{"title":"The First Treatise on the Parents of the Prophet in Ottoman Turkish: Rawḍat al-ṣafā fī wāliday al-Muṣṭafá – A Study on Its Authorship and Content –","authors":"U. M. Kılavuz","doi":"10.18317/kaderdergi.1099288","DOIUrl":null,"url":null,"abstract":"Hz. Peygamber’in anne-babasının (ebeveyn-i Resûl) dinî ve uhrevî durumu tartışması, Hz. Peygamber’den varit olan birtakım rivayetlere kadar dayanmaktadır. Çerçeve bir ilke olarak fetret ehli bağlamında değerlendirilebilecek bu husus, öyle görünüyor ki ilk olarak Şîa tarafından imâmet anlayışlarının bir uzantısı olarak itikādî bir mesele hâline getirilmiştir. Ebû Hanîfe’nin (ö. 150/767) el-Fıḳhü’l-ekber’de “ebeveyn-i Resûl’ün küfür/câhiliye” üzere öldüğü yönündeki ifadesi, buna karşılık bir Sünnî tavır alış olarak görünmenin yanında, ilerleyen süreçte bazı âlimlerin meseleye yaklaşımını da belirlemiş ve ayrıca bir tartışma alanı oluşturmuştur. \nKonuya ilişkin ilk müstakil risâleler Gazzâlî (ö. 505/1111) ve Ebû Bekir İbnü’l-Arabî’ye (ö. 543/1148) nispet edilmekle birlikte bu metinler günümüze ulaşmamıştır. Elimizdeki en erken örnekler, Süyûtî’nin (ö. 911/1505) kaleme aldığı altı risâledir. \nel-Fıḳhü’l-ekber’in Osmanlı ilim dünyasının ilgi alanına girmesiyle, Osmanlı’da da ebeveyn-i Resûl literatürü oluşmuştur. İbrâhim el-Halebî (ö. 956/1549), İbnü’l-Hatîb el-Amâsî (ö. 940/1534) ve Kemalpaşazâde (ö. 940/1534) gibi ilk örneklerden başlayarak Osmanlı muhitinde de söz konusu risâleler daha çok Arapça telif edilmiştir. Öyle görünüyor ki Ravżatü’ṣ-ṣafâ konuya tahsis edilen tespit edilebilmiş ilk Osmanlı Türkçesi risâledir. \nKütüphane katalogları, bazı biyo-bibliyografik kaynaklar ve ebeveyn-i Resûl meselesine değinen bazı modern çalışmalarda Ravżatü’ṣ-ṣafâ, hatalı biçimde Vecdî Ahmed Efendi isminde bir müellife nispet edilmiştir. Bu durum, kuvvetli ihtimalle, risâlenin giriş kısmında müellifin kendisini başka bir belirlemeye gitmeksizin “Vecdî” olarak tanımlamasından kaynaklanmıştır. Risâlenin müellifi olarak gösterilen “Vecdî Ahmed Efendi”nin kimliği hakkında da Bursalı Mehmed Tâhir’in Osmanlı Müellifleri isimli eserinde geçen bilgiden daha öte bir veri ortaya konulamamıştır. \nMüellifin, eserin yazılış sebebi ve sürecine ilişkin beyanları, konuyu ele alış biçimi ve ortaya koyduğu veriler gibi metin içi işaretler ise risâlenin Nûh b. Mustafa el-Konevî’ye (ö. 1070/1660) ait olduğunu göstermektedir. Bu durum, Nûh b. Mustafa’nın başka pek çok eserinde de kendisini Vecdî olarak takdim etmesiyle örtüşmektedir. \nÖyle görünüyor ki Nûh b. Mustafa’nın risâlesinde ebeveyn-i Resûl’ün ehl-i necât olduğu görüşünü savunması ve bunu yaparken öncelikli olarak onların ölümden sonra diriltildikleri ve Hz. Peygamber’e iman ederek ruhlarının tekrar kabzedildiği görüşüne dayanması, Ebû Hanîfe’ye nispet edilen görüş, Nûh’un Halvetîliğe/Gülşenîliğe intisap edecek derecedeki sûfi kimliğinin yanı sıra Osmanlı toplumunda gittikçe yaygınlaşan tasavvuf ve bunun dolayımıyla nûr-i Muhammedî düşüncesi, Hz. Peygamber’e nispet edilen rivayetlerin otoritesi ve toplumsal muhayyilede Hz. Peygamber’e ilişkin algı gibi pek çok bileşenden kaynaklanmıştır.","PeriodicalId":17877,"journal":{"name":"Kader","volume":"45 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0000,"publicationDate":"2022-05-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":"0","resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":null,"PeriodicalName":"Kader","FirstCategoryId":"1085","ListUrlMain":"https://doi.org/10.18317/kaderdergi.1099288","RegionNum":0,"RegionCategory":null,"ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":null,"EPubDate":"","PubModel":"","JCR":"","JCRName":"","Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
Abstract
Hz. Peygamber’in anne-babasının (ebeveyn-i Resûl) dinî ve uhrevî durumu tartışması, Hz. Peygamber’den varit olan birtakım rivayetlere kadar dayanmaktadır. Çerçeve bir ilke olarak fetret ehli bağlamında değerlendirilebilecek bu husus, öyle görünüyor ki ilk olarak Şîa tarafından imâmet anlayışlarının bir uzantısı olarak itikādî bir mesele hâline getirilmiştir. Ebû Hanîfe’nin (ö. 150/767) el-Fıḳhü’l-ekber’de “ebeveyn-i Resûl’ün küfür/câhiliye” üzere öldüğü yönündeki ifadesi, buna karşılık bir Sünnî tavır alış olarak görünmenin yanında, ilerleyen süreçte bazı âlimlerin meseleye yaklaşımını da belirlemiş ve ayrıca bir tartışma alanı oluşturmuştur.
Konuya ilişkin ilk müstakil risâleler Gazzâlî (ö. 505/1111) ve Ebû Bekir İbnü’l-Arabî’ye (ö. 543/1148) nispet edilmekle birlikte bu metinler günümüze ulaşmamıştır. Elimizdeki en erken örnekler, Süyûtî’nin (ö. 911/1505) kaleme aldığı altı risâledir.
el-Fıḳhü’l-ekber’in Osmanlı ilim dünyasının ilgi alanına girmesiyle, Osmanlı’da da ebeveyn-i Resûl literatürü oluşmuştur. İbrâhim el-Halebî (ö. 956/1549), İbnü’l-Hatîb el-Amâsî (ö. 940/1534) ve Kemalpaşazâde (ö. 940/1534) gibi ilk örneklerden başlayarak Osmanlı muhitinde de söz konusu risâleler daha çok Arapça telif edilmiştir. Öyle görünüyor ki Ravżatü’ṣ-ṣafâ konuya tahsis edilen tespit edilebilmiş ilk Osmanlı Türkçesi risâledir.
Kütüphane katalogları, bazı biyo-bibliyografik kaynaklar ve ebeveyn-i Resûl meselesine değinen bazı modern çalışmalarda Ravżatü’ṣ-ṣafâ, hatalı biçimde Vecdî Ahmed Efendi isminde bir müellife nispet edilmiştir. Bu durum, kuvvetli ihtimalle, risâlenin giriş kısmında müellifin kendisini başka bir belirlemeye gitmeksizin “Vecdî” olarak tanımlamasından kaynaklanmıştır. Risâlenin müellifi olarak gösterilen “Vecdî Ahmed Efendi”nin kimliği hakkında da Bursalı Mehmed Tâhir’in Osmanlı Müellifleri isimli eserinde geçen bilgiden daha öte bir veri ortaya konulamamıştır.
Müellifin, eserin yazılış sebebi ve sürecine ilişkin beyanları, konuyu ele alış biçimi ve ortaya koyduğu veriler gibi metin içi işaretler ise risâlenin Nûh b. Mustafa el-Konevî’ye (ö. 1070/1660) ait olduğunu göstermektedir. Bu durum, Nûh b. Mustafa’nın başka pek çok eserinde de kendisini Vecdî olarak takdim etmesiyle örtüşmektedir.
Öyle görünüyor ki Nûh b. Mustafa’nın risâlesinde ebeveyn-i Resûl’ün ehl-i necât olduğu görüşünü savunması ve bunu yaparken öncelikli olarak onların ölümden sonra diriltildikleri ve Hz. Peygamber’e iman ederek ruhlarının tekrar kabzedildiği görüşüne dayanması, Ebû Hanîfe’ye nispet edilen görüş, Nûh’un Halvetîliğe/Gülşenîliğe intisap edecek derecedeki sûfi kimliğinin yanı sıra Osmanlı toplumunda gittikçe yaygınlaşan tasavvuf ve bunun dolayımıyla nûr-i Muhammedî düşüncesi, Hz. Peygamber’e nispet edilen rivayetlerin otoritesi ve toplumsal muhayyilede Hz. Peygamber’e ilişkin algı gibi pek çok bileşenden kaynaklanmıştır.