{"title":"Alevi ve Sunni Tekkelerinde Kadın Dervişler","authors":"Evren Çağlarer","doi":"10.15869/itobiad.1231178","DOIUrl":null,"url":null,"abstract":"Eser, tarihsel süreç içinde, kadının toplumsal alandaki statüsünde rol oynayan dinlerin etkilerini inceliyor. İslam inancının kadına ait düşüncelerine yer verirken, tasavvuf gruplarında ve Alevi Bektaşi inancında kadının yerini ve gelişimini mercek altına alıyor. Büyük bir emek mahsulü olan eser, 272 sayfa olup, beş bölümden oluşmaktadır.Yazar İbrahim Bahadır, Alevi Ve Sünni Tekkelerinde Kadın Dervişler adlı kitabında kadının konumunu çok tanrılı dinlerden başlayarak anlatmaktadır. Tarih boyunca kadının dinler içerisindeki konumu tek bir dönem veya coğrafya ile açıklanamayacak kadar karmaşıktır. İnanışlar kadınların kendilerini ifade etmelerine olanak sunsa da, tek tanrılı dinlere geçiş sürecinden itibaren onların aleyhine işlemiştir. Kadın ve erkek kimlikleri roller konusunda toplum ve kültür tarafından belirlenmiş ön kabuller ve yargılar, toplumsal cinsiyetçilikle ilişkilidir.Kültürel olarak verilmiş kadınlık ve erkeklik rolleri, simgeleri dinlerin ve kültürlerin yüzyıllar boyunca oluşturduğu geleneklerin bir ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Dinsel kültürün yaydığı değerler ve simgeler anlattığı öyküler ya da mitoslar bize başlangıçta ana tanrıçanın var olduğunu söylemektedir. “Ana tanrıça”’nın yaratma niteliği ile kadınların doğurganlığı “Kibele”yi oluşturuyordu. Kozmik boyutta yeryüzünün kutsallığı ile kadın toprak “Ana” olurken, ataerkil toplumun göklerdeki babamız inancı erkeğe yüklediği kutsiyetin denkliğini atfedilmektedir. İslamiyet’in kabulü ile kadının gerek toplum içindeki statüsü gerekse, dinsel yaklaşımdaki kabullenimi dönemsellikle değişim gösterir. İslamiyet’in 1. ve 2. yy. dönemi olan Zühd ve Zahitlik dönemindeki tasavvuf hareketleriyle kadın dervişlere rastlanmaktadır. 12. yy.’da kadın ve erkeğin tekkelerde bulunması ile kadınlar da “mürşit” oluyor ve tekkelerde çok sayıda kadın ve erkek müritler bulunuyordu. Kısaca tasavvuf olgusu, dini ve sosyal hayatta kadınlara pek çok haklar tanıyordu. Medreselerin gelişmesi ve tasavvufta görüş ayrılıklarının başlamasıyla oluşan tarikatlardaki farklılıklar, kadın ve erkek rollerine bakışı da etkilemeye başladı. Hz. Muhammed (S.A.S) de kadınların mescide girmesine, bazı kadınların cemaate imamlık yapmasına müsaade etmiştir.","PeriodicalId":112385,"journal":{"name":"İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi","volume":"54 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0000,"publicationDate":"2023-03-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":"1","resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":null,"PeriodicalName":"İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi","FirstCategoryId":"1085","ListUrlMain":"https://doi.org/10.15869/itobiad.1231178","RegionNum":0,"RegionCategory":null,"ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":null,"EPubDate":"","PubModel":"","JCR":"","JCRName":"","Score":null,"Total":0}
引用次数: 1
Abstract
Eser, tarihsel süreç içinde, kadının toplumsal alandaki statüsünde rol oynayan dinlerin etkilerini inceliyor. İslam inancının kadına ait düşüncelerine yer verirken, tasavvuf gruplarında ve Alevi Bektaşi inancında kadının yerini ve gelişimini mercek altına alıyor. Büyük bir emek mahsulü olan eser, 272 sayfa olup, beş bölümden oluşmaktadır.Yazar İbrahim Bahadır, Alevi Ve Sünni Tekkelerinde Kadın Dervişler adlı kitabında kadının konumunu çok tanrılı dinlerden başlayarak anlatmaktadır. Tarih boyunca kadının dinler içerisindeki konumu tek bir dönem veya coğrafya ile açıklanamayacak kadar karmaşıktır. İnanışlar kadınların kendilerini ifade etmelerine olanak sunsa da, tek tanrılı dinlere geçiş sürecinden itibaren onların aleyhine işlemiştir. Kadın ve erkek kimlikleri roller konusunda toplum ve kültür tarafından belirlenmiş ön kabuller ve yargılar, toplumsal cinsiyetçilikle ilişkilidir.Kültürel olarak verilmiş kadınlık ve erkeklik rolleri, simgeleri dinlerin ve kültürlerin yüzyıllar boyunca oluşturduğu geleneklerin bir ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Dinsel kültürün yaydığı değerler ve simgeler anlattığı öyküler ya da mitoslar bize başlangıçta ana tanrıçanın var olduğunu söylemektedir. “Ana tanrıça”’nın yaratma niteliği ile kadınların doğurganlığı “Kibele”yi oluşturuyordu. Kozmik boyutta yeryüzünün kutsallığı ile kadın toprak “Ana” olurken, ataerkil toplumun göklerdeki babamız inancı erkeğe yüklediği kutsiyetin denkliğini atfedilmektedir. İslamiyet’in kabulü ile kadının gerek toplum içindeki statüsü gerekse, dinsel yaklaşımdaki kabullenimi dönemsellikle değişim gösterir. İslamiyet’in 1. ve 2. yy. dönemi olan Zühd ve Zahitlik dönemindeki tasavvuf hareketleriyle kadın dervişlere rastlanmaktadır. 12. yy.’da kadın ve erkeğin tekkelerde bulunması ile kadınlar da “mürşit” oluyor ve tekkelerde çok sayıda kadın ve erkek müritler bulunuyordu. Kısaca tasavvuf olgusu, dini ve sosyal hayatta kadınlara pek çok haklar tanıyordu. Medreselerin gelişmesi ve tasavvufta görüş ayrılıklarının başlamasıyla oluşan tarikatlardaki farklılıklar, kadın ve erkek rollerine bakışı da etkilemeye başladı. Hz. Muhammed (S.A.S) de kadınların mescide girmesine, bazı kadınların cemaate imamlık yapmasına müsaade etmiştir.