{"title":"Mesnevî-i Şerîf’teki Şâirin Kıssası’nın Patronaj Açısından Okunması","authors":"Derya Kılıçkaya","doi":"10.32739/ustad.2023.4.49","DOIUrl":null,"url":null,"abstract":"Bu yazıda, Mevlânâ Muhammed Celâleddîn Rûmî’nin (ö. 672/1273) yaklaşık yirmi beş bin yedi yüz beyitten oluşan Mesnevî-i Şerîf’inin dördüncü cildinde yer alan bir kıssa (Bu kıssa konusu itibarıyla Şâirin Kıssası olarak adlandırılacaktır), patronaj açısından ele alınacaktır. Kıssanın patronaj bakımından okunup değerlendirilmesi sırasında ise Mesnevî-i Şerîf’in tamamını şerh eden Ahmed Avni Konuk’un (1868-1938) eserinden istifâde edilecektir. Şâirin Kıssası’nda karşımıza çıkan şâir, dünyaya dair ümidini yüksek tutan bir kimsedir. Ümit, yüksek tutulduğu için de üzüntü ve keder beraberinde gelir. Hâlbuki Allah, karşılıksız ihsan edendir. Ümitleri, dünya metâı ile sınırlandırmak ise Allah’ın rızasına uygun değildir. Patrimonyal hükümdarın ve saray yaşamının arzularına uymak, hep bir beklenti içinde olmak, şâire zarar verebilir. Şâirlerin bazılarının dünyevi bir arzuya ulaşmak, daha iyi makamlar elde etmek gibi sâiklerle yanıp tutuştuğu ve bu uğurda gayret sarf ettiği edebiyat tarihinin bilinen hakikatlerindendir. Ancak arzulananlar gerçekleşmediğinde beraberinde üzüntü gelir. Bu yazıda, Hazret-i Mevlânâ’nın Şâirin Kıssası olarak adlandırılan hikâyesinin hem patronaj açısından hem de tasavvufî açıdan ne söylediğine yoğunlaşılacaktır. Bu odaklanma sırasında geliştirilen önerme ise şu şekildedir: “Arzularımız ile gerçekleşecekler arasında her zaman çelişki olur. Bu çelişki, bizim hanemize üzüntü olarak geri döner. Arzularını gemleyemeyen şâir, patronunu suçlamaya ve mutsuz olmaya mahkûmdur.” Kıssa okunduğunda, Hakk’ın değil de insanın ihsanına takılıp kalan ve onu gözeten şâirin, eninde sonunda üzüldüğü görülecektir.","PeriodicalId":422995,"journal":{"name":"Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Dergisi","volume":"46 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0000,"publicationDate":"2023-11-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":"0","resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":null,"PeriodicalName":"Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Dergisi","FirstCategoryId":"1085","ListUrlMain":"https://doi.org/10.32739/ustad.2023.4.49","RegionNum":0,"RegionCategory":null,"ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":null,"EPubDate":"","PubModel":"","JCR":"","JCRName":"","Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
Abstract
Bu yazıda, Mevlânâ Muhammed Celâleddîn Rûmî’nin (ö. 672/1273) yaklaşık yirmi beş bin yedi yüz beyitten oluşan Mesnevî-i Şerîf’inin dördüncü cildinde yer alan bir kıssa (Bu kıssa konusu itibarıyla Şâirin Kıssası olarak adlandırılacaktır), patronaj açısından ele alınacaktır. Kıssanın patronaj bakımından okunup değerlendirilmesi sırasında ise Mesnevî-i Şerîf’in tamamını şerh eden Ahmed Avni Konuk’un (1868-1938) eserinden istifâde edilecektir. Şâirin Kıssası’nda karşımıza çıkan şâir, dünyaya dair ümidini yüksek tutan bir kimsedir. Ümit, yüksek tutulduğu için de üzüntü ve keder beraberinde gelir. Hâlbuki Allah, karşılıksız ihsan edendir. Ümitleri, dünya metâı ile sınırlandırmak ise Allah’ın rızasına uygun değildir. Patrimonyal hükümdarın ve saray yaşamının arzularına uymak, hep bir beklenti içinde olmak, şâire zarar verebilir. Şâirlerin bazılarının dünyevi bir arzuya ulaşmak, daha iyi makamlar elde etmek gibi sâiklerle yanıp tutuştuğu ve bu uğurda gayret sarf ettiği edebiyat tarihinin bilinen hakikatlerindendir. Ancak arzulananlar gerçekleşmediğinde beraberinde üzüntü gelir. Bu yazıda, Hazret-i Mevlânâ’nın Şâirin Kıssası olarak adlandırılan hikâyesinin hem patronaj açısından hem de tasavvufî açıdan ne söylediğine yoğunlaşılacaktır. Bu odaklanma sırasında geliştirilen önerme ise şu şekildedir: “Arzularımız ile gerçekleşecekler arasında her zaman çelişki olur. Bu çelişki, bizim hanemize üzüntü olarak geri döner. Arzularını gemleyemeyen şâir, patronunu suçlamaya ve mutsuz olmaya mahkûmdur.” Kıssa okunduğunda, Hakk’ın değil de insanın ihsanına takılıp kalan ve onu gözeten şâirin, eninde sonunda üzüldüğü görülecektir.