{"title":"MALAZGİRT SAVAŞI’NIN İSLAM SAVAŞ HUKUKUNA GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİ","authors":"Esra Çiplak","doi":"10.47088/utad.1401762","DOIUrl":null,"url":null,"abstract":"Türk tarihinin mihenk taşlarından olan Malazgirt Meydan Muharebesi gerek tarihi gerek askeri gerekse ekonomik bakış açısıyla değerlendirilmiştir. 952 yıl önce Selçukluların galibiyetinin aksine Doğu Roma İmparatorluğunun ciddi anlamda prestij kaybına uğradığı ve akabinde İslam dünyasının ise Haçlı Seferleri ile boğuştuğu bir silsilenin başlangıç noktasıdır. Galibiyetin sebep, sonuç ve önemi ile ilgili söylenebilecek onca cümlenin ardından olayın matematiği ile ilgili değerlendirmeyi İslam savaş hukuku nazarından da yapmak gerekir. İslam ülkesine saldırı, zulmü ortadan kaldırıp hakkı çiğnenene yardım etmek, tebliğ fonksiyonunu engelleyenleri bertaraf etmek, dine yönelik fitneyi yok etmek, vatanından haksız yere çıkarılmak, inananların ibadet özgürlüğünü garanti altına almak, anlaşmaları bozup birliğin ihlaline, toplum huzurunun kaybolmasına çalışmak ve hıyanet gibi sebepler gayrimüslimlerle yapılan savaşlara yol açan faktörlerdendir. Malazgirt savaşı başlamadan az evvel bu faktörlerden örneklerin yer aldığı muahhar Arapça kaynaklar neden? sorusunun cevabını bize vermektedir. Uluslararası ilişkilerde barış, adalet ve ahde vefa ilkesini benimseyen İslam hukuku, savaş sonrası anlaşmalarda tarafların dört ay ile on yıl arasında bir zaman dilimine işaret eder ki bu durum da yine İslam devletler hukukunda manası olan zaman ölçütleridir. Malazgirt savaşını anlatan Arapça yazılmış kaynaklarda hüdne olarak da gördüğümüz anlaşmanın İslam hukuku literatüründe farklı isimleri vardır. Galip bir sultan ile mağlup ve esir bir hükümdarın diyaloglarını ve muamelatı anlatan bu kaynaklardan ibnü’l-İbrî’nin (ö.1286) Târihu muhtasâri’d-düvel’inde Sultan Alparslan’ın “Sana barış teklifi sundum da sen reddetmedin mi?” ifadesinde savaştan önce sulh tercihini; ibn Vâsıl’ın (ö.1298)’ın Târihu’s-sâlihî’sinde Müslüman esirlerin serbest bırakılması şartında esaret hukukunu, Baybars el-Mansûrî’nin (ö.1325) Zubdetü’l-fikre fi târihi’l-hicre adlı eserinde Ebu Nasr Muhammed b. Abdülmelik el-Buhârî el-Hanefî’nin, sultana sen, Allah’ın inayetiyle din için savaşıyorsun… motivasyonunda yine İslam savaş hukukunun tezahürünü görmekteyiz. Selçuklu komutanı Gevherâyîn’in gulâmının esir ettiği imparatorun, sultana ulaştırılması sorumluluğu da İslam savaş hukukunun uygulama örneklerindendir. Bizans İmparatorunun esareti ve serbest bırakılışı ile ilgili hadiseler de gayrimüslimlerle yapılan savaşların hukuku ile şekillenmiştir. Hudeybiye anlaşmasında olduğu gibi anlaşmalar yapmak suretiyle Müslümanlarla gayrimüslimlerin tanışması ve onların İslam’ı öğrenerek Müslüman olmalarına vesile olmak da yine hedefler arasında yer almaktadır.","PeriodicalId":433388,"journal":{"name":"Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi","volume":"20 7","pages":""},"PeriodicalIF":0.0000,"publicationDate":"2023-12-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":"0","resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":null,"PeriodicalName":"Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi","FirstCategoryId":"1085","ListUrlMain":"https://doi.org/10.47088/utad.1401762","RegionNum":0,"RegionCategory":null,"ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":null,"EPubDate":"","PubModel":"","JCR":"","JCRName":"","Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
Abstract
Türk tarihinin mihenk taşlarından olan Malazgirt Meydan Muharebesi gerek tarihi gerek askeri gerekse ekonomik bakış açısıyla değerlendirilmiştir. 952 yıl önce Selçukluların galibiyetinin aksine Doğu Roma İmparatorluğunun ciddi anlamda prestij kaybına uğradığı ve akabinde İslam dünyasının ise Haçlı Seferleri ile boğuştuğu bir silsilenin başlangıç noktasıdır. Galibiyetin sebep, sonuç ve önemi ile ilgili söylenebilecek onca cümlenin ardından olayın matematiği ile ilgili değerlendirmeyi İslam savaş hukuku nazarından da yapmak gerekir. İslam ülkesine saldırı, zulmü ortadan kaldırıp hakkı çiğnenene yardım etmek, tebliğ fonksiyonunu engelleyenleri bertaraf etmek, dine yönelik fitneyi yok etmek, vatanından haksız yere çıkarılmak, inananların ibadet özgürlüğünü garanti altına almak, anlaşmaları bozup birliğin ihlaline, toplum huzurunun kaybolmasına çalışmak ve hıyanet gibi sebepler gayrimüslimlerle yapılan savaşlara yol açan faktörlerdendir. Malazgirt savaşı başlamadan az evvel bu faktörlerden örneklerin yer aldığı muahhar Arapça kaynaklar neden? sorusunun cevabını bize vermektedir. Uluslararası ilişkilerde barış, adalet ve ahde vefa ilkesini benimseyen İslam hukuku, savaş sonrası anlaşmalarda tarafların dört ay ile on yıl arasında bir zaman dilimine işaret eder ki bu durum da yine İslam devletler hukukunda manası olan zaman ölçütleridir. Malazgirt savaşını anlatan Arapça yazılmış kaynaklarda hüdne olarak da gördüğümüz anlaşmanın İslam hukuku literatüründe farklı isimleri vardır. Galip bir sultan ile mağlup ve esir bir hükümdarın diyaloglarını ve muamelatı anlatan bu kaynaklardan ibnü’l-İbrî’nin (ö.1286) Târihu muhtasâri’d-düvel’inde Sultan Alparslan’ın “Sana barış teklifi sundum da sen reddetmedin mi?” ifadesinde savaştan önce sulh tercihini; ibn Vâsıl’ın (ö.1298)’ın Târihu’s-sâlihî’sinde Müslüman esirlerin serbest bırakılması şartında esaret hukukunu, Baybars el-Mansûrî’nin (ö.1325) Zubdetü’l-fikre fi târihi’l-hicre adlı eserinde Ebu Nasr Muhammed b. Abdülmelik el-Buhârî el-Hanefî’nin, sultana sen, Allah’ın inayetiyle din için savaşıyorsun… motivasyonunda yine İslam savaş hukukunun tezahürünü görmekteyiz. Selçuklu komutanı Gevherâyîn’in gulâmının esir ettiği imparatorun, sultana ulaştırılması sorumluluğu da İslam savaş hukukunun uygulama örneklerindendir. Bizans İmparatorunun esareti ve serbest bırakılışı ile ilgili hadiseler de gayrimüslimlerle yapılan savaşların hukuku ile şekillenmiştir. Hudeybiye anlaşmasında olduğu gibi anlaşmalar yapmak suretiyle Müslümanlarla gayrimüslimlerin tanışması ve onların İslam’ı öğrenerek Müslüman olmalarına vesile olmak da yine hedefler arasında yer almaktadır.