{"title":"BİR AYRIMCILIK TEMELİ OLARAK VATANDAŞLIĞIN İNSAN HAKLARI HUKUKU BAKIMINDAN GÖRÜNÜMLERİ","authors":"Vahit Mert Körpe","doi":"10.33717/deuhfd.1448645","DOIUrl":"https://doi.org/10.33717/deuhfd.1448645","url":null,"abstract":"Uluslararası hukuk bakımından özellikle ırk temelli ayrımcılığın önlenmesi açısından en önemli insan hakları belgelerinden birisi olan Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Sözleşme (ICERD) ırk ayrımcılığını “siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel veya toplumsal yaşamın herhangi bir alanında, insan hakları ve temel özgürlüklerin tanınmasını, uygulanmasını, bu hak ve özgürlüklerden yararlanılmasını ortadan kaldırmak veya zayıflatmak amacına ya da etkisine yönelik ırk, renk, soy ya da ulusal veya etnik kökene dayalı her türlü ayrım, dışlama, kısıtlama ya da tercih” olarak belirtmiştir. Ancak bu genel tanım ele alındığında dahi çoğu uluslararası insan haklarına ilişkin belgede vatandaşlık kıstasına göre yapılan ayrımların bu kategoride değerlendirilemeyeceği belirtilmiş ve vatandaşlık “meşru” bir ayrımcılık ölçütü olarak yargı kararlarında ve iç hukuk mevzuatında kabul edilmiştir. Bu çalışmamızda da bir ayrım kriteri olarak vatandaşlık kavramının uluslararası ve bölgesel insan hakları hukuku mekanizmaları bakımından niteliği incelenip bu ayrımın olası sınırları ve etkilerine yer verilecektir.","PeriodicalId":507141,"journal":{"name":"Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi","volume":" 678","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-05-16","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141127490","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"ALMAN CEZA YARGILAMASINDA MERKEZİ BİR YAPI TAŞI: ARA MUHAKEME","authors":"Recep Kahraman","doi":"10.33717/deuhfd.1442251","DOIUrl":"https://doi.org/10.33717/deuhfd.1442251","url":null,"abstract":"Ara muhakeme, ceza davası açılması talebinin mahkeme tarafından karara bağlandığı aşamadır. Ara muhakemede yargılamanın esası hakkında bir değerlendirme yapılmamakta; soruşturma aşamasında yapılan araştırma kapsamında, davanın açılması için gereken koşulların oluşup oluşmadığına karar verilmektedir. Diğer bir ifadeyle, iddianamenin hangi içerikle kabul edilebileceği incelenmektedir. Ara muhakemede mahkemenin normatif olarak kabul edilmiş olan bir kontrol işlevi bulunmaktadır. Soruşturma aşamasında yapılan işlemler denetimden geçirilmektedir. Soruşturmanın sonuçlarının iddianameyi haklı kılıp kılmadığı; soruşturmanın düzenli, verimli ve adil yürütülüp yürütülmediği kontrol edilmektedir. Ara muhakemede mahkeme, iddianamenin içeriğini sanığa bildirir ve daha sonra sanık aleyhinde yeterli şüphe olup olmadığını inceler. Bu incelemenin bir parçası olarak sanığı dinleyebilir ve yeterli şüphenin mevcut olup olmadığını belirlemek adına delil toplayabilir. İddianamenin açıklanmasıyla birlikte sanığa dosyayı inceleme ve delil toplama talebinde bulunma fırsatı verildiğinden, bir nevi asıl yargılamadan önce savunma hakkı verilmektedir. Bu sayede mahkemenin de ana duruşmaya hazırlanabilmesine katkı sağlanmış olmaktadır. Asıl yargılamadan önce delillerin toplanmasını teşvik ettiği için ara muhakeme, sanığın haklarını koruma ve yargılamayı hızlandırma açısından merkezi bir rol oynamaktadır.","PeriodicalId":507141,"journal":{"name":"Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi","volume":"41 20","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-05-13","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140984009","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"DUTİES AND LEGAL STRUCTURE OF THE PROFESSIONAL LIABILITY BOARD UNDER THE MINISTRY OF HEALTH","authors":"Mehmet Ben","doi":"10.33717/deuhfd.1419443","DOIUrl":"https://doi.org/10.33717/deuhfd.1419443","url":null,"abstract":"27 Mayıs 2022 tarihli 31848 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan 7406 sayılı Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 14. maddesi ile Mesleki Sorumluluk Kurulu, Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulmuştur. Kurulun mevzuat gereği iki önemli görevli bulunmaktadır. İlk görev sağlık personellerinin soruşturma iznine dairdir. Buna göre Yükseköğretim Kanunu’nun 53. maddesinde yer alan soruşturma usulüne tabi olan sağlık personeli hariç olmak üzere, kamu veya özel sağlık kurum ve kuruluşları ile vakıf üniversitelerinde görevli sağlık personelinin sağlık mesleğinin icrası kapsamında bulunan tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle yapılan soruşturmalarda soruşturma izni verme yetkisi Kurul’a aittir. İkinci görev ise idarenin sağlık hizmetlerindeki sorumluluğu nedeniyle idare mahkemesi kararı sonucunda ödediği tazminat miktarını, olayda ilgisi bulunan sağlık personeline rücu etmesine dairdir. İdarenin ödediği tazminatın söz konusu personele rücu edilip edilmeyeceğine veya edilecekse ne kadarlık kısmının rücu edileceğine Kurul karar vermektedir. Ancak bunun için ilgili personel hakkında aynı olayla ilgili görevi kötüye kullanma suçundan kesinleşmiş bir ceza mahkemesi kararı bulunmalıdır. Böyle bir karar bulunmuyorsa Kurul’un rücuya dair bir inceleme yapması mümkün değildir. Çalışmada, hayatımıza nispeten yeni girmiş Mesleki Sorumluluk Kurulu’nun görevleri ve yapısı ayrıntılı şekilde incelenecektir.","PeriodicalId":507141,"journal":{"name":"Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi","volume":"41 3","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-03-18","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140234243","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"KAMBİYO SENETLERİNDE SENET METNİNDE TAHRİFAT (TTK m. 748) UYGULAMASINA İLİŞKİN BAZI DEĞERLENDİRMELER","authors":"Burçak Yildiz","doi":"10.33717/deuhfd.1423307","DOIUrl":"https://doi.org/10.33717/deuhfd.1423307","url":null,"abstract":"Kambiyo senetlerinde tahrifat, TTK m. 748’de düzenlenmiştir. Hükme göre değiştirmeden sonra senet üzerine imza koymuş olan kişiler değişmiş metne ve ondan önce imzasını koyanlar ise eski metne göre sorumlu olurlar. Söz konusu kurumun uygulanma şartları, büyük ölçüde yargı kararlarıyla şekillenmiştir. \u0000 \u0000TTK m. 748 hükmünün uygulanabilmesi için değişiklik yapılmasından önce geçerli bir kambiyo senedi bulunmalı, tahrifat senet tedavüle çıktıktan sonra ve senet metninde yapılmış olmalı, tahrifat yapılmasından sonra da senet geçerliliğini sürdürüyor olmalıdır. \u0000 \u0000Hüküm, “senetteki çıkıntı, kazıntı veya silintinin ayrıca onanmamışsa, inkâr hâlinde göz önünde tutulmayacağına” ilişkin HMK m. 207 hükmüne belli ölçüde istisna teşkil etmektedir; zira onanmış olmasa bile tahrif edilen metin, bu müdahaleden sonra kambiyo senedini imzalamış olanlar için bağlayıcıdır. Tahrif edilmiş olması, senedin kambiyo senedi niteliğini etkilememektedir. \u0000Tahrifat def’ini ileri süren borçlu senette tahrifat yapılmış olduğunu ispatlamalıdır. Borçlunun senedi tahrifat yapılmasından önce imzalamış olduğunu kendisinin mi yoksa alacaklının mı ispatlaması gerektiği hususu ise önem taşımaktadır. Öğretide bir görüş, senet borçlusunun senedi tahrifattan önce imzalamış sayıldığını, aksini alacaklının ispatlaması gerektiğini savunmaktadır. Ancak mehaz İsviçre hukukunda borçlunun senedi tahrifattan sonra imzalamış olduğu karine olarak kabul edilmekte; tahrifattan önce imzalamış olduğu konusundaki ispat yükünün borçluda olduğu belirtilmektedir. Yargıtay da senedi tahrifattan önce imzalamış olduğunu borçlunun ispatlaması gerektiğine hükmetmiştir.","PeriodicalId":507141,"journal":{"name":"Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi","volume":"25 3","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-03-05","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140263302","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"TÜRKİYE İNSAN HAKLARI VE EŞİTLİK KURULUNUN İDARİ PARA CEZASI KARARLARINA KARŞI YARGI YOLU","authors":"Servet Alyanak","doi":"10.33717/deuhfd.1381505","DOIUrl":"https://doi.org/10.33717/deuhfd.1381505","url":null,"abstract":"6701 sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunun 1. maddesiyle, “insan onurunu temel alarak insan haklarının korunması ve geliştirilmesi, kişilerin eşit muamele görme hakkının güvence altına alınması, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanmada ayrımcılığın önlenmesi ile bu ilkeler doğrultusunda faaliyet göstermek üzere” Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun kurulduğu belirtilmiştir. Makalede, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurulunun idari yaptırım (para cezaları) kararlarına karşı yasa yolu ve merciine ilişkin karşılaşılan sorunlara değinilmiştir. Makalede öncelikle TİHEK’in genel olarak görev alanları ve ayrımcılık yasağı ihlallerine karşı aldığı idari yaptırım kararları (para cezaları) hakkındaki konuya ilişkin ilgili mevzuatı ortaya konulmuştur. Konuyla ilgili TİHEK’in ayrımcılık yasağını ihlal eden kişiler aleyhine aldığı kararlar ve bu kararlara karşı yapılan başvuru üzerine idari yargı ve adli yargı mahkemelerince alınan kararlar çerçevesinde değerlendirme de yapılmıştır.","PeriodicalId":507141,"journal":{"name":"Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi","volume":"7 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-11-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139271717","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
{"title":"HUKUK TEORİLERİNİ BİRER “NAYA” OLARAK GÖRMEK Jainizmin Üç Önemli Öğretisi İle Hukuk Teorisini Bir Araya Getirmek","authors":"Nazli Hilal Demi̇r","doi":"10.33717/deuhfd.1375533","DOIUrl":"https://doi.org/10.33717/deuhfd.1375533","url":null,"abstract":"Kör adamlar ve fil hikâyesi bir grup kör bilgenin daha önce hiç karşılaşmadıkları file dokunarak onu betimlemeye çalışmalarını konu edinmektedir. Bu kapsamda hikâyede, fili tanımaya can atan altı bilgenin sırasıyla hayvanın farklı bölgelerine temas ederek, kendi yaşadıkları deneyimler üzerinden birbirlerinden oldukça uzak yargılarda bulundukları görülmektedir. Hikâyenin sonunda, bir taraftan söz konusu çelişkili görüşlerin her biri bir anlamda doğru kabul edilmekte, diğer tarafta ise hakikatin yalnızca bir kısmına ulaşmayı başaran bilgelerin ileri sürdükleri düşüncelerin diğer doğruları veya gerçekliğin bütününü açıklamada yetersiz kaldıkları vurgulanmaktadır. Buradan hareketle, fil hakkında daha doğru bilgiye ulaşmanın yolu, bilgelerin sahip oldukları farklı görüşleri birbirleriyle yarıştırmalarından değil, aksine bunları bir araya getirmelerinden geçmektedir. Hikâyenin vermek istediği mesaj özümsendiğinde, ilk bakışta birbirleriyle uyumsuz görünen alternatiflerin, kapsayıcı bir perspektif ile gerçekliğin farklı parçaları olarak bütünleştirilebilmeleri mümkün hale gelmektedir. Peki, bu anlayış ile rotamızı hukuk alanına; birbirinden farklı, geçmişten bu yana hukukun kaynağına, tanımına, işlevine yönelik aralarında köklü tartışmaların mevcut bulunduğu hukuk akımlarına çevirsek? Acaba hukuk kavramına dair farklı sorular soran ya da aynı sorulara farklı cevaplar veren hukuk akımları altında yerlerini alan ‘hukuk teorisyenlerini’ hikâyedeki ‘bilgeler’, ‘hukuku’ ise -bir yönüyle- hikâyede tanımlanmaya çalışılan ‘fil’ olarak düşünürsek; hukuk akımlarının her birinin eşit derecede geçerli/doğru kabul edilmeleri ve bir arada varlıklarını sürdürmelerinin mümkün ve hatta zorunlu olduğu sonucuna varmak olanaklı olabilir mi? İşte bu çalışma kapsamında, sorunun cevabının Jainizm felsefesinin belkemiğini oluşturan üç önemli öğreti ışığında ‘evet!’ şeklinde verilebilmesinin mümkün olduğu ortaya koyulmaktadır.","PeriodicalId":507141,"journal":{"name":"Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi","volume":"58 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-09","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139361169","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}