{"title":"TURKEY AND PHILOSOPHY: “Us” Confronting the Problem of Change from the Tanzimat Era to Our Time","authors":"Mehmet Fatih Elmas","doi":"10.53844/flsf.1442452","DOIUrl":null,"url":null,"abstract":"16. yüzyıldan itibaren Tanrı, evren, toplum ve insan tasavvurlarını bütünlük içinde dönüştürmeye başlayan, insanlığın tüm sorunlarını çözmeye yönelik ‘amaçlar krallığı’nın inşasına talip olan Batı Düşünce Dünyası’nın maddi ve manevi birikimlerinin 19. yüzyılda küre ölçeğine yayılmasıyla birlikte Batılı-olmayan toplumlar yeni olan karşısında büyük imtihan vermişlerdir. Henüz 1774’te askerî alanda ‘yeni dünya’nın ‘yeni zihniyeti’yle çepeçevre kuşatıldığını kavramasıyla kendine-yeterlik fikri sarsılan Osmanlı İmparatorluğu’nun ‘yeni olan’ın sunduğu olanaklardan istifade etmek üzere mektepleşme ile başlattığı hareket, Tanzimat Dönemi’nde reformu gerekli kılmış ve tutucu-pragmatik bir politikayla mevcud yeniden-düzenlemeye çalışılmıştır. Uzun süre değişimin ne şekilde ve ne yöne doğru gerçekleşmesi gerektiği konusunda tartışmalar yaşanmış ve Cumhuriyet’le birlikte çağdaş dünyanın diliyle düşünmenin ve davranmanın zorunluluğu ilan edilerek, tepeden-tırnağa, yeni kavramlar ve değerler altında değişme programı başlatılmıştır. Bununla birlikte, Cumhuriyet-öncesinde neredeyse her konuda uygulanmakta olan çift kutuplu, iki ayrı dünyalı ilkelerin, biri lehine teke indirilmesi yönündeki çözümler, günümüze kadar etkisi hissedilen sorunları da miras bırakmıştır. Deyim yerindeyse, bir Archimedes noktası yaratmak ve saf bir madde olarak görüldüğü anlaşılan siteyi tümden Batılı formlarla biçimlendirmek isteyen kurucu iradenin (İslam ve Osmanlı birliği temelinde kurulmuş olan) eski dokuyu yeni olanla zihinlerden öteleme ve dahi silme projesi karşısında, bir başka deyişle, tümden Batılı modellemeyle ulusçuluğun ‘kendi özü’ ufkunda yeniden üretilen ‘biz’e karşı eski(memiş) olan bir biçimde nüksederek varlığını sürdürmüş ve bu durum tarihimizi gelgitli kılmıştır. Yeni yapının geride bıraktığı ve ürettiği sorunlara sahip çıkanlar ile bu sorunları bastırmayı tercih edenler arasındaki mücadeleye sosyal bilimlerin hemen her alanında şu ya da bu şekilde rastlanmaktadır. Bu makale, son 250 yıl içinde (1774-2024) anlam çevreni ana hatlarıyla yakalanmaya çalışılan ‘biz’ kurgusunda meydana gelen değişmelerin kırılma durakları üzerinden, sorunlara karşı üretilen çözümlerin etkileri bakımından sağladığı gelişmeler ve çözümlerin ürettiği sorunlarla değişmenin yarattığı yarılmalar ekseninde felsefe alanında ‘biz’in durumunu irdelemeye çalışmaktadır.","PeriodicalId":407854,"journal":{"name":"FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi","volume":"110 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0000,"publicationDate":"2024-03-18","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":"0","resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":null,"PeriodicalName":"FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi","FirstCategoryId":"1085","ListUrlMain":"https://doi.org/10.53844/flsf.1442452","RegionNum":0,"RegionCategory":null,"ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":null,"EPubDate":"","PubModel":"","JCR":"","JCRName":"","Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
Abstract
16. yüzyıldan itibaren Tanrı, evren, toplum ve insan tasavvurlarını bütünlük içinde dönüştürmeye başlayan, insanlığın tüm sorunlarını çözmeye yönelik ‘amaçlar krallığı’nın inşasına talip olan Batı Düşünce Dünyası’nın maddi ve manevi birikimlerinin 19. yüzyılda küre ölçeğine yayılmasıyla birlikte Batılı-olmayan toplumlar yeni olan karşısında büyük imtihan vermişlerdir. Henüz 1774’te askerî alanda ‘yeni dünya’nın ‘yeni zihniyeti’yle çepeçevre kuşatıldığını kavramasıyla kendine-yeterlik fikri sarsılan Osmanlı İmparatorluğu’nun ‘yeni olan’ın sunduğu olanaklardan istifade etmek üzere mektepleşme ile başlattığı hareket, Tanzimat Dönemi’nde reformu gerekli kılmış ve tutucu-pragmatik bir politikayla mevcud yeniden-düzenlemeye çalışılmıştır. Uzun süre değişimin ne şekilde ve ne yöne doğru gerçekleşmesi gerektiği konusunda tartışmalar yaşanmış ve Cumhuriyet’le birlikte çağdaş dünyanın diliyle düşünmenin ve davranmanın zorunluluğu ilan edilerek, tepeden-tırnağa, yeni kavramlar ve değerler altında değişme programı başlatılmıştır. Bununla birlikte, Cumhuriyet-öncesinde neredeyse her konuda uygulanmakta olan çift kutuplu, iki ayrı dünyalı ilkelerin, biri lehine teke indirilmesi yönündeki çözümler, günümüze kadar etkisi hissedilen sorunları da miras bırakmıştır. Deyim yerindeyse, bir Archimedes noktası yaratmak ve saf bir madde olarak görüldüğü anlaşılan siteyi tümden Batılı formlarla biçimlendirmek isteyen kurucu iradenin (İslam ve Osmanlı birliği temelinde kurulmuş olan) eski dokuyu yeni olanla zihinlerden öteleme ve dahi silme projesi karşısında, bir başka deyişle, tümden Batılı modellemeyle ulusçuluğun ‘kendi özü’ ufkunda yeniden üretilen ‘biz’e karşı eski(memiş) olan bir biçimde nüksederek varlığını sürdürmüş ve bu durum tarihimizi gelgitli kılmıştır. Yeni yapının geride bıraktığı ve ürettiği sorunlara sahip çıkanlar ile bu sorunları bastırmayı tercih edenler arasındaki mücadeleye sosyal bilimlerin hemen her alanında şu ya da bu şekilde rastlanmaktadır. Bu makale, son 250 yıl içinde (1774-2024) anlam çevreni ana hatlarıyla yakalanmaya çalışılan ‘biz’ kurgusunda meydana gelen değişmelerin kırılma durakları üzerinden, sorunlara karşı üretilen çözümlerin etkileri bakımından sağladığı gelişmeler ve çözümlerin ürettiği sorunlarla değişmenin yarattığı yarılmalar ekseninde felsefe alanında ‘biz’in durumunu irdelemeye çalışmaktadır.