{"title":"Yanlış Anlaşılan Fetih ve İlk Örnekler","authors":"Sadık Eraslan","doi":"10.52754/16947673_2020_28_4","DOIUrl":null,"url":null,"abstract":"İslâm fetihleri, kaynağını Kur’an ve Hz. Peygamber (s.a.s.)’ in bizzat söz ve davranışlarından almıştır. Dolayısıyla her konuda olduğu gibi bu konuda da kaynaklarda yer alan bir takım kaide ve kurallar da vardır. Hz. Peygamber (s.a.s.) in devrinde yapılan tüm fetihler ve bu fetihler sebebiyle yapılan silahlı mücadelelerin temelinde savunma amacı vardır. Başta Bedir Gazvesi olmak üzere Uhud ve Hendek gazveleri tamamen Medine çevresinde cereyan eden ölüm-kalım savunma mücadeleleridir. Hicretten evvel olduğu gibi, hicretten sonra da daima Müslümanlar ve Hz. Peygamber (s.a.s.) müşriklerin baskı ve zulümleri ile karşıkarşıya kalmışlardır. \nMüslümanlar ve özellikle Hz. Peygamber (s.a.s.) sadece İslâm’a davet görevi ile yetinmek istemişlerdir. Zaten Hicret öncesi Mekke hayatında ilâhi izin henüz verilmediği için her şeye rağmen Müslümanlar savunmak için de kaba kuvvet kullanmamışlardır. Hicret’ten sonra da silahlı mücadele ile savunma izni çıkmasına rağmen, daima saldıran veya Bedir Gazvesi için olduğu gibi, saldırmak için hazırlıklar yapan müşrikler olmuşlardır. Buna rağmen başta Hz. Peygamber (s.a.s.) olmak üzere Müslümanlar barıştan ve en azından kan dökülmemesinden yana olmuşlardır. \nBunun en güzel örnekleri Medine ve Mekke’nin İslâmlaşmasıdır. Medine İslâmlaşması hiçbir silahlı güç kullanmadan; tamamen bir tebliğ ve güzel örnek olmanın eseridir. Mus’ab b. Umayr gibi bir fedakâr sahabinin rehberliğinde ve Hz. Peygamber (s.a.s.)’in emriyle yapılan bir eğitim-ğretim sonucunda gerçekleşmiştir. Mekke ise, düşmanın da olsa kanının dökülmemesi için dünya tarihinde eşine rastlanmayan çabalar sarf edilmiştir. Öyle ki, en ağır suçlular bile affedilmişlerdir. Bir fetih olarak kabul edilen Hudeybiye ise tamamen bir barış antlaşmasından ibarettir. Onun için yegâne örneğimiz olan Hz. Muhammed (s.a.s.)’in fetih felsefesi esas itibarıyla gönüllerin fethi ve barış maksatlıdır. Yanlış zannedildiği gibi bir işgal ve kan dökme amaçlı değildir. ","PeriodicalId":394532,"journal":{"name":"Scientific Journal of Faculty of Theology","volume":"72 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0000,"publicationDate":"2023-05-10","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":"0","resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":null,"PeriodicalName":"Scientific Journal of Faculty of Theology","FirstCategoryId":"1085","ListUrlMain":"https://doi.org/10.52754/16947673_2020_28_4","RegionNum":0,"RegionCategory":null,"ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":null,"EPubDate":"","PubModel":"","JCR":"","JCRName":"","Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
Abstract
İslâm fetihleri, kaynağını Kur’an ve Hz. Peygamber (s.a.s.)’ in bizzat söz ve davranışlarından almıştır. Dolayısıyla her konuda olduğu gibi bu konuda da kaynaklarda yer alan bir takım kaide ve kurallar da vardır. Hz. Peygamber (s.a.s.) in devrinde yapılan tüm fetihler ve bu fetihler sebebiyle yapılan silahlı mücadelelerin temelinde savunma amacı vardır. Başta Bedir Gazvesi olmak üzere Uhud ve Hendek gazveleri tamamen Medine çevresinde cereyan eden ölüm-kalım savunma mücadeleleridir. Hicretten evvel olduğu gibi, hicretten sonra da daima Müslümanlar ve Hz. Peygamber (s.a.s.) müşriklerin baskı ve zulümleri ile karşıkarşıya kalmışlardır.
Müslümanlar ve özellikle Hz. Peygamber (s.a.s.) sadece İslâm’a davet görevi ile yetinmek istemişlerdir. Zaten Hicret öncesi Mekke hayatında ilâhi izin henüz verilmediği için her şeye rağmen Müslümanlar savunmak için de kaba kuvvet kullanmamışlardır. Hicret’ten sonra da silahlı mücadele ile savunma izni çıkmasına rağmen, daima saldıran veya Bedir Gazvesi için olduğu gibi, saldırmak için hazırlıklar yapan müşrikler olmuşlardır. Buna rağmen başta Hz. Peygamber (s.a.s.) olmak üzere Müslümanlar barıştan ve en azından kan dökülmemesinden yana olmuşlardır.
Bunun en güzel örnekleri Medine ve Mekke’nin İslâmlaşmasıdır. Medine İslâmlaşması hiçbir silahlı güç kullanmadan; tamamen bir tebliğ ve güzel örnek olmanın eseridir. Mus’ab b. Umayr gibi bir fedakâr sahabinin rehberliğinde ve Hz. Peygamber (s.a.s.)’in emriyle yapılan bir eğitim-ğretim sonucunda gerçekleşmiştir. Mekke ise, düşmanın da olsa kanının dökülmemesi için dünya tarihinde eşine rastlanmayan çabalar sarf edilmiştir. Öyle ki, en ağır suçlular bile affedilmişlerdir. Bir fetih olarak kabul edilen Hudeybiye ise tamamen bir barış antlaşmasından ibarettir. Onun için yegâne örneğimiz olan Hz. Muhammed (s.a.s.)’in fetih felsefesi esas itibarıyla gönüllerin fethi ve barış maksatlıdır. Yanlış zannedildiği gibi bir işgal ve kan dökme amaçlı değildir.