{"title":"Kartezyen Döngü ve Descartes’ın Epistemolojisinde Tanrı’nın Önemi","authors":"Nur Betül Atakul","doi":"10.18505/cuid.1162077","DOIUrl":null,"url":null,"abstract":"Kartezyen döngü iddiasına göre, Descartes’ın Beşinci Meditasyonda Tanrı’nın varlığını ispat etmek için kullandığı argümanın öncüllerinin doğruluğu, kendileri aracılığıyla ispatlanan Tanrı’nın varlığı ve doğruluğuna bağlıdır. Bu sebeple argüman döngüseldir. Descartes, Tanrı ispatının ardından tüm açık ve seçik algıların doğruluğunun Tanrı’nın bilinmesine bağlı olduğunu ifade eder. Böylece Kartezyen döngü suçlamasını yapanlara göre o, ispata ulaşmak için kullandığı açık ve seçik algıların hepsinin ispattan önceki epistemolojik durumlarını şüpheli hale getirmiştir. Descartes itirazları, doğrulukları Tanrı’nın bilinmesine bağlı olan açık ve seçik algıların, hatırlanması gerekenler olduğunu söyleyerek cevaplar. İspat için kullanılan açık ve seçik algılar zihnimizde hali hazırda mevcuttur, bunlar hatırlanan açık ve seçik algılardan ayrıdır. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz, Tanrı’nın var olduğunu ilk defa ispatladığımız sırada başvurduğumuz açık ve seçik algılar, zihnimiz onları, o esnada mevcut bulduğu için Tanrı’nın teminatına muhtaç değildir. Sonrasında bu ispatlama esnasında kullanılan argümanları unutsak ya da onlar bizim için açık ve seçikliklerini yitirseler dahi, bu ilk ispatı yapıp da Tanrı’nın teminatı sonucuna ulaştığımız için epistemolojik kesinliğimizin devamlılığı sağlanmış olur. Ancak açık ve seçik algılar sadece elde edilme yolları zihinde her zaman canlı kalmadığı için şüpheli değildir. Özellikle matematiksel doğrular söz konusu olduğunda bilme yetilerinin sağlamlığını şüpheye düşüren kötü deha ihtimali de mevcuttur ve bu algıların ilk elde edilme süreçleri için de şüpheyi gündeme getirir. Descartes cevabında bu konuya değinmemiş, tanrısal teminatı sadece hatırlamaya hasretmiştir. Bu sebeple cevabı yeterince ikna edici değildir. Kartezyen döngü suçlaması, Tanrı’nın varlığını ispatlamak için kullanılan argümanın öncüllerinin Tanrı’nın varlığına ve yanıltıcı olmayan doğasına bağlı olmadığı gösterilerek bertaraf edilebilir. Bunun için şüphe sürecini, bu süreçte elde edilen açık ve seçik algılardan hangisinin tanrısal teminata ihtiyacı olmadığını tespit etmek için yeniden ele almamız gerekir. İkinci Meditasyonda “en ufak bir şüpheye müsaade eden herhangi bir şeyi tamamen yanlışmış gibi bir kenara bırakacağım” şeklinde ifade edilen makul şüphe kuralı, en ufak bir şüpheye mahal vermeyen Cogito’nun elde edilmesiyle ilk defa askıya alınır. “Benim, varım” önermesi kendiliğinden apaçıktır ve doğruluğu kötü bir yaratıcının bilişsel yetilerimi yanılacak şekilde yaratma ihtimaliyle bile sarsılmaz. Descartes buradan doğruluk kuralını elde eder: “çok açık ve seçik olarak kavradığımız tüm şeylerin hepsinin doğru olduğunu şimdiden belirleyebilirim”. Buna göre Cogito kadar emin olduğumuz açık ve seçik algılardan şüphe etmeyi bırakabiliriz. Bu aynı zamanda bu tip hakikatlerin kabulü için tanrısal teminata muhtaç olmadığımız anlamına gelir. Bunlardan biri de Descartes’ın Üçüncü Meditasyondaki Tanrı ispatı için başvurduğu nedensel yeterlilik ilkesidir. Bu, diğer akıl ilkeleri gibi ‘doğal ışık’ tarafından bize verilmiştir. Kendileri aracılığıyla düşündüğümüz, dolayısıyla Kartezyen terimlerle şüphe ettiğimiz, onayladığımız, reddettiğimiz ilkelerin doğruluğu tanrısal teminata bağlı olmadığı gibi baştan beri kötü deha tarafından tehdit de edilmemişlerdir. Aksi durumda yanılmamamıza sebep olabilecek kötücül bir güç için makul şüpheler ortaya koymamız yahut Cogito’daki gibi “düşünen düşündüğü sürece vardır” benzeri, nedensellik ilkesiyle elde edilen sonuçlara ulaşabilmemiz mümkün değildir. Beşinci Meditasyona kadar Descartes açık ve seçik algılardan Cogito’yu, doğruluk kuralını ve nedensel yeterlilik ilkesini tanrısal teminata başvurmadan kabul etmektedir. Geriye ontolojik argümanda üçgen örneğiyle karşımıza çıkan matematiksel doğruların böyle bir garantiye ihtiyaç duyup duymadığı, eğer duyuyorsa bunun ontolojik argümanı döngüsel hale getirip getirmeyeceği soruları kalır. Makul şüphe kuralı gereği, tanrısal teminata başvurmadan yani kötü deha argümanını ortadan kaldırmadan kabul edilemeyecek açık ve seçik algılarımızsa aritmetik ve geometriye dair sahip olduklarımızdır. Bunlara dair düşüncelerimizin içeriği bizden bağımsız olmakla, yani doğruluk kuralına uymak bakımından dahili şüpheye konu değildir. Ancak harici bir şüphe unsuru olarak kötü deha ihtimaline açıktırlar. Yani onların doğruluğundan emin olmak için kendilerini elde etmek için kullandığım yetileri yaratanın yanıltıcı olmadığından emin olmam gerekir. Ancak bu döngüsellik suçlaması için yeterli değildir çünkü Descartes’ın kullandığı Tanrı ispatı bu tür algıların doğruluğuna değil, algı içeriklerinin benden bağımsız olmasına dayanır. Argüman için başvurulan örnekler bazı idelerin benden bağımsız özlerinin olduğuna işaret eder. Tanrı idesinin değişmez bir doğasının var olmasından hareketle onun varlığı ispat edilir. Böylece Descartes’ın Tanrı’nın varlığını ispat için kullandığı argümanlarda döngüsellik olmadığı gösterilmiş olur.","PeriodicalId":41327,"journal":{"name":"Cumhuriyet Ilahiyat Dergisi-Cumhuriyet Theology Journal","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.2000,"publicationDate":"2022-12-10","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":"0","resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":null,"PeriodicalName":"Cumhuriyet Ilahiyat Dergisi-Cumhuriyet Theology Journal","FirstCategoryId":"1085","ListUrlMain":"https://doi.org/10.18505/cuid.1162077","RegionNum":0,"RegionCategory":null,"ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":null,"EPubDate":"","PubModel":"","JCR":"0","JCRName":"RELIGION","Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
Abstract
Kartezyen döngü iddiasına göre, Descartes’ın Beşinci Meditasyonda Tanrı’nın varlığını ispat etmek için kullandığı argümanın öncüllerinin doğruluğu, kendileri aracılığıyla ispatlanan Tanrı’nın varlığı ve doğruluğuna bağlıdır. Bu sebeple argüman döngüseldir. Descartes, Tanrı ispatının ardından tüm açık ve seçik algıların doğruluğunun Tanrı’nın bilinmesine bağlı olduğunu ifade eder. Böylece Kartezyen döngü suçlamasını yapanlara göre o, ispata ulaşmak için kullandığı açık ve seçik algıların hepsinin ispattan önceki epistemolojik durumlarını şüpheli hale getirmiştir. Descartes itirazları, doğrulukları Tanrı’nın bilinmesine bağlı olan açık ve seçik algıların, hatırlanması gerekenler olduğunu söyleyerek cevaplar. İspat için kullanılan açık ve seçik algılar zihnimizde hali hazırda mevcuttur, bunlar hatırlanan açık ve seçik algılardan ayrıdır. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz, Tanrı’nın var olduğunu ilk defa ispatladığımız sırada başvurduğumuz açık ve seçik algılar, zihnimiz onları, o esnada mevcut bulduğu için Tanrı’nın teminatına muhtaç değildir. Sonrasında bu ispatlama esnasında kullanılan argümanları unutsak ya da onlar bizim için açık ve seçikliklerini yitirseler dahi, bu ilk ispatı yapıp da Tanrı’nın teminatı sonucuna ulaştığımız için epistemolojik kesinliğimizin devamlılığı sağlanmış olur. Ancak açık ve seçik algılar sadece elde edilme yolları zihinde her zaman canlı kalmadığı için şüpheli değildir. Özellikle matematiksel doğrular söz konusu olduğunda bilme yetilerinin sağlamlığını şüpheye düşüren kötü deha ihtimali de mevcuttur ve bu algıların ilk elde edilme süreçleri için de şüpheyi gündeme getirir. Descartes cevabında bu konuya değinmemiş, tanrısal teminatı sadece hatırlamaya hasretmiştir. Bu sebeple cevabı yeterince ikna edici değildir. Kartezyen döngü suçlaması, Tanrı’nın varlığını ispatlamak için kullanılan argümanın öncüllerinin Tanrı’nın varlığına ve yanıltıcı olmayan doğasına bağlı olmadığı gösterilerek bertaraf edilebilir. Bunun için şüphe sürecini, bu süreçte elde edilen açık ve seçik algılardan hangisinin tanrısal teminata ihtiyacı olmadığını tespit etmek için yeniden ele almamız gerekir. İkinci Meditasyonda “en ufak bir şüpheye müsaade eden herhangi bir şeyi tamamen yanlışmış gibi bir kenara bırakacağım” şeklinde ifade edilen makul şüphe kuralı, en ufak bir şüpheye mahal vermeyen Cogito’nun elde edilmesiyle ilk defa askıya alınır. “Benim, varım” önermesi kendiliğinden apaçıktır ve doğruluğu kötü bir yaratıcının bilişsel yetilerimi yanılacak şekilde yaratma ihtimaliyle bile sarsılmaz. Descartes buradan doğruluk kuralını elde eder: “çok açık ve seçik olarak kavradığımız tüm şeylerin hepsinin doğru olduğunu şimdiden belirleyebilirim”. Buna göre Cogito kadar emin olduğumuz açık ve seçik algılardan şüphe etmeyi bırakabiliriz. Bu aynı zamanda bu tip hakikatlerin kabulü için tanrısal teminata muhtaç olmadığımız anlamına gelir. Bunlardan biri de Descartes’ın Üçüncü Meditasyondaki Tanrı ispatı için başvurduğu nedensel yeterlilik ilkesidir. Bu, diğer akıl ilkeleri gibi ‘doğal ışık’ tarafından bize verilmiştir. Kendileri aracılığıyla düşündüğümüz, dolayısıyla Kartezyen terimlerle şüphe ettiğimiz, onayladığımız, reddettiğimiz ilkelerin doğruluğu tanrısal teminata bağlı olmadığı gibi baştan beri kötü deha tarafından tehdit de edilmemişlerdir. Aksi durumda yanılmamamıza sebep olabilecek kötücül bir güç için makul şüpheler ortaya koymamız yahut Cogito’daki gibi “düşünen düşündüğü sürece vardır” benzeri, nedensellik ilkesiyle elde edilen sonuçlara ulaşabilmemiz mümkün değildir. Beşinci Meditasyona kadar Descartes açık ve seçik algılardan Cogito’yu, doğruluk kuralını ve nedensel yeterlilik ilkesini tanrısal teminata başvurmadan kabul etmektedir. Geriye ontolojik argümanda üçgen örneğiyle karşımıza çıkan matematiksel doğruların böyle bir garantiye ihtiyaç duyup duymadığı, eğer duyuyorsa bunun ontolojik argümanı döngüsel hale getirip getirmeyeceği soruları kalır. Makul şüphe kuralı gereği, tanrısal teminata başvurmadan yani kötü deha argümanını ortadan kaldırmadan kabul edilemeyecek açık ve seçik algılarımızsa aritmetik ve geometriye dair sahip olduklarımızdır. Bunlara dair düşüncelerimizin içeriği bizden bağımsız olmakla, yani doğruluk kuralına uymak bakımından dahili şüpheye konu değildir. Ancak harici bir şüphe unsuru olarak kötü deha ihtimaline açıktırlar. Yani onların doğruluğundan emin olmak için kendilerini elde etmek için kullandığım yetileri yaratanın yanıltıcı olmadığından emin olmam gerekir. Ancak bu döngüsellik suçlaması için yeterli değildir çünkü Descartes’ın kullandığı Tanrı ispatı bu tür algıların doğruluğuna değil, algı içeriklerinin benden bağımsız olmasına dayanır. Argüman için başvurulan örnekler bazı idelerin benden bağımsız özlerinin olduğuna işaret eder. Tanrı idesinin değişmez bir doğasının var olmasından hareketle onun varlığı ispat edilir. Böylece Descartes’ın Tanrı’nın varlığını ispat için kullandığı argümanlarda döngüsellik olmadığı gösterilmiş olur.
根据笛卡尔圆的观点,笛卡尔的第五次中介依赖于上帝的存在和真理,而这是他们自己证明的,以证明上帝的存在。所以这个论点是一个循环。笛卡尔指出,在上帝的证明之后,所有开放和选择的概念都与上帝的知识联系在一起。因此,笛卡尔循环指责他在证明证据之前是认识论情境的嫌疑人。笛卡尔的反对意见回答说,应该记住上帝知识的开放和选举意义。用于间距的开放和选择性算法出现在我们的脑海中,它们是清晰和选择性的概念。我们可以离开这里,因为当我们第一次证明上帝存在时,我们不需要上帝的保证,因为那时我们的思想已经找到了他们。然后,如果我们忘记了在这次测试中使用的论点,或者如果它们失去了对我们开放和开放的选择,那么第一次测试将确保我们在实现上帝承诺的结果时具有认识论的确定性。Ancak açık ve seçik algılar sadese elde edilme yollarızihinde她的zaman canlıkalmadığıiçinşüpheli değildir。特别是,当涉及到数学指导时,很可能会出现严重脱水,这会怀疑理解能力的健康状况,并对首先获得这些概念的过程产生怀疑。笛卡尔没有回答这个问题,上帝的保证只会让人想起。这就是为什么答案不够令人信服的原因。笛卡尔循环的罪行可以通过证据来证明,前一个论证用来证明上帝的存在与上帝的存在和非虚假的性质无关。因此,我们需要重新审视这一过程,以确定在这一过程中接受的开放和选举概念中,哪些不需要神圣的保障。第二次调解指出,“我会让一切都完全错误,毫无疑问”,合理的怀疑规则将首次受到质疑,Cogito是毫无疑问获得的。“我是”的暗示本身就解释了这一点,创作者不可能错误地利用自己的知识创造真相。笛卡尔接受真理定律,它说:“我现在可以确定我们所发现的一切都是真的。”因此,我们可以停止怀疑我们对Cogito的明显和选择性的感觉。Bu aynızamanda Bu tip hakikatlerin kabulüiçin tanrısal teminata muhtaçolmadığımız anlamına gelir。其中之一就是笛卡尔申请上帝审判调解测试的原因。这是由“自然光”作为其他智能原理赋予我们的。从一开始,他们就没有受到邪恶神灵的威胁,正如我们对他们的思考,笛卡尔的话语,以及我们接受和否认上帝真理的方式。否则,我们就不可能对最坏的力量有合理的怀疑,这种怀疑会导致我们犯错,也不可能实现用理性原则获得的结果。笛卡尔接受了科吉托从开放和选举的观念到第五次调解,而没有将真理和合理充分性原则应用于上帝。在本体论争论的背后,有一些问题是,如果他们听说这会把本体论争论变成一个圆圈,那么对我们不利的数学线就不需要这样的保证。事实上,问题的规则是明确的,我们有算术和几何,而不适用于神圣的天赋。我们对这些问题的思考内容无疑是关于我们遵循真理法则的方式。但令人惊讶的是,他们暴露在恶劣的天气中。Yani onların doğruluğundan emin olmak için kendilerini elde etmek için kullandığım yetileri yaratanın yanıltı。但仅仅指责这种循环是不够的,因为笛卡尔使用的上帝的证明是基于我,而不是基于这些感官的真实性。用于论证的例子表明,有些想法是独立于我的。事实证明,上帝的观念具有不变的性质。因此,笛卡尔证明了他用来证明上帝存在的论点中没有循环。
期刊介绍:
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi-Cumhuriyet Theology Journal is a peer-reviewed Journal published twice a year as July and December. It aims to publish scientific research such as papers, book reviews and symposium reviews on religious studies and to share these studies with public. CUID provides articles written by qualified specialists in the area of Islamic Studies (Scope: Arts and Humanities/Religion/Islamic Studies & Scope: Social and Behavioral Sciences/ Theology and Ethics). It continues to publish compelling original research articles that contribute to the development of scholarly understanding and interpretation in the history and philosophy of religious thought in all traditions and periods - including the areas of Islamic Studies. Cumhuriyet İlahiyat Dergisi- Cumhuriyet Theology Journal continues to publish compelling original research that contributes to the development of scholarly understanding and interpretation in the history and philosophy of religious thought in all traditions and periods - including the areas of Islamic Studies, Judaic Studies, Christianity, Comparative Religious Studies, Theology and Ethics.