{"title":"GÖRSEL SANATLARDA HAYVAN İMGESİNİN HAYVAN OLUŞ KAVRAMI BAĞLAMINDA TEZAHÜRÜ","authors":"Nesli Türk","doi":"10.18691/kulturveiletisim.1136800","DOIUrl":null,"url":null,"abstract":"Bu çalışmanın amacı, kültür tarihi boyunca hayvanlarla kurulan ilişki biçimlerine kısa bir bakış sunmak; hayvan imgesinin uğradığı başkalaşımları sanat alanında, özellikle Gilles Deleuze ve Felix Guattari’nin kökenini Friedrich Nietzsche felsefesinde bulan hayvan oluş kavramı ve Dionysoscu estetik bağlamında örneklerle yorumlamaktır. Araştırma literatür taraması yöntemi ile gerçekleştirilmiş; resim, video-art, enstalasyon, sinema gibi farklı disiplinlerden yapıtlar örnek görsellerle konu bağlamında analiz edilmiştir. Sanat tarihi üzerinden hayvan imgesinin geçirdiği dönüşümlere değinilerek son kısımda 20.yy’ın ikinci yarısından sonra üretilen eserler üzerinde yoğunlaşılmış, Francis Bacon, Kiki Smith, Matthew Barney ve Jenny Saville ile Hayao Miyazaki, Lars von Trier ve Werner Herzog’un çalışmaları incelenmiştir. \nSöz konusu sanatçıların yapıtlarında hayvanlık, Dionysoscu bir içkinlik hali olarak karşımıza çıkar. Resim sanatında özellikle Bacon’ın ve Saville’in insan ile hayvan arasında et ve beden üzerinden kurduğu özdeşlik boya kullanımında oluşturdukları yoğun bir plastik dille sonuçlanırken, Kiki Smith’in kadın bedeni üzerinden doğayla kurduğu yakın bağlar hayvanla daha sembolik düzeyde bir etkileşim yaratır. Matthew Barney’nin video-art çalışması Düzen ise hayvanla olan sınır aşımını melezlik-ötekilik gibi kavramlar üzerinden kurar. Sinemada Lars von Trier’in Deccal’ı doğanın kaotik yapısıyla amansız bir mücadele halinde olan insan çabasının ve rasyonalizmin boşunalığını gene hayvanlığı kullanarak göz önüne sererken, benzer biçimde Miyazaki, Prenses Mononoke’de doğaya başkaldırının yıkıcı sonuçlarını Kurt-kız San’ın büyük hayvan ailesi ile ilişkilerini destanlaştırarak gösterir. Son olarak Herzog’un Ayı Adam’ı antroposen dünya görüşüne karşı arkaik bir biçimde kendini kurban eden anti-kahramanın yolculuğudur. Sonuç olarak insan merkezciliğin çökmeye başladığı, özellikle post-modernizmle insan ve hayvan arasındaki sınırın belirsizleştiği ve bu belirsizliğin sanatsal üretimlere plastik anlamda ve içerik bağlamında bir tür çözülme halinde yansıdığı görülür.","PeriodicalId":247557,"journal":{"name":"Kültür ve İletişim","volume":"200 ","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0000,"publicationDate":"2022-09-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":"0","resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":null,"PeriodicalName":"Kültür ve İletişim","FirstCategoryId":"1085","ListUrlMain":"https://doi.org/10.18691/kulturveiletisim.1136800","RegionNum":0,"RegionCategory":null,"ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":null,"EPubDate":"","PubModel":"","JCR":"","JCRName":"","Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
Abstract
Bu çalışmanın amacı, kültür tarihi boyunca hayvanlarla kurulan ilişki biçimlerine kısa bir bakış sunmak; hayvan imgesinin uğradığı başkalaşımları sanat alanında, özellikle Gilles Deleuze ve Felix Guattari’nin kökenini Friedrich Nietzsche felsefesinde bulan hayvan oluş kavramı ve Dionysoscu estetik bağlamında örneklerle yorumlamaktır. Araştırma literatür taraması yöntemi ile gerçekleştirilmiş; resim, video-art, enstalasyon, sinema gibi farklı disiplinlerden yapıtlar örnek görsellerle konu bağlamında analiz edilmiştir. Sanat tarihi üzerinden hayvan imgesinin geçirdiği dönüşümlere değinilerek son kısımda 20.yy’ın ikinci yarısından sonra üretilen eserler üzerinde yoğunlaşılmış, Francis Bacon, Kiki Smith, Matthew Barney ve Jenny Saville ile Hayao Miyazaki, Lars von Trier ve Werner Herzog’un çalışmaları incelenmiştir.
Söz konusu sanatçıların yapıtlarında hayvanlık, Dionysoscu bir içkinlik hali olarak karşımıza çıkar. Resim sanatında özellikle Bacon’ın ve Saville’in insan ile hayvan arasında et ve beden üzerinden kurduğu özdeşlik boya kullanımında oluşturdukları yoğun bir plastik dille sonuçlanırken, Kiki Smith’in kadın bedeni üzerinden doğayla kurduğu yakın bağlar hayvanla daha sembolik düzeyde bir etkileşim yaratır. Matthew Barney’nin video-art çalışması Düzen ise hayvanla olan sınır aşımını melezlik-ötekilik gibi kavramlar üzerinden kurar. Sinemada Lars von Trier’in Deccal’ı doğanın kaotik yapısıyla amansız bir mücadele halinde olan insan çabasının ve rasyonalizmin boşunalığını gene hayvanlığı kullanarak göz önüne sererken, benzer biçimde Miyazaki, Prenses Mononoke’de doğaya başkaldırının yıkıcı sonuçlarını Kurt-kız San’ın büyük hayvan ailesi ile ilişkilerini destanlaştırarak gösterir. Son olarak Herzog’un Ayı Adam’ı antroposen dünya görüşüne karşı arkaik bir biçimde kendini kurban eden anti-kahramanın yolculuğudur. Sonuç olarak insan merkezciliğin çökmeye başladığı, özellikle post-modernizmle insan ve hayvan arasındaki sınırın belirsizleştiği ve bu belirsizliğin sanatsal üretimlere plastik anlamda ve içerik bağlamında bir tür çözülme halinde yansıdığı görülür.