{"title":"Resimsel Uzamdan, Teatral Uzama: 20. Yüzyılın İlk Çeyreğinde Sahne Tasarımı Yapan Sanatçılar","authors":"Lütfiye Başak Özdoğan","doi":"10.53463/8genart.202300208","DOIUrl":null,"url":null,"abstract":"
 yy. Sanatının yarattığı etki sanatın ve düşünce tarihinin her alanında olduğu gibi sahne sanatları açısından da yepyeni bir dil arayışını getirir. Sahne tasarımı antik çağdan beri oyun metninin ilk sayfasında yer alan ve atmosferi edebi olarak tarif eden görsel dünyanın bir karşılığı olarak ele alınırdı. Mekân ve zaman birlikteliği konusu ise Aristoteles’in Poetika ’sına bağlı olarak değişmez kurallarla sınırlıydı. Tiyatro binasının dikdörtgen ve karanlık hacmine yerleşen ikinci mekân yani dekor ne kadar gerçekçi ifade edilirse edilsin temsili bir mekân olarak oyuna hizmet eder ve bir illüzyon olarak tanımlanırdı. Oysaki modern sanatın içeriği bilinen geleneksel tüm kodları reddederek geçmişle olan bağını kesti. Modern resim ve heykelde ortaya çıkan akımlar birbirine karşı yeni manifestolar oluştururken bir anlamda sanatın özgürleşme tarihi de yazıldı. Bunun yansıması olarak tiyatro ile seyirci arasındaki birinci katmanda yer alan oyuncu ve metnin hiyerarşisi yerine, metnin plastik bir dille ifade edilişi denendi. Topyekûn bir değişimin bir anda gelişebilmesi mümkün olamayacağından önce tiyatro binaları yani mimari yapının işlevi ve dolayısıyla seyirci ve oyun alanının sınırları, ardından oyuncunun bedeni ve dili ile olan öznel ilişkisi, metnin içeriği ve biçimsel sorgusu, dekor ve kostümün bağımsız bir ifade aracı olarak dile gelmesi, avangart sanatın sıra dışı sanatçılarının sahne tasarımı alanındaki üretimleriyle ivme kazandı. Bugün hala kendi disiplininde dünyaca bilinen birçok sanatçının spesifik olarak yaptıkları sahne tasarımları göz önüne alındığında tiyatro tarihinin en özel prodüksiyonları oldukları görülür. Bu makalede yirminci yüzyılın ilk çeyreğine odaklanılarak sanat akımları doğrultusunda sanatçıların nasıl bir sahne estetiği yarattığı ve resimdeki mekân algısı ile sahnede yaratılan soyut mekân tasarımı arasında nasıl bir ilişki olduğu araştırılacak ve bunun scenography (senografi) tarihinde bir uzam araştırmasına nasıl dönüştüğü ortaya konacaktır.
","PeriodicalId":495208,"journal":{"name":"8gen-ART","volume":"116 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0000,"publicationDate":"2023-10-02","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":"0","resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":null,"PeriodicalName":"8gen-ART","FirstCategoryId":"1085","ListUrlMain":"https://doi.org/10.53463/8genart.202300208","RegionNum":0,"RegionCategory":null,"ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":null,"EPubDate":"","PubModel":"","JCR":"","JCRName":"","Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
Abstract
yy. Sanatının yarattığı etki sanatın ve düşünce tarihinin her alanında olduğu gibi sahne sanatları açısından da yepyeni bir dil arayışını getirir. Sahne tasarımı antik çağdan beri oyun metninin ilk sayfasında yer alan ve atmosferi edebi olarak tarif eden görsel dünyanın bir karşılığı olarak ele alınırdı. Mekân ve zaman birlikteliği konusu ise Aristoteles’in Poetika ’sına bağlı olarak değişmez kurallarla sınırlıydı. Tiyatro binasının dikdörtgen ve karanlık hacmine yerleşen ikinci mekân yani dekor ne kadar gerçekçi ifade edilirse edilsin temsili bir mekân olarak oyuna hizmet eder ve bir illüzyon olarak tanımlanırdı. Oysaki modern sanatın içeriği bilinen geleneksel tüm kodları reddederek geçmişle olan bağını kesti. Modern resim ve heykelde ortaya çıkan akımlar birbirine karşı yeni manifestolar oluştururken bir anlamda sanatın özgürleşme tarihi de yazıldı. Bunun yansıması olarak tiyatro ile seyirci arasındaki birinci katmanda yer alan oyuncu ve metnin hiyerarşisi yerine, metnin plastik bir dille ifade edilişi denendi. Topyekûn bir değişimin bir anda gelişebilmesi mümkün olamayacağından önce tiyatro binaları yani mimari yapının işlevi ve dolayısıyla seyirci ve oyun alanının sınırları, ardından oyuncunun bedeni ve dili ile olan öznel ilişkisi, metnin içeriği ve biçimsel sorgusu, dekor ve kostümün bağımsız bir ifade aracı olarak dile gelmesi, avangart sanatın sıra dışı sanatçılarının sahne tasarımı alanındaki üretimleriyle ivme kazandı. Bugün hala kendi disiplininde dünyaca bilinen birçok sanatçının spesifik olarak yaptıkları sahne tasarımları göz önüne alındığında tiyatro tarihinin en özel prodüksiyonları oldukları görülür. Bu makalede yirminci yüzyılın ilk çeyreğine odaklanılarak sanat akımları doğrultusunda sanatçıların nasıl bir sahne estetiği yarattığı ve resimdeki mekân algısı ile sahnede yaratılan soyut mekân tasarımı arasında nasıl bir ilişki olduğu araştırılacak ve bunun scenography (senografi) tarihinde bir uzam araştırmasına nasıl dönüştüğü ortaya konacaktır.