"29 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"131788265","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Helin YILMAZ KAFALI, Nebahat Keski̇n, Eda Mengen, Ahmet Yiğit Aktener, Merve ERGÜVEN DEMİRTAŞ, Seyit Ahmet Uçaktürk
{"title":"PSİKODRAMA YÖNELİMLİ GRUP TERAPİSİNİN, OBEZİTESİ OLAN ERGENLERİN STANDARDİZE BEDEN KİTLE İNDEKSİ VE YEME-EGZERSİZ DAVRANIŞLARI ÜZERİNE ETKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ","authors":"Helin YILMAZ KAFALI, Nebahat Keski̇n, Eda Mengen, Ahmet Yiğit Aktener, Merve ERGÜVEN DEMİRTAŞ, Seyit Ahmet Uçaktürk","doi":"10.24938/kutfd.1163152","DOIUrl":"https://doi.org/10.24938/kutfd.1163152","url":null,"abstract":"Amaç: Çalışmanın amacı, psikodrama grup terapisinin, obezitesi olan ergenlerin standardize beden kitle indekslerine (BKİ), yeme davranışlarına ve egzersiz-beslenme tutumlarına etkisinin araştırılmasıdır. \u0000Gereç ve yöntemler: Yarı deneysel olarak gerçekleştirilen bu araştırmada, 12-19 yaş aralığındaki obezitesi olan 16 ergene [10 kız (%62.5)] 8 haftalık online psikodrama grup terapisi uygulanmıştır. Katılımcıların terapi öncesi ve sonrası standardize BKİ değerleri, bel ve kalça çevresi ölçülmüş, haftalık fiziksel aktivite ve bilgisayar/internet kullanım süreleri kaydedilmiş, Üç Faktörlü Yeme Anketi (ÜFYA) ve Beslenme/Egzersiz Davranışı Ölçeklerini (BEDA) doldurmaları sağlanmıştır.\u0000Bulgular: Terapi öncesine göre, terapi sonrasında katılımcıların standardize BKİ [t(15)=3.446, p=0.04] değerinin, bel [t(13)=2.806, p=0.01] ve kalça çevrelerinin [t(11)=4.690, p=0.001], BEDA-psikolojik/bağımlı yeme [t(15)=3.301, p=0.005] ve BEDA-sağlıksız beslenme-egzersiz davranış [t(15)=3.408, p=0.004] puanlarının azaldığı; haftalık fiziksel aktivite sürelerinin [t(12)=-2.586, p=0.02] ve ÜFYA-bilişsel yeme kısıtlaması skorlarının arttığı [t(15)=-3.093, p=0.007]; internet/bilgisayarda geçirilen sürenin, emosyonel yeme, kontrolsüz yeme, BEDA-öğün düzeni ve BEDA-sağlıklı beslenme-egzersiz tutum puanlarının değişmediği bulunmuştur. Standardize BKİ değişimi ile anlamlı korelasyon gösteren tek faktörün bilişsel yeme kısıtlamasındaki artış olduğu gösterilmiştir [r=-0.681, p=0.002, CI ([-0.88]-[0.26])].\u0000Sonuç: Bu araştırmada, psikodrama yönelimli grup terapisinin obezitesi olan ergenlerin standardize BKİ değerlerinin, yeme bağımlılığı ve sağlıksız beslenme-egzersiz tutumlarının azalmasına, fiziksel aktivite düzeylerinin ve bilişsel yeme kısıtlama becerilerinin artmasına katkı sağladığı gösterilmiştir. Bulgularımızın randomize kontrollü araştırmalar ile doğrulanması durumunda, obezitesi olan ergenlerin tedavisinde psikodrama grup terapisinin, yaşam tarzı değişikliklerini sağlamak için kullanılabilecek bir terapötik yöntem olabileceği söylenebilir.","PeriodicalId":129756,"journal":{"name":"Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi","volume":"18 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"115378854","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"TIPTA YAPAY ZEKA UYGULAMALARI","authors":"Hatice Keleş","doi":"10.24938/kutfd.1214512","DOIUrl":"https://doi.org/10.24938/kutfd.1214512","url":null,"abstract":"Yapay Zeka (YZ), bir makine yardımıyla muhakeme, öğrenme, sınıflandırma ve yaratıcılık gibi insani beceriler sergileyen bir dizi algoritmalar bütünüdür. Bu YZ algoritmaları, derin öğrenme ve makine öğrenimi yoluyla insan zekasını taklit etmeye çalışır. Sağlık sektöründeki verilerin artışı ve ulaşılabilirliği, son zamanlardaki başarılı YZ uygulamalarını mümkün kılmıştır. YZ teknolojisi, karmaşık ve büyük verilerin altında saklanan klinik bilgileri su üstüne çıkararak, doktorların yargı ve karar mekanizmalarında büyük fayda sağlayabilir. Geniş klinik kullanımı henüz sınırlı olsa da araştırmalar, YZ'nın hastalıkların teşhisi, tedavisi, izlenmesi, sınıflandırılması ve risk taşıyan durumların ayırt edilmesinde başarıyla kullanılabileceğini göstermektedir. YZ'nın gelecekte doktorların yerini alabileceği düşünülmese de insan yargısının yerini alacağı öngörülmektedir. Bu derlemede, yapay zeka teknolojisinin genel hatları, sağlık hizmetlerinde uygulama alanları, geleceği ve muhtemel etik sorunlar gözden geçirilmektedir.","PeriodicalId":129756,"journal":{"name":"Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi","volume":"14 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"124797306","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Cemil Kaya, Alparslan Kapisiz, Ramazan Karabulut, Zafer Türkyilmaz, Kaan Sönmez
{"title":"İNMEMİŞ TESTİS NÜKSLERİNDE CERRAHİ DENEYİMLERİMİZ","authors":"Cemil Kaya, Alparslan Kapisiz, Ramazan Karabulut, Zafer Türkyilmaz, Kaan Sönmez","doi":"10.24938/kutfd.1126008","DOIUrl":"https://doi.org/10.24938/kutfd.1126008","url":null,"abstract":"Amaç: İnmemiş testis nedeniyle ameliyat edilen hastalarda başarı oranı yüksek olmasına rağmen, daha önce inmemiş testis veya inguinal herni/hidrosel onarımı yapılıp sonrasında inmemiş testis gelişen hastalarda cerrahi işlem sırasında daha dikkatli olmak ve testisi korumak için tüm yetenek, beceri ve bakım tekniklerini kullanmak gerekir. Biz de bu çalışma ile kliniğimizde gerçekleştirdiğimiz nüks orşiopeksi deneyimlerimizi rapor ediyoruz.\u0000Gereç ve Yöntemler: Ocak 2000- Nisan 2022 yılları arasında tekrar orşiopeksi uygulanan hastaları retrospektif olarak inceledik. Bu hastaların ilk ameliyat sebebi, ilk operasyon yaşı, bu ilk ameliyat ve sonraki ameliyat için bekleme periyodu, ameliyat özellikleri, testisin durumu ve komplikasyonlar değerlendirildi.\u0000Bulgular: Toplam 17 hastaya yeniden orşiopeksi ameliyatı gerçekleştirildi. Hastaların ortalama yaşı 3.11±0.84 /yıl(1ay-12y) iken ilk ameliyatla ikinci ameliyat arası bekleme süresi ise 1.23±0.25 /yıl (3ay-4 yıl) idi. 4 hastanın ilk operasyonu inguinal herni veya hidrosel iken, 13 hastanın ilk ameliyatı inmemiş testis nedeniyleydi. Nüks inmemiş testis için yapılan ameliyatların 13’ü sağ (%76.5), 4’ü (%23.5) sol yerleşimliydi. Ameliyatlar sonrasında 3 hastada insizyonda seroma ve 1 hastada hematom meydana geldi. Postoperatif dönemde 4 hastada testis yerleşimi nihai sonuç olarak supraskrotal yerleşimliydi. Takiplerde 2 hastada postoperatif atrofi gelişti.\u0000Sonuç: İnmemiş testis operasyonun nükslerinde mutlaka patent procesus vaginalis diseksiyonu yapılmalı ve gerektiğinde farklı metodlarla alternatif üretilebilecek deneyimli merkezler tercih edilmeli ve testisin korunmasına çalışılmalıdır.","PeriodicalId":129756,"journal":{"name":"Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi","volume":"61 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"116783735","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"ÇOCUKLARDA BÜYÜME HORMONU TEDAVİSİ: TEK MERKEZ DENEYİMİ","authors":"Sevinç Odabaşı Güneş","doi":"10.24938/kutfd.1198658","DOIUrl":"https://doi.org/10.24938/kutfd.1198658","url":null,"abstract":"Amaç: Büyüme hormonu (BH) eksikliği boy kısalığının en sık endokrinolojik nedenidir. Bu çalışmanın amacı idiyopatik büyüme hormonu eksikliği (İBHE) tanısı alan çocukların klinik özellikleri ve tedaviye cevaplarının değerlendirilmesidir. \u0000Gereç ve Yöntemler: Olguların dosyaları retrospektif olarak değerlendirildi. Olguların tanı anındaki takvim yaşı (TY), antropometrik verileri, puberte evresi, hedef boyu, serum insülin benzeri büyüme faktörü-1, serum serbest T4 ve TSH düzeyi, kemik yaşı (KY), öngörülen final boyu, BH uyarı test sonuçları, hipofiz görüntüleme bulguları, tedavi sırasındaki IGF1 düzeyi, yıllık uzama hızı kaydedildi.\u0000Bulgular: Çalışmaya 83 olgu dahil edildi. Olguların tanı alma yaşları prepubertal grupta 8.56±2.47 yıl, pubertal grupta 11.87±1.86 yıldı. Prepubertal olgularda boy SDS ve ağırlık SDS pubertal olgulara göre daha düşüktü (p<0.001). Tedavinin ilk yılında yıllık uzama hızı (YUH) en yüksek değerde saptandı ve ilerleyen yıllarda progresif olarak azaldı. Tedavi öncesi ve tedavinin birinci yılındaki YUH karşılaştırıldığında hem pubertal hem de prepubertal olgularda arada istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptandı (Wilcoxon test; p<0.001). Olguların IGF1 değerleri ile tedavinin birinci yılındaki YUH arasında anlamlı bir ilişki mevcuttu (Friedman testi; p<0.001). Pubertal olgularda erkek cinsiyette son boy SDS ortanca değeri, kız cinsiyete göre daha düşük saptanırken (p=0.045), her iki cinsiyet için başvuru boy SDS’si yüksek olgularda son boy SDS’nin daha yüksek olduğu saptandı (p=0.022).\u0000Sonuç: Bu çalışmada İBHE tanısı ile tedavi edilen olguların demografik ve klinik bulguları literatür ile uyumludur. Prepubertal olgularda başvuru boy ve ağırlık SDS’sinin daha düşük ve TY-KY farkının daha belirgin olduğu izlendi. Pubertal olgularda başvuru boy SDS ve kız cinsiyetin daha iyi bir son boy SDS ile ilişkili olduğu, hem pubertal hem prepubertal olgularda birinci yıldaki YUH ile IGF1 düzeyleri ve ilk yıl YUH ile son boy SDS arasında pozitif korelasyon olduğu saptandı.","PeriodicalId":129756,"journal":{"name":"Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi","volume":"26 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"128469536","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"THE EVALUATION OF TERTIARY CARE CENTER HEMOGLOBIN VARIANT DATA FOR THREE YEARS PERIOD","authors":"Esra FIRAT OĞUZ, Funda Eren","doi":"10.24938/kutfd.1128242","DOIUrl":"https://doi.org/10.24938/kutfd.1128242","url":null,"abstract":"Objective: Hemoglobin disorders are one of the most common hereditary diseases in the world. In this study, we aimed to evaluate the hemoglobin variants detected by hemoglobin electrophoresis for a three years period in a tertiary care center.\u0000Materials and Methods: Hemoglobin variant analysis results of 4804 different variants for a three years period were evaluated retrospectively. Hemoglobin variant analysis was performed by capillary electrophoresis method on Minicap Flex Piercing analyzer (Sebia, Lisses, France). \u0000Results: One thousand and six (20.94%) of hemoglobin variants were detected in the study. The number of the patients with thalassemia trait was 1028 (21.39%) and the number of the patients with Beta thalassemia major was 44 (0.91%). In the study, the most common hemoglobin variant was found to be HbF (45.72%). The other hemoglobin variants in decreasing order were HbD, HbS, HbE, HbC and HbH.\u0000Conclusion: The place where the study was conducted is not the region where hemoglobinopathy is most commonly known in our country. However, the outcomes of the study indicated different results than expected. It should be noted that the frequency of hemoglobinopathy and the regions where it is seen frequently may change due to the migration wave that occurs due to reasons such as sociocultural, economic and war conditions.","PeriodicalId":129756,"journal":{"name":"Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi","volume":"23 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"114176598","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Beril Dilber, Yeşeren Demi̇rhan, Fazıl Orhan, A. Cansu
{"title":"İLK FEBRİL NÖBETTE İMMUNGLOBULİN DÜZEYLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİNİN ÖNEMİ VE FEBRİL NÖBET GEÇİRME RİSKİNİNİN ÖNGÖRÜLMESİ","authors":"Beril Dilber, Yeşeren Demi̇rhan, Fazıl Orhan, A. Cansu","doi":"10.24938/kutfd.1099330","DOIUrl":"https://doi.org/10.24938/kutfd.1099330","url":null,"abstract":"Amaç: Enfeksiyonlar febril nöbetin en sık nedenlerinden olup, sık üst solunum yolu enfeksiyonu hikayesi çocuklarda immünglobulin (Ig) düzeylerinin düşüklüğünün bir göstergesidir. Çalışmamız; ilk kez febril nöbet geçiren çocuk hastalarda yıl içinde geçirdikleri enfeksiyon sayısına göre total Ig G, A, M, E değerlerinin ölçülmesinin önemini göstermeyi, ikinci yıl sonundaki takiplerinde Ig düşüklüğünün sıklığını tanımlamayı ve Ig düşüklüğü olanların febril nöbet geçirme riskini belirlemeyi amaçlamaktadır. \u0000Gereç ve Yöntemler: 2010-2018 yılları arasında ilk kez febril nöbet geçirerek acil servise başvuran toplam 320 çocuk hastadan, yıl içinde geçirdikleri enfeksiyon sayıları-na göre toplam 174 çocuk çalışmaya dahil edildi ve Ig düzeyleri 189 sağlıklı çocuk ile karşılaştırıldı. Yirmi dört ay sonra Ig değerleri tüm çocuk-larda tekrarlandı. \u0000Bulgular: Çalışmaya alınan 174 çocuğun 53’ünde (%30.4) yaşa göre Ig (yaş aralığına göre 36 çocuğun IgG düzey-leri, 17 hastanın IgA düzeyleri) düzeylerinde düşüklük mevcuttu. İkiyıllık takipleri sonrasında %16.7’sinde (süt çocuğunun geçici hipogamaglobulinemisi %5.5 ve sel-ektif IgA eksikliği%11.2) takip gerektiren Ig düşüklüğü tespit edildi. İkinci yıl sonunda Ig düşüklüğü ile takip edilen çocukların %55.5’i komplike febril nöbetti.İkinci yıl sonundaki kontrollerinde %7.5selektif IgA eksikliği tanısı aldı. IgA","PeriodicalId":129756,"journal":{"name":"Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi","volume":"37 38 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"125707053","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"MEDİKAL TEDAVİYE DİRENÇLİ KRONİK MİGREN HASTALARINDA BOTULİNUM TOKSİN TİP A UYGULAMASINDAKİ DENEYİMLERİMİZ","authors":"Oktay Faysal Tertemiz, Nermin Tepe","doi":"10.24938/kutfd.1088537","DOIUrl":"https://doi.org/10.24938/kutfd.1088537","url":null,"abstract":"Amaç: Botulinum toksini tip A, kronik migrenin önleyici tedavisi için iyi tolere edilen bir seçenek olarak kabul edilmiştir. Bu çalışmanın amacı, kronik migren tedavisinde botulinum toksin uygulamasının baş ağrısı atak sıklığını, atak şiddetini ve uygulama sayısı artıkça etkinliğinin nasıl olacağını değerlendirmektir.\u0000Gereç ve Yöntemler: Medikal tedaviye dirençli kronik migren hastalarından üç ay arayla botulinum toksin A yapılmış hastalardan toplam 29 hastanın verisi toplandı. Demografik verileri, tedavi öncesi aylık atak sıklığı, atak şiddeti, ilacın etkinlik süresini karşılaştırıldı.\u0000Bulgular: Botulinum toksini tip A uygulama öncesi ile üçüncü uygulama sonrası karşılaştırıldığında, migren ataklarının aylık sıklığında (21.7 'e karşı 11.4 gün) ve Nümerik derecelendirme skorunda (9.2 'e karşı 5.6) önemli ölçüde iyileşme bulundu (p<0.001). Botulinum toksin etkinliğinin süresi ilk uygulama sonrasında ortalama 3 ay 18 gün, ikinci uygulama sonrasında 3 ay 7 gün, üçüncü uygulama sonrasında 4 ay olarak bulundu.\u0000Sonuç: Bu çalışma, Botulinum toksini tip A uygulanan kronik migrenli hastalarda baş ağrısı atak sıklığında ve şiddetinde azalma gösterdi. Uygulama sayısı artıkça hastaların ağrısız gecen sürelerinde de artış bulundu.","PeriodicalId":129756,"journal":{"name":"Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"130705740","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"KAN KÜLTÜRÜ ALIMLARINDA ŞİŞE SAYISININ VE ALINAN KAN HACMİNİN BELİRLENMESİ VE ÜREME ÜZERİNE OLAN ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI","authors":"Ayşegül Tuna, Birgül Kaçmaz","doi":"10.24938/kutfd.1088657","DOIUrl":"https://doi.org/10.24938/kutfd.1088657","url":null,"abstract":"Amaç: Kan kültürü uygulama rehberlerinde bakteremi veya fungemi şüphesi varlığında erişkinlerde iki ayrı venden en az 2-4 adet kan kültür şişesi içine 5-10 ml kan alınması önerilmektedir. Çalışmamızda erişkin hastalardan alınan kan kültür şişe sayısı ve alınan kan miktarının uygunluğu ve üreme üzerine etkisinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. \u0000Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya 1.09.2016-1.09.2017 tarihleri arasında, kliniklerde yatan erişkin hastalardan alınan ve Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Laboratuvarına gönderilen kan kültürleri dahil edilmiştir. Hastalardan 24 saat içinde alınan kan kültür şişeleri, şişe sayısına göre “uygun”, “uygun değil” ve alınan kan hacimlerine göre “yetersiz”, “uygun”, “fazla” olarak değerlendirilmiştir. Üreme sonuçları ile hasta dosyaları retrospektif olarak incelenmiş, etken / kontaminasyon ayrımı yapılmıştır. Veri analizi için SPSS 20 paket programı, grupların karşılaştırılması için ki-kare ve Kruskal Wallis testi kullanılmış, p<0.05 anlamlı olarak kabul edilmiştir. Bazı grupların karşılaştırılmasında rölatif pozitiflik hesaplanmıştır.\u0000Bulgular: Çalışmada 874 hastadan toplam 1557 adet kan kültürü değerlendirilmiştir. İki yüz iki (%13) hastadan tek kan kültürü alınırken, 832 (%53.4) kan kültürü şişesinin yetersiz hacimde kan içerdiği görülmüştür. Kan kültürlerinin %17.5’inde etken mikroorganizmalar, %8.2’sinde ise kontaminan mikroorganizmalar üretilmiştir. Kan kültürü şişe sayısı ile mikroorganizmaların üreme oranları karşılaştırıldığında, tek şişeye göre iki şişe kan kültürü alınmasıyla etken mikroorganizmaların, iki şişeye göre tek şişe alınmasıyla da kontaminan bakterilerin üreme oranlarının daha yüksek olduğu görülmüştür (p<0.05). Alınan kan hacminin mikroorganizmaların üreme oranları üzerinde bir etkisi olmadığı tespit edilmiştir (p>0.05). \u0000Sonuç: Kan kültürü alınmasında etken üretme oranını arttırmak ve kontaminant bakterilerin ayrımını sağlamak için en az iki kültür şişesi kullanılmalıdır. Alınan kan hacminin üreme üzerine etkisi gösterilememiştir. Alınacak kan miktarının belirlenmesinde hastanın klinik durumu da değerlendirilerek yapılacak olan prospektif ve çok merkezli çalışmalara ihtiyaç vardır.","PeriodicalId":129756,"journal":{"name":"Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi","volume":"67 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"132673618","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}